Huzur “ Alo…” “ Efendim” “Merhaba Hasan, kolay - TopicsExpress



          

Huzur “ Alo…” “ Efendim” “Merhaba Hasan, kolay gelsin” “Merhaba Ramazan ağabey, sağ ol!” “Dükkanda mısın ?” “Evet…” “İki çay iste o zaman, yanına geliyorum” “Tamam, sen gel çayımız bol!” Ramazan, üç beş dakika sonra Hasan’ın çalıştığı sokağın başına vardı. Öğle paydosu bitmiş, işbaşı yapan işçilerin makine sesleri dışarı kadar taşıyordu. Kumaş diken makinelerin “gırrr….gırrr…” seslerine arabesk şarkılar eşlik ediyordu. Yüksek sesle dinlenen müziğe tüm atölyeciler alışıktı. Onca gürültünün içinde ezgilerin sesine konsantre olup onunla türlü gençlik hayallerine dalmak en sevdikleri şeydi. Alışık olmayan biri içerdeki gürültüye dayanamaz!.. Bu müzik olayı, tür olarak biraz bunalım arz etse de çalışanların performansını arttırıyordu. İçe dokunan sözler, sessiz sedasız işini yapanların duygularına tercüman olduğu için patronlar bu konuda esnek davranıyorlardı. Ramazan içeri girdi. Hasan yeni gelen kumaşları renklerine göre ayrıştırmakla meşguldü. Bir iki kişi başını kaldırıp baktı. Camekanla çalışma alanından ayrılan yazıhane bölümüne geçti Ramazan. Az sonra, Hasan da çalışanlara gerekli talimatı verip geldi. İki arkadaş kucaklaştılar, hal hatır sorup oturdular. Çok geçmeden buharı üstünde tüten çayları da geldi. Ramazan: “Bayrama iki gün kaldı, paydos etmeyecek misiniz?” “Elimde hemen yetiştirilmesi gereken işler var. Arife gününe kadar çalışacağız sanırım.” “Sen kapattı mı yoksa dükkanı?” “Evet, işçileri erken gönderdim. Bayram üzeri biraz dinlensinler. Bazıları memleketlerine gidecekler. O yüzden paydos ettik.” “Of of! Benim de çok ihtiyacım var tatile ama gidebilecek pek bir yer de yok ki!” “Hayrıdır Hasan, sanki biraz keyifsizsin?” “He ya, işlerden dolayı canım sıkkın. Biri bitmeden öbürü geliyor. Bazı modeller gelecek ve biz nasıl yapıldığını bilmiyoruz. Onda dolayı huzursuz oldum. ” “Düşündüğün şeye bak be! Henüz sana gelmemiş işler için üzülüyorsun. Boş yere takıyorsun bence…” “Aslında sadece iş değil, sürdürdüğüm yaşmadan da tat alamaz oldum. Hep aynı şeyler…” Araya biraz sessizlik girdi. “hep aynı şeyler” cümlesi iki arkadaşı düşüncelere sevk etti. Aynı memleketin çocuklarıydılar. Beraber büyümüşlerdi. İstanbul’a yapılan zorunlu göç birçokları gibi onları da tekstil işine yöneltmişti. Uzun yıllara dayanan iş hayatlarında tecrübe edinip kendi iş yerlerini kurmuşlardı. Ramazan, memlekette edindiği kültürün ve inancın üzerine bina etti öğrendiklerini. Hasan ise geçmişiyle bağdaşmayan tercihlerle sürdürüyordu yaşamını. Günleri iş yeri ile başka kapalı mekanlar arasında geçiyordu. Alışkanlık haline gelen oyuna dayalı meşguliyetler artık onu tatmin etmiyor, bilakis ruhuna sıkıntı veriyordu. İki arkadaşı sessizliğe mahkum eden gerçek buydu. Yeniden çay siparişi verildi. Atölyenin arka kısmında kaynayan elektrikli semaverden sıcak çaylar iki üç kez servis edildi. Muhabbet iyice koyulaştı. Yılların eskitemediği şarkıların biri bitiyor biri başlıyordu. Ramazan az konuşarak arkadaşının içini dökmesine fırsat verdi. İşçilerin belli aralıklarla yardım istemeleri muhabbetlerini bölse de keyiflerini bozmadı. Yanlış dikilen kumaşın nasıl düzeltileceğini elemanına gösterip yerine dönen Hasan sordu: “Yahu Ramazan ağabey, senin hiç moralin bozulmaz mı? Maşallah, ne zaman görsem neşen hep yerinde olur. Allah keder vermesin ama nasıl böyle güler yüzlü olabiliyorsun?” Ramazan arkadaşına bakarak güldü. Elini onun omzuna koyarak cevap verdi: “Hasanım, elbette herkes gibi benim de canımı sıkan şeyler oluyor. Ancak onların sürekli beni esir almasına fırsat vermiyorum.” “Nasıl yani?” “Şöyle; nahoş durumlar söz konusu olduğunda çıkıp bir yerlere gidemediğim için hayallerimi gezintiye çıkarıyorum. Özlediğim yerleri düşünüyor ve yapmak istediğim şeyleri gözümün önüne getiriyorum. O zaman yüreğim bayağı ferahlıyor.” “Ne yani bizzat içinde olmadığın, bedeninle yaşayamadığın şeyler seni mutlu mu ediyor? Bana anlamsız geliyor dediklerin.” “Evet, mutlu oluyorum. Hem seni sıkan düşünceler benimkinden daha anlamsız. Yani henüz sana gelmemiş işler, gün içinde yaşamayı düşündüğün süreci tecrübe etmeden nasıl mutsuz oluyorsun? Seni zorlayan yanı var mı?” “Biraz anladım galiba. Yani demek istiyorsun ki olumsuz düşünceler insanı huzursuz; olumlu düşünceler ise mutlu eder. Halbuki ikisinin de insana zorunlu yaptırımları yok! Mesela uyku gibi, açlık gibi…” “Doğru anladın arkadaşım. Ha bu arada bayram için planların var mı?” “Yok, Ramazan ağabey.” “ O zaman düşünüp mutlu olduğum bazı hayallerimi gerçekleştirmek istiyorum. Sen de tanıklık etmek istemez misin? Madem planın yok ve madem kendi tercihlerinden mutsuzsun gel bana takıl birlikte geçirelim bayramı!” Hasan epey düşündükten sonra “Tamam, olur. Bakalım nasıl mutlu oluyorsun bir görelim bakalım.” diye cevap verdi. Arife gününde buluşmak üzere vedalaştılar. Ramazan, arkadaşına bir fikir verebilme fırsatı yakaladığı için huzur içinde dışarı çıktı. Hasan da farklı bir tatil geçirecek olmanın heyecanı ile işinin başına döndü. Arife günü ilk davran hasan oldu. Verdiği söze sadakat göstererek arkadaşını aradı. Yarım saat içinde belirledikleri adreste buluştular. Hasan tatil olduğu için, ramazan ise bayram olacağı için mutluydu. Ramazan arkadaşına: “Bak Hasan kardeşim, fazla soru sormak yok! Merak ettiğin bir şey olursa sabret ve bekle. Bir de senden yardım istediğim zaman yardımını esirgeme tamam mı?” dedi. Onay aldıktan sonra hususi araçlarına binip şehrin alışveriş açısından favori olan semtine doğru yola çıktılar. İki saat süren alışverişin ardından aracın bagajını on çift çocuk ayakkabısı, beş takım kız çocuğu ve beş takım erkek çocuğu elbisesi ile ayrı ayrı paketlenmiş şekerlemelerle doldurdular. Bütçelerine göre yapacakları harcamanın sınırına varmıştılar. Vakit ikindiye doğru ilerlerken işlerini bitirip çıktılar. Akşam üzeri, Ramazan’ın önceden belirlediği adreslere giderek aldıkları hediye paketlerini kendi elleri ile teslim ettiler. Üstü başı iyi olmayan çocukların sevinçleri görülmeye değerdi. Hasan bu sevinci yerinde gördüğü için çok mutlu oldu. Kimi öksüz kimi yetim ve kimi de anne babası olduğu halde fakir olan çocukların bayramı başlamıştı bile. Hüzünleri, çocuklarının mutluluğu ile sevince dönen ebeveynlerin gözlerindeki minnettarlık duygusu ile dillerinden dökülen hayır duaları iki arkadaşı da çocuklar kadar sevindirdi. Bayramı fırsat bilerek geleceğe yapılan hayır yatırımı işi bitince İki arkadaş eve döndüler. Akşam ve yatsı namazlarını camide kıldılar. Cemaat halinde getirilen tekbirler onları iyice bayram havasına soktu. Geç saatlerde Ramazan’ın evine geçtiler. İki arkadaş sonraki gün için hazırlıklarını yapıp yattılar. Bayram sabahı Ramazan, arkadaşını erkenden uyandırdı. Erken uyanmaya alışık olmayan arkadaşı durumu biraz yadırgadı ama mecburen söylenenleri yaptı. Evde abdest aldılar. Camiye vardıklarında tertemiz giyinmiş, güzel kokular sürünmüş güleç yüzlü insanların vaaz dinlediklerini gördüler. Uygun yer bulup oturdular. Bayram namazından sonra cami içinde yapılan musafahaya katılıp onlarca insanın elini sıkmak ve bayramlarını tebrik etmek Hasan’ı tatil fikrinden uyandırdı ve bayram havasına soktu. Camiden çıkınca birkaç boy yükselen güneş ile sabahın taze havası yüzlerini okşadı. Hasan, erken uyanmanın insana verdiği doğal huzuru çoktan unuttuğu için yeni bir şey keşfetmiş gibi kendindeki dinçliğe ve mutluluğa şaşırdı. Hele eve gidince yaptıkları kahvaltının hazzını başka zevklerle kıyaslamak mümkün değildi. Gün içinde yapılan mezarlık ziyaretinin ardından gidilen evlerdeki muhabbet, sevgi paylaşımı, yaşlıların yüzlerine yansıyan memnuniyetin ifadesi, sihirli değnek gibi zamana ve mekana farklı bir anlam kazandırıyordu. Kesilen kurbanlıkların paylara bölünmesine şahitlik ettiler. Kapısı çalınan fakirlerin, ziyaret edilen yaşlıların, başı okşanan çocukların sevincine ortak oldular. Zengin gönüllerin hayra ulaşmasına vesile oldular. Birinci günün akşamı tatlı bir yorgunluk içinde eve geri döndüler. Kapılarını çalan komşuların bayram tebriklerini kabulden sonra baş başa kaldılar. Ramazan tebessüm ederek arkadaşına sordu: “Mutlu oldun mu Hasanım?” “Evet, itiraf edeyim ki arife günü çocuklara dağıttığımız hediyelerden sonra çok mutlu oldum. İlk defa para harcadığım için bu kadar sevindim. Gezip gördüklerimin hepsinden ayrı tat aldım. Ancak bayram olduğu için böyle oldu. Ya diğer günler?” “Evet ya diğer günler! Değil mi? İşte benim mutluluğumun sırrı burada! Ben diğer günleri de bayrama dönüştürmeye çalışıyorum. İyi şeyler düşünerek ve fırsatını bulunca gerçekleştirerek mutluluğu yakalıyorum. Yılda iki kez bayram olur ama her gün birilerini sevindirerek gönüllerini bayram sevinciyle doldurabiliriz. Bunun için belirli günleri beklemeye gerek yok değil mi? İş güç içinde bize bu tür davranışlar nefes aldırabilir. Geriye dönüp baktığımızda yiyip içtiklerimiz değil yaptığımız iyilikler bize mutluluk verir.” Hasan, huzur içinde uzak bir yere bakar gibi daldı ve çocukların gülücük dolu yüzlerini görür gibi tebessüm etti ve arkadaşını onayladı; “Evet doğru söylüyorsun!..” h.ş
Posted on: Wed, 23 Oct 2013 20:40:35 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015