HZ. HATİCENİN RÜYASI... Hayretle kalktı bu seferki - TopicsExpress



          

HZ. HATİCENİN RÜYASI... Hayretle kalktı bu seferki rüyasından. Göğsü körük gibi. Nefes nefeseydi. Demek rüyaymış... Elinden kaçırdığı bahtına yanan, tacını kaptırmış bir melike kadar şaşkındı. Keşke uyanmasaydı. Ahh... İşte bedeni aynı beden. Ahh... İşte yatağı hâlâ aynı yatak. Perdeyi çekerek baktı pencereden. Ahh... İşte şehir de aynı şehir dedi. Battı her şey içine... Devrildi gözünden dünya... Uyandığında gökten yuvarlanmış gibi hissetmişti kendisini. Ruhu bedenine öylesine sert bir şekilde geri dönmüştü ki, sanki göklerden yeryüzüne düşen ilk insanın heyecanıyla yuvarlanmış gibiydi zavallı yatağına. Kalbi hâlâ hızla artıyordu. Uyanmış mıydı hakikaten? O muhteşem rüyadan sonra, içine geri döndüğü hayattı asıl uykuda olan... Uyanmıştı uyanmasına da, kılıcın kınına geri dönmesi gibi bir şeydi bu... Sabaha yakın saatlerde gördüğü rüyaların sözüne çocukluğundan beri inanırdı. Kalkışı da rüya gibi olduğu için, yere bastığından pek de emin olmayan çekingen adımlarla balkona yöneldi. Sezgileri kuvvetli bir kedi gibi parmak uçlarının üzerinde usulca yükselerek perdeyi hafifçe araladığında baktı gördü ki henüz gün doğmamış. Oysa az evvel içinde koşuştuğu rüyasında Güneş, Huveylid Kızı Haticenin evindeydi. Güneş, nereye kaçmış? Genç kadının rüyası aslen gökkubbeye yolculuktu. ilkin gece mavisi gökte birer mücevher gibi parıldayan yıldızları görmüştü. Havada uçar yada yüzer gibi ilerlerken,bulutların ince kılcal damarlar gibi gözüken telkari taraçalarına konuyor, gök yolu boyu rastladığı burçların içinden geçiyordu düşünde... Seratanı, Akrebi, Yas Tutan Kızları, Zürefa ve Zincirli Prensesi bir solukta aşarak, atlasların buzul mavisinden o güzel geceyi bitirmiş, iki doğu ve iki batıdan sonra tüm gök kavislerini de yine bir solukta uçarak yedi kat göğün üzerindeki Güneşi yekpare bir nur odağı şeklinde seyretmeye başlamıştı rüyasında... Güneşe vardığı esnada gök uçuşu her nasılsa bitmiş, düş gören kadının içi dışı bir tür kavuşma, hasretten vuslata dönüşme hisleriyle dolup taşmıştı. Güneşin ışınları sağanak huzmeler halinde iyice şeffaflaşmış bedeninden kristal bir prizmadan geçercesine ona değdikleri anda kırılmış, ardından birer renk demeti gibi çoğalarak etrafa saçılmıştı. Bu ihtişamlı ışımalar, iç içe girmiş renk halkaları şeklinde kalbine harika ve daha önce tecrübe etmediği bir hissin yayılmasına sebep olmuştu rüyasında... bilebildiği tüm renkler ve bilemeyip de ilk kez orada gördükleri bile, o anda ruhuna tek tek almıştı. Evrenin kadim ve ahirdeki tüm renkleri, tıpkı okumayı öğrenen çocukların ders tahtasına yazılmış harfleri gibi, ona tek tek kendilerini açıklamışlardı; rüyasındaki Güneş, önce harflerini, sonrasındaysa kelimelerini vermişti Haticeye sanki... Gökte miydi yerde mi? Vakumlu ılık havanın içinde yüzer gibiydi. İpek kızıl entarisi ağır ağır uçuşuyor, parmaklarının arasından esen latif bir rüzgar saçlarına koşuyor ve sanki havuza girdiği zamanlardaki gibi sümbül ve kakule yapraklarıyla ıslatıyordu perçemlerini. O çok sevdiği nebiz kadehleri sıralanmış gibiydi civarında. Bazılarının içine hurma, bazılarınaysa koruk üzüm taneleri, taze nane yaprakları veya bir tutam arpa ya da buğday atılarak renkli billur kadehlere dökülmüş nebizlerin enfes kokusuyla başı dönüyordu adeta Haticenin... Sanki tüm bu içecekler, Güneş tarafından kendisine güleryüzlü bir konukseverlikle ikram edilmişti... Hayret! Nebiz dolu billur kadehlerin her birinden envai çeşit kokular yükseliyor,daha diline değdirmeden her birinin tatlarını tek tek hissedebiliyordu düşünde... Düş içinde koku ve tat olabilir mi? diye sordu kendi kendine. Başıma gelen nasıl bir iştir? Rüyasında Güneşin kendisiyle adeta konuştuğuna da yemin edebilirdi genç kadın. Ama bu farklı bir konuşmaydı, ses değil de sanki bir tür üfleme, bir koku, bir titreşme gibiydi her ritmi. Hitapların ve cümlelerin daha çok bir nefes gibi, akışkan bir halde, herhangi bir forma girmeden, akla ve kalbe dolması gibi bir haldi bu... Güneş, Haticenin alnına doğmuş, içine akmış, içinden geçmiş gibi geliyordu genç kadına... Aslına bakarsanız rüyası oldukça ıssızdı. Etrafta Haticeden başkası yoktu. Sağına baktı Güneş; soluna döndü yine Güneş... Ve en aşağılardan en yukarılara kadar hangi yöne baksa Güneşi kendi üzerine eğilirken buldu düşünde.., Güneş onu sonsuz burgaçlarıyla kuşatmış, nebula fırtınalarının içine kurduğu kristalden bir kürede evirip çevirmekteydi sanki. Beher evirip çevirmesinde Haticenin gönlü, yeryüzünün tanıştığı ilk yağmur günü kadar şaşkına dönüyor, hayretli ve coşkulu bir seğirmeyle göneniyordu kalbi... Hatice Güneşe teslim olmuş haliyle öyle zannetti ki; onun iki eli arasında yoğurulmaya bu şekilde devam edecek olsa, bedeninden buğday tarlaları fışkırır, tropikal ağaçlar, sedir ormanları, vaha kenarlarındaki neşeli sazlıklar, gümrah palmiyeler boy atardı... Güneş Haticenin içine doğmuştu sanki... Ardından yine her nasılsa yolu göklerden evine çıkıvermiş, rüyasında kendisini, odalar içinde şaşkın şaşkın gezinirken görmüştü... Düşü, göklerden evrilerek yeryüzüne indirilmişti. Evi, gökle yerin arasını bağlayan bir halat misali,bir tür bitişme yazgısı veya takdir-i ilahinin izdüşümü şeklinde tabir olunabilirdi elbette. Ne ki rüya aleminde gezintiye çıkmış her ruh gibi, bedeninden gayra düşmüş şu haliyle tabir işlerine bakacak durumda değildi o anda Hatice... Sadece kendisine bahşedileni seyredip,onun içinde akmakla alakalıydı. Düşünde sessizce gezindiği odalarda, eşyaların tertibini kontrol ediyordu, sanki birazdan kapıdan içeri girecek, uzun zamandır beklediği bir misafiri karşılayacakmış gibi heyecanla atıyordu kalbi... Birdenbire, önce ikinci kattaki balkonu ve hemen sonra mermer sütunlu verandayı, kapısı yarı açık ve tülleri dışarı taşmış yatak odasını ve onun da ardından merdivenlerin indiği girişteki sahanlığı ve hemen üzerindeki kırçıllı tonozları tek tek ele geçiriveren aydınlık... Perde perde, adım adım evine giren o aydınlık. Evet, yine aynı Güneş, bu sefer Haticenin evini, tüm odalarını, duvarlarını, eşik ve kapı tokmaklarına kadar her yanı aydınlatmaya, doldurmaya başlamıştı. Güneş, onun için göklerdeki tahtından inmiş, yollara düşmüş ve evine vasıl olmuştu rüyasında. İşte tam o anda, tüm bu ince ayrıntılar seyrinin izi olan kalp çarpıntılarıyla doğruldu Huveylid Kızı yatağından... Uyandığına inanamayarak, hatta uyandığına üzülerek kalkmıştı rüyasından... (ÇÖLDENİZ - SİBEL ERASLAN)
Posted on: Wed, 27 Nov 2013 17:23:46 +0000

Trending Topics



নামের প্রথম ওয়ার্ড
youtube/watch?v=_6FvHif8l0w Hot this am and I know it
ttext" style="margin-left:0px; min-height:30px;"> PLEASE READ FIRST G-shock Replica - Brand new - With G-shock

Recently Viewed Topics




© 2015