O GÜNKÜ VE BUGÜNKÜ TÜRKİYE… (-Trikopis Bile 10 - TopicsExpress



          

O GÜNKÜ VE BUGÜNKÜ TÜRKİYE… (-Trikopis Bile 10 Kasımlarda Atatürk’ü Anardı) Bu memleket, bizim memleketimiz. Onu damarlarımıza, iliklerimize kadar seviyoruz… Bu memleketin bir adı var: Türkiye… Ve bu memleket, üzerinde yaşayanların öz yurdu, yani vatanıdır. Bu memleket üzerinde bu zamana değin, sayısız devlet geldi geçti. Ancak üzerinde “Türk” sözcüğü olan, tek devlet oldu: Türkiye Cumhuriyeti Devleti… Bu devletten önceki devlet; bir hanedanın devletiydi: Osmanlı Devleti… Bu devlette Türkler, devleti oluşturan tebaanın yalnızca bir kısmını oluşturuyorlardı. “Türk” adı, kaba sapa bir anlam taşıyor ve daha çok taşralılığı; taşrada yaşayan ve genellikle de “aklı kıt” anlamına gelen “bi-idrak” deyimiyle nitelendiriliyordu. Osmanlı Devleti Sanayi Devrimi akıp giden yüzyılların akılcı dönüşüm süreçlerine ayak uyduramadığı için, önce Haçlı Seferleri, sonra da bunun bir uzantısı olan emperyalist saldırılar karşısında yıkıldı ve gitti. Yıkılan bu devleti Türkler kurmuştu. Ancak ilerleyen süreç içinde; Türkün adı bile okunmaz bir hale gelmişti. Yıkılan o büyük gövde üzerinde, yeni devletler kuruldu. Bunlardan biri de Sevr koşullarını kabul etmeyen Türk Ulusu’nun, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde örgütlenmesi ve emperyalizme karşı milli bir direniş vererek başarıya ulaşan, Sevr’i tarihin çöplüğüne atan, Sevr’in getirdiği yıkımın yerine Lozan Zaferini koyan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ydi. Bu devletin çağdaş uygarlık düzeyine ulaşması için, Atatürk önderliğinde sayısız devrimler yapıldı. Toplum yapısı tepeden tırnağa değiştirildi. Günümüzde, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarına ve Atatürk’e sayısız saldırılarda bulunuluyor. O zamanki koşulları küçük görme eğilimi, bir akıl tutulması, hatta bir insafsızlık ölçüsü içinde gittikçe artıyor. Yalnız bir örnek verelim: Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda, bu ülkede 11 milyon kadar insan yaşıyordu. Bu insanların üç milyonu sıtmalı; bir milyonu kalıcı körlük demek olan ve salgın biçiminde yayılan trohomdu. Öteki hastalıkları saymıyorum bile… Okuma yazma oranı, yüzde yedi oranındaydı. İnsanlar, en temel ihtiyaç maddelerini bulamıyorlardı. Ardı ardına gelen savaşlar, ülkede erkek nüfusu kırmış geçirmiş; iş gücü alabildiğine azalmıştı. Şimdi, tutmuş birileri, o günlerle bugünün Türkiyesi’ni karşılaştırıyorlar: Buradan siyasi rant elde etmeye çalışıyorlar: Bir karşılaştırma da benden: O yoksul Türkiye, yedi düvele karşı savaşmış, başarılı olmuş ve cumhuriyeti kurmuştu. Onca zorluklara karşın ilerici devrimler yapıyordu. Ancak o günkü Türkiye, dışarıdan borç almamak için olağanüstü çaba gösterdiği gibi; Osmanlı Devleti’nden kendine kalan borçları da ödemek çabasındaydı. Üstelik bunları yaparken de kalkınma hızı ilk on yıl içinde, yüzde dokuzun üzerindeydi… Kişi başına ulusal gelir, 35 dolardı. O Türkiye’nin hiçbir komşusuyla sorunu olmadığı gibi, Avrupa’da çılgınca gelişen Nazizm, Faşizm ve Bolşevizm’e karşı Balkan ve Sadabad Paktlarını oluşturmada öncülük etmişti. Kurtuluş Savaşı yıllarında Yunan Başbakanı olan Venizelos, 1934 yılında Atatürk’ü Nobel Barış Ödülü’ne aday göstermişti. Atatürk öldükten sonraki yıllarda; Kurtuluş Savaşı’nda Yunanistan Ordusu Başkomutanı Trikopis, geleneksel olarak hastalanmaz, her 10 Kasım’da giyinir, kuşanır; kalkar, Atina’daki Türk Büyükelçiliği’ne gider, taziyelerini bildirir; büyükelçilik görevlilerine Atatürk’ün manevi anısına sunardı… Pardon! Şimdiki Türkiye’nin hiçbir komşusuyla düzgün bir ilişkisi yok ve iç ve dış borçları 500. Milyar doların üzerine mi dediniz? Gerçek mi? Sahi o kadar olmuş mu? Vay be... Kemal Arı, 02.11.2013
Posted on: Mon, 04 Nov 2013 22:15:24 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015