HALK İÇİN EN YARARLI MESLEKLER NASIL ÖLDÜRÜLÜR (1) Dr. - TopicsExpress



          

HALK İÇİN EN YARARLI MESLEKLER NASIL ÖLDÜRÜLÜR (1) Dr. Mustafa Yuluğ Sermaye dikta yönetiminin önemli işlevlerinden biri, halk için en yararlı mesleki faaliyetleri kısmen ya da tümüyle sona erdirmektir. Bu amaca, böyle faaliyetlerin para ve ün kazandırmaz hale getirilişine karşılık sermayeye hizmet edenlerin paraya (ve ün’e) gark edilmesi ile ulaşılmaktadır. Bir yazar şöyle diyor: ‘Dört buçuk milyon üniversite bitirmiş genç var. 500 bini işsiz. (Öte yandan) televizyonların bir ‘harika çocuğu’, yeni kanalına geçmek için 70 milyon almış. Bundan sonra kim çocuğunu matematik profesörü yapmak ister, eğlence, para, vur patlasın çal oynasın dünyası dururken’ (Erdal Atabek, Cumhuriyet, 6 Ağustos 2012). Futbolcular, uyduruk sunucular, dizi ‘artistleri’ ve pop’çular halkın oyalanması (ve bu arada da ‘bittabi’ malın götürülmesi) açısından temel öğelerdir. Sermaye bunlar gibi yetenekliler için parayı hiç sakınmaz. Yine çalışanları disiplin altında tutmak, halka karşı üretimleri halka yutturmak, kara paraları aklamak, vergi cennetlerine para aktarmak, ulusal tasarrufları ‘cebellezi etmek’, sermayenin emrettiği halk aleyhine yatırımları gerçekleştirmek, gerektiğinde yetkililere ayar vermek için seçilen CEO’lardan da gani gani ödenekler hiç esirgenmez. (İstanbul’un CEO aylık düzeyi açısından dünyada ikinci olduğu söyleniyor). Bir gazetecimiz de mesleği hakkında şöyle diyor: ‘Gazetecilik artık herkesin her konuda ve yeterli deneyime sahip olmadan atıp tuttuğu bir alan haline geldi. Birçok olayda, gerçekler çıkarlar, donanımsızlık ya da araştırma noksanlığı yüzünden çarpıtılınca, bugünkü sarı gazetecilik ortaya çıkmış oluyor… Bir anda el konulup…satılan gazeteler, bir gecede tümüyle farklı yayın yapmaya başlayan televizyon kanalları…’.(Zülal Kalkandelen, Cumhuriyet, 5 Ağustos 2012). Geçenlerde global süper zenginlerin, vergi cennetlerinde 21 trilyon dolar mevduatları olduğuna (Rakamın 32 trilyona kadar çıkabileceği de ileri sürülüyor) ilişkin bir haber BBC’ce yayımlandı. Ayrıca da bir görevlinin, İstanbul’daki şubeden aldığı 6 milyon doları çanta içinde Kıbrıs’a götürürken ‘herkeslerden daha açıkgöz çıkıp’ parayı iç etmeye kalkıştığına dair bir habere gazetelerde yer verildi. Bu haberler, doğal koşullarda, bütün iktisatçıların, kamu maliyecilerinin, bankacıların ve hatta güvenlikçilerin ‘hararetle’ tartışmaları gereken konuları içermekte iken bir sessizlik, bir sessizlik… (İngiltere hükümeti Liechtenstein ve İsviçre ile anlaşarak 4 ve 7 milyar sterlini vergi geliri olarak hazinesine aktartmış, hiç olmazsa. ‘Cennet mekan’ yerli çaylakların durumuna değinecek kimse yok mu…). Sessizlik, ülkemizde gerçek anlam ve kapsamlarıyla, iktisatçılık, ticari bankacılık, merkez bankacılığı, kamu maliyeciliği gibi mesleklerin yok denmese bile ancak eser miktarlarda bulunmasından kaynaklanmaktadır, diyebiliriz. (Son olarak, kamu maliyecisi yetiştiren grupların burnu da para getiren muhasebecilik işine çevrilip iş bitirildi). Gelişmiş ülkelerde de medya, bankacılık, iş idaresi, futbol ve öteki oyunlar, pop müzik, sinema ve dizi oyunculuğu gibi alanların, gençlerce, giderek artan genişlikte rağbet gördüğü belirtiliyor. Halka yararlı mesleklerin kaynağı olması gereken üniversitelerin durumunu da yine bir üniversite hocamız ele almış: ‘Şu açık ki, ülkemizde verilen akademik payelerin en ufak bir ciddiyeti yoktur. Bir kişinin isminin başında Prof. Dr. ibaresini görmek, o kişinin profesör olduğu konuda adam gibi bir şeyler bildiği anlamına gelmez. Hatta tam tersi, genellikle kişinin zır cahil olduğu, adam gibi bir becerisi olmadığı için hiçbir iş bulamadığı ve dolayısıyla kapağı, üniversiteye, kendi gibi cahillerin yanına atmayı tercih ettiğini gösterebilir… Üniversite, Türkiye’de, aynen Osmanlı’nın medresesi gibi, diplomalı zır cahiller yetiştiren bir fabrikalar zinciridir’( Celal Şengör, CBT, 13 Mayıs 2011). Ortamın en ilginç yanlarından biri de, hemen hemen bütün yerli ‘çok bilmişlerin’, önlerine ‘servis edilen’ konuların (iktidar – muhalefet, dincilik – laiklik, etnik çatışma, plan gereği gerçekleştirilen savaşlar, çetecilik, vb.) biraz üstüne çıkıp, bütün iyilik ve kötülüklerin anası saygıdeğer global sermaye ile göz göze gelmekten dikkatle kaçınmalarıdır. İyisi mi Shakespeare’den bir dörtlük sunalım: ‘Tanrı bilir gözümle sevmiyorum ben seni Çünkü sana baktıkça gözüm bir kusur bulur Ama yüreğim sever gözün sevmediğini Görünüşe aldanmaz sevgiye teslim olur’ (Çev. T.S.Halman) Şu lafları da çok beğendim: ‘Hayat bir hastalıktır. Cinsel yolla bulaşır. Kesin ölümcüldür.’ ‘Tek başına kalmalıyım ki yalnız olduğumun farkına varmayayım.’ (1) Geçen yıl yazılmış bir yazı.
Posted on: Thu, 26 Sep 2013 08:04:31 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015