TC Mehmet S. Derebeyoğlu UÇURUM KENARINDAKİ - TopicsExpress



          

TC Mehmet S. Derebeyoğlu UÇURUM KENARINDAKİ TÜRKİYE Osmanlının Viyana Bozgunundan sonra teknolojide çağa ayak uyduramaması, toprak kaybetmeye başlamasıyla; teknolojideki üstünlüğü ele geçiren batılı emperyal güçlerin, hasta adam olarak niteledikleri ve yok ederek mirasına göz diktikleri Osmanlıyı Sevr şartlarına sürüklemiştir. Ancak, bitti denilen Türk Milleti Mustafa Kemalin önderliğinde verdiği mücadele ile batılı emperyalistlerin planını bozmuş, tüm dünyadaki müslümanların da uyanışına vesile olmuştur. Mustafa Kemalin Türkiye Cumhuriyetini kurmasından sonra, İslam coğrafyası devamlı büyümüş, haçlıların toprakları azalmıştır. Emperyalist batı dünyasının Mustafa Kemale düşmanlığı ve kini sebepsiz değildir. Genç Türkiye Cumhuriyetine; sermaye bizde teknoloji bizde, Mustafa Kemalin Ankarası ne kadar dayanır ki düşüncesiyle Lozanı imzalayan ve beklemeye geçen haçlılar, Hitler Almanyasının tehdidinin artması ve 2.Dünya Şavaşı ile kendi can dertlerine düçar olmuşlardır. 2.Dünya savaşını müteakip, ortaya çıkan Komünizm tehdidi ve Sovyetlerin yayılmacı siyaseti karşısında, Türkiyeyi kendilerine kalkan olarak gören ve NATO içinde ileri bir karakol vazifesi yükleyen, tarihi emellerini açıkça ortaya dökemeyen Batılı Emperyalistlerin, Sovyetlerin yıkılmasından sonra tekrar Türk ve İslam düşmanlığı nüksetmiş, Türkiyeyi Avrupa Birliği hayali ile savaşsız mücadelesiz teslim alma sürecini başlatmışlardır. Avrupa Birliğine girmeyi ilericilik ve medeniyet ölçüsü olarak gören taklitçi, batı hayranı sivil ve asker yönetim kadroları bu zamana kadar süreci desteklemişlerdir. Ancak AKP iktidar olana kadar geçmiş yönetimlerin hiç biri Türkiyenin ve Türk Milletinin aleyhine olacak çok önemli kararları gündeme getirme cesaretine de sahip olamamışlardır. Sebebi gayet basittir. Bugün AKPnin yaptıkları ve yapmaya niyetlendikleri geçmiş iktidarlar tarafından gerçekleştirilmeye kalkışılsaydı, inanın bugün AKPye oy verenlerde, bu devrin yalakaları da Türkiye elden gidiyor, din elden gidiyor diye sokaklara dökülürler, hükümetler yıkılırdı. Mevcutların mürşidleri Erbakanın partisi bile artık eskisi gibi Onlar ortak biz pazar diyemiyor. Sanki Avrupada müslümanlara sınırsız özgürlük varmış gibi, bir türban konusundan dolayı alayı AB sempatizanı oldular çıktılar. Ülkenin her şeyi elden gidiyor, milli varlık diye bir şey kalmadı, donumuz da ha gitti gidecek biz hala başımızdaki türbanla siyasi gündem oluşturup, istismar ederek Cumhuriyetin kalelerine saldırmakla meşgulüz. Oyununu iyi oynayan batılılar bunu bildikleri için; adım adım, adı dindara çıkmış Türklükten nasibini alamamış kimliksiz kesimlerden devşirdikleri ve garanti aldıkları AKPnin iktidarına giden yolda taşları büyük ustalıkla döşediler. AKPnin iktidara gelmesinden sonra ilk işleri Müslüman orta-doğu coğrafyasına el atmak olmuş ve Iraktaki müslümanların başına BOP bombalarını yağdırdılar. Sonra Afganistan. Türkiye ile sıcak savaşı göze alamayan ve eksen değiştirmesinden çekinen batı dünyası, Türkiyeyi içerden çökertmek üzeredir. Bu çöküş; demokrasi ve çağdaşlık vitrini ile devşirilen münafıkların peşine takılan müslümanların gafletiyle gerçekleştirilmektedir. Türkiye çökertilirken diğer hedefleri İrandır. Amerikaya çağrılan Başbakana bu açıkça ifade edilmiş ve Başbakan İranın vurulmasına yanaşmamıştır. Ancak çöken Türkiye ne kadar direnecektir? Tayyip Erdoğan yolun sonuna yaklaşmaktadır. Kırk katır mı yoksa kırk satır mı tercihine zorlanmaktadır. Evet te dese hayır da dese akibeti bellidir. Hayır derse stepnesi Mustafa Sarıgül beklemededir. Nasıl geldi ise öyle gidecektir. İran saf bir Acem devleti değildir. Nüfusunun yarıya yakını Azeri Türküdür. Müslüman Dünyasının en güçlü iki ülkesinin perişan edilmesi İslamın zayıflatılması ve Türk Dünyasının çökmesi sonucunu doğuracaktır. Türkiyedeki iktidarın tavrından dolayı tekrar Rusyaya yanaşmış olsalar da, diğer Türk Devletlerinin topluluklarının gözü ve umudu hala Türkiye üstündedir. Suudi Arabistan, Kuveyt, Mısır, Libya ve diğer körfez ülkeleri zaten Müstemleke Amerikan Şeyhlikleri durumundadır. Yıllarca sattıkları petrol paraları Amerikan Bankalarında tezgahlanan krizle buhar edilmiş, gık bile diyememişlerdir. Söz konusu bu şeyhliklerin Türkiyeye soğuklukları, Mustafa Kemalin kurduğu Türkiye Cumhuriyeti rejiminin, kendi halklarına örnek teşkil ederek saltanatlarının güvenliğine tehlike oluşturmasındandır. Bu derecede Amerikanın koynuna girmelerinin nedeni güçlüden destek almak ihtiyacındandır. Türkiyenin çökmesi Türk ve İslam dünyasının sonu olacaktır. İslam dünyası tekrar haçlıların sömürgesi konumuna düşürülecektir. Maalesef bu büyük ihanet, büyük günah haçlılar tarafından devşirilen AKP üst kadroları tarafından işlenmektedir ve Müslüman Türk Milletinin önemli bir kısmı, AKPnin önde gelenlerinin magazin medyasının ortaya koyduğu geçmişteki dinci görüntüsüne bakarak başımızdaki felaketi değerlendirmekten algılamaktan bihaberdir. Bugün Ülkücü Hareketin fiili olarak içinde olmasa da, bir dönem bu hareketin içinde bulunanların, bizans medyasında eski ülkücü sıfatıyla yaptıkları açıklamalar, Türk insanının içine düştüğü acınacak durumun bariz bir örneğidir. Haçlı dünyasının devşirdiği bir adamı nerede ise peygamber gibi şişirenlere eleştiri getirmeyenlerin, sanki 12 Eylül cuntacılarını koruyan 15.maddenin kalkmasına karşıymış gibi Milliyetçi Hareketin liderine dil uzatmalarını esefle karşılıyorum. 12 Eylülle hesaplaşması gerekenlerden birisi Ülkücü Harekettir. Elbet bu hesap görülecektir, ama haçlı devşirmeleri üzerinden değil. Ülkücüler kendi hesaplarını kendileri görecek ve daha ödenecek fatura varsa onu da ödeyeceklerdir. Batı dünyasının en büyük korkusu Türk Birliğidir ve bunu engellemek için Türkiyeyi Avrupa kapısında oyalamaktadır. Türkiye yıllarını ve enerjisini yitirmektedir. Burada AB uğruna Türklük kimliğinden değerlerinden, İslam inancından, Kuranda zikredilen Allahın emirlerinden AKP tarafından verilen tavizleri saymayacağım. Saymaya kalksam da yedi yıldızlı otellerde şeklen hacı olanlara anlatamam. Türkiyenin geleceğinde neler olacaksa; olası bir referandumda ve yapılacak ilk genel seçimde yapacağı tercihlerle bu netleşecektir. Önümüzde iki yol var: Ya Avrupa Birliği ya Türk Birliği. Avrupa Birliği kapısında beklemeye devam edersek, kürtler ve güneydoğu bertaraf edilerek önce Türkiye bölünecek, İslami değerler hristiyanlarla uyum sağlamak için tamamen dejenere edilecek (ılımlı islam), camilerimiz bakımsız kiliselerimiz mamur olacak (devlet eliyle başlandı zaten kilise onarımlarına, Tecavüz adası olarak ünlenen Van Gölündeki Akdamar adasındaki kilise törenlerle açıldı), AB normlarına göre yüksek sesle dini tebliğ yasak olduğundan minarelerde ezan sesleri kısılacak (sabah uykusundan dolayı rahatsız olan misyonerlerin şikayeti daha da artacak), güya zamanı işaret ettiği için dini tebliği sayılmayan çan sesleri gonglayacak, Türklük mefhumu ortadan kaldırılacak (bu konuda AKP zaten elinden geleni yapıyor, Türklüğe hakareti düzenleyen 301.maddenin içine ettiler), çingen çapar Türk aynı familyada sayılacak (Kürt-Roman açılımı başladı zaten, Türk gecekondu peşinde çingenelere apartman dairesi dağıtılıyor), asalet zarafet çöpe atılacak (Etilerin bir gecelik aşk zanaatçıları Dolmabahçe sarayında ağırlanıyor), zaten bankaları (Milli sermayeli bir tek İş Bankası kaldı, Ziraat ve Halk Bankalarını kasaları yaptıkları için sıra gelmedi), şirketleri, limanları, bakkalları, genel manada ekonomisi küresel yahudi sermayesinin eline geçen, batının pazarı haline gelen (Allah için bir markete gidin gerçek Türk malı kaç tane ürün göreceksiniz), sadakaya muhtaç köleleştirilmiş (al paketi kömürü ver oyu, eh islamda sadaka kültürü vardır canım, başbakan dolmabahçe sarayında kahvaltı yaparken, oğluna gemicikler alırken halkını da düşünecek tabii), imanını inancını, benliğini özünü kaybetmiş, en güzel sahil bölgeleri zengin emekli hristiyanların yerleşim yeri olmuş, yeraltı ve yer üstü kaynakları yağmalanan, Türklük ve İslamın sembolü ay-yıldızlı bayrağın yerine Hz.İsanın 12 havarisini sembolize eden AB bayrağının göndere çekildiği, aynen Avrupa ülkelerinde olduğu gibi anası bir babası kırkbir nesillerin yetiştiği, yeni kutsal kitabı Kuranı Amerika tarafından yazılmış(yazılırken kim yardım etti acaba?) bir mozayik sahte islam cumhuriyeti haline geleceğiz. Ya da haçlı emperyalizmin bize layık gördüğü köleliğe esarete Mustafa Kemalin cesaretiyle baş kaldırarak Türk Birliğine adım atacağız. Kendi imkanlarımız ve enerjimizle, yeniden büyük bir Türk Devletini inşaa ederek, Türklüğü ve İslamı aynen şanlı tarihimizde olduğu gibi yücelterek, haçlı dünyasının korkulu rüyası olmaya devam edeceğiz. Türklüğün kılıcını keskin edip, İslamı dünyaya hakim kılacağız. Seccademizi yaydığımız yer vatan değil, dünyanın her yerine bayrağımızı dikip, gölgesine seccademizi sereceğiz. Türk Milleti olarak dünyanın en güçlü Müslüman Türk devleti olmak istiyorsak; ilk yapılacak iş inançlarımıza hitap ederek irademizi saptıran, dindar gözüken, ancak batının truva atı haline dönüşen münafıklardan kurtulmaktır. Türk Milleti dinine düşkündür. İmanı sağlamdır. Yiğittir delikanlıdır, gözü pek dürüsttür. Vatanı ve namusu uğruna canını vermekten çekinmeyecek kadar kahramandır. Anadoluda insanımız; köydeki öğretmen namaz kılmıyor diye doğru sözüne inanmaz ama, dini hurafelere boğan, Allahın ayetlerinden kendine pay çıkaran dini sadece namaz kılmaktan oruç tutmaktan ibaret sanan köyün hocasına inanır. Haramdan elde ettiği akçelerini aklamak için Mekkeye giden sakalını uzatan Hacıya inanır. Fakirleşen yoksulluğa itilen insanların tek sığındığı kapı Allahın kapısıdır, islam inancının verdiği tevekküldür. İnsanlarımız yoksulluğa itildikçe cennete promosyon bilet dağıtan cemaatlerin tarikatların ağına düşmekte, Kuranın aydınlığından bilmem ne cemaatinin liderinin şeyhinin hiç bir ilmi değeri olmayan yarım yamalak kitap ve risalelerinin karanlığına sürüklenmekte, hemde Mustafa Kemalin kulluktan bireyliğe getirdiği insanlarımız yeniden insana kulluğa sürüklenmektedir. Yargı reformu adı altında bugün yapılmak istenen Anayasa değişikliği Mustafa Kemali yok sayarak Türkiye Cumhuriyetini kökünden kazımak, Millet üzerinde istedikleri gibi tahakküm kurmak için yapılan dış kaynaklı bir operasyondur. İşbirlikçi iktidarın Hukuku kontrol altına alması, yükselecek muhalefeti kendi yasaları ile susturmak ve Türk Milletinin direnişini önlemeye dönük bir tuzaktır. Bugünkü Ergenekon, Balyoz ve benzer davalarda, milli güçleri susturmak için uydurulan bir tezgahtır. Darbecilikle suçlanan general dışarda, onunla konuşan gazeteci içerde. Herhalde bunlarda Menderesin bebek-köpek davalarına benzeyecek. Bütün bu davalar bir Haçlı seferinin sonucudur. Amerikanın 11 Eylül vurgunundan sonra Başkan Bush haçlı seferi ilan ettim diyor, sefere BOPla başlıyor, bizim Başbakanı da eş başkan tayin ediyor. Bizimkinin de varmayın yanına Busha eş başkan oldum diye cakasından. Bizim saf insanlarımızda sanıyorlar ki soğanbaşı oldu, önemli bir şey oldu. Hani derler ya Anadoluda, baş ol da istersen soğan başı ol diye. Öyle bir şey anlıyorlar. Bir bakıyoruz sokaktaki iki kişiden biri basmış ampule mührü. Tayyibe verilen bu baş lutfu, Irakta milyonlarca müslümanın başına bomba yağdıranlara, işkencecilere, tecavüzcülere göz yummanın dua etmenin ödülüymüş, ne gam? Eh Millet uyanmasın diye de, sesini çıkaranları bahane uydur tık içeri. Bu Anayasa değişikliği gerçekleşirse, iktidara karşı olan sivil-asker herkes artık Ergenekon ve Balyozdan aylarca zindanlarda çürütülebilir. Davalara yeni adlar bulunur. Mesela; Dumlupınar, Sakarya, Bozkurt, Ötüken, Malazgirt gibi. Belki Sultan Alparslan hakkında da Malazgirtte Romen Diyojenin askerlerini öldürdün diye. Hatta Mustafa Kemalde yargılanabilir. Anadoludan Rumları kovdun neden İzmirde denize döktün diye. Neden olmasın? PKK eşkiyaları ile dağlarda mücadele eden subaylardan nasıl öldürdün diye davalar açılıp hesabı sorulmuyor mu? Muhalefet liderlerini kaale almayan Sadr-ı Azam efendimiz, İmralıya bakanlarını özel elçi olarak bebek katilinden yardım istemeye göndermiyor mu? Adalet Mülkün Temelidir. Mülkün sahibi de Allahtır. Adaletin bittiği yerde insanlıkta düzen de iflas eder. Senin hakimin benim hakimim olmaz. Hakim gücünü Hukuktan alır. Milletin sola menfi bakışını, 12 Eylül cuntacılarının rezaletlerini istismar ederek, yapılmak istenen bu anayasa operasyonu demokrasi ambalajında referandumdan geçirilse de, Hukukun temel esaslarına da insanlığın ahlaki değerlerine de, Türk Devletinin ciddiyetine de asla uygun olmaz. Medyanın bu kadar bizanslaştığı ve yandaşlaştığı bir devirde, Millet gerçekleri görmediği bilmediği sürece, insanımızın hortumculara hırsızlara da Türkiye Seninle Gurur Duyuyor diye bağırdığını unutmayalım. Bu acınacak halimizden Millet değil, Milleti kandıranlar, gözüne perde tutan şerefsiz holding medyası utansın. Türk Milleti; devşirme haçlı işbirlikçisi ve taşeronu, görüntüsü müslüman ameli hristiyan AKPnin bu tuzağına düşerde, yeniden milli şef dönemine dönersek, atadıkları yandaş kadıların, başkadının hoşnut olacağı keyfi kararlarından feryat etmek durumunda kaldığında söylenecek tek cümle kalır: Ananı düzen kadi kim..?
Posted on: Mon, 21 Oct 2013 02:16:27 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015