Tarih: 06 Kasım 2013, 23:08 Başbakan Recep Tayyip - TopicsExpress



          

Tarih: 06 Kasım 2013, 23:08 Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın sınırları aşan emrine CHP’den görülmemiş sertlikte bir tepki geldi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç, Erdoğan’ın İran’daki Pastaranlar gibi ahlak zabıtalığına soyunduğunu belirterek, demokrasiyi iğdiş etmekle, demokrasiye tecavüz etmekle meşgul olduğunu söyledi, “Varsa yoksa kafada uçkur. Varsa yoksa kafada bel altından kısa paslaşmalar. Ayıptır, günahtır” dedi. Erdoğan’ın artık incelenecek bir vaka haline geldiğini belirten Koç, Erdoğan’a tam teşekküllü hastaneden rapor istedi. CHP Merkez Yönetim Kurulu bugün gündemi değerlendirmek üzere toplandı. Toplantı sürerken gündemdeki konuları değerlendiren CHP Sözcüsü ve Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Haluk Koç, Türkiye sanki şeriatla yönetilen bir ülkeymiş gibi kızlı erkekli öğrencilerin bir arada kaldığını, bunun engellemesi talimat verdiğini söyleyerek, demokrasiyi, özgürlükleri ayaklarının altına alan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı karşısına alıp adeta pata küte yumruklamaktan daha beter etti. İşte Koç’un, “Erdoğan bunları hak etti” dedirten sözleri: “ÖZGÜRLÜKLERE PLANLI SALDIRILAR...” Yalanlar üzerine örerek siyaset yapmayı alışkanlık haline getirdi Sayın Başbakan. Her gün toplumu kutuplaştıran, artık bu sözleri söylemekten biz de bıktık. Herkese ayar vermeye çalışan bıçkın ifadeler, tehditler. Yani demokrasinin özünü oluşturan kişisel hak ve özgürlük alanlarına dönük saldırılar ve açıkça planlı olduğu da belli olan söylemler. “KÜRT KARDEŞLERİMİZİN KALBİNE DUVAR” Bütün bunlara geçmeden önce Nusaybin’deki bir olay üzerinde durmak istiyorum. Nusaybin’de biliyorsunuz 7 kilometrelik bir duvar örülüyor. Bu duvarın üzerine de dikenli teller yerleştiriliyor. Yani bütün Avrupa’da duvarlar 30 yıl öncesinde yıkılmışken şimdi bu duvar örme ne anlama geliyor? Bunu sormak lazım. Bu duvarın anlamı ne? Yani bu duvarı örerek ne yapmak istiyorsunuz? Hangi siyasetin peşindesiniz. Yani bu duvarla barışı, uzlaşmayı sağlamanız mümkün mü? Bunu bir sorgulayın bakalım. Bu duvarı tam da bu dönemde Kürt kardeşlerimizin aslında kalbine örüyorsun, vicdanına örüyorsun Nusaybin’e örmüyorsun. Bu kadar sıkıntılı bir tablo olarak gözüküyor. Gündemin en önemli, en yakıcı maddesi ne yazık ki her zamanki gibi kıdem tazminatı sorunu değil, çalışanların sorunu değil, emeklilere yapılacak yüzde 2.5 – 3 oranındaki zamlar değil, Türkiye’nin üretmeyen bir ülke oluşu değil, Türkiye’nin kamu özel dış borç stokunun kabarması değil, Türkiye’de ciddi toplumsal süreçler değil. Siyasetin gündemi Başbakanın fetvaları ve yalanları üzerine kurulu soru cevap şeklinde gelişen bir gündem. “UCUBE HEYKEL OLAYINDAKİ GİBİ” Biliyorsunuz kızlı erkekli aynı evlerde kalıyorlar, şikayetler geliyor. Kusura bakmasınlar bu noktadan bunlara benim valim, emniyetim müdahale edecek diyor Başbakan. Hemen Sayın Arınç ofsayta düşeceğini bile bile bu işlerin Başbakan öyle demedi ki; korusunun yeni seslendiricisi olarak atlıyor bu asparagas haberdir, böyle bir niyetimiz, böyle bir talebimiz, böyle bir sözümüz yok diyor. Fakat ne yazık ki ertesi gün Başbakan aynı karşısındaki ucube heykel olayında dönemin kültür bakanı Sayın Günay’ı açığa düşürdüğü gibi Sayın Arınç’ı da bir kez daha ofsayta düşürüyor. “OFFSAYT ŞAMPİYONLUĞU İLE EMEKLİLİK” En çok galiba Galatasaraylı Arif vardı eski futbolcu olarak o ofsayta düşerdi ama Sayın Arınç o şampiyonluğu da aldı elinden. Türk siyasetinde ofsayta düşme şampiyonluğunu resmen eline geçirdi. Allah kimseyi düşürmesin bu duruma. Bunu söylüyorum. Siyaseten emeklilik öncesi bu ofsayta düşme şampiyonluğuyla anılacak Sayın Arınç. Başbakanın doğrulamacısı olmak çok zor bir zanaat. Ağzı laf yapan, Türkçeyi akıcı kullanan Sayın Arınç dahi Başbakan tarafından sürekli ofsaytta bırakılıyorsa o zaman sıkıntılı bir siyaset oyunu oynanıyor demektir. “DOGMALARINA GÖRE AYARLAMA TELAŞI” Şimdi birkaç gün öncesinde Başbakan yine gaza geldi bir konuşmasında bu ülkedeki herkesin yaşam tarzının teminatı benim demişti hatırlıyorsunuz. Zaman zaman kazandığı seçimler sonrasında balkonda yaptığı konuşmaları yapıyor zannediyor kendisini. Fakat ondan sonrasında gerçek dünyasına dönüyor. Düel bir kişilik, çift kimlikli bir siyaset anlayışı. Gerçek dünyasına döndüğü zaman ne demek herkesin teminatı olmak canım benim ancak kendi kafamdaki saplantıların, kendi kafamdaki dogmaların teminatıyım ve toplumu da doğum öncesinden ölüm sonrasına kadar bu saplantılarımla, bu dogmalarımla ayarlayarak, düzen vererek götürmek zorundayım telaşı Başbakanı sarıyor. Bakın altını çiziyorum. Detayına girmeyeceğim ama doğum öncesinden ölüm sonrasına kadar insanların yaşamını bu toplumda Başbakan kendi saplantılarına, kendi kafasındaki ipoteklere, kendi teslimiyetine göre kurgulamak istiyor. “İRAN’DAKİ PASTARANLAR GİBİ” Neresini düzelteceksiniz. Türkiye’de artık diyor kızlı erkekli yurt dönemi bitti diyor. Var mıydı daha önce? Herhalde Amerika’da kendi çocuklarının okuduğu okullarla karıştırıyor. Var mıydı kızla erkeğin bir arada kaldığı yurt? Kız yurdu ayrıydı, erkek yurdu ayrıydı. Böyle bir süreç yoktu. Bizde öğrencilikten geçtik. Bizde öğrenci evlerinde yaşadık. Damdan filan düşmedi o. Damdan düşmek ayrı. Yani o süreçleri içinde yaşayarak biz geldik. Şimdi bir ahlak zabıtalığına soyunmuş, İran’daki Pastaranlar gibi bir ahlak zabitliğine soyunmuş. Ben valime, emniyetime gereken şeyleri söyledim takip edecekler. “MUHBİRLİK MESLEĞİNİ ZANAAT HALİNE GETİRDİ” Demokratik bir ülkede kişisel hak ve özgürlük alanlarına devletin müdahale etmesi kabul edilemez ve demokrasiyle uyumlu olarak adlandırılacak bir tablo olmadığı açıktır. Kişisel hak ve özgürlükler alanı demokrasilerde kutsaldır. Devlet bu alanın hiçbir yerine müdahil olamaz. Dikizcilik yapamaz; gözlemcilik, denetleyicilik yapamaz. Sayın Başbakan kendisini bu işe memur addettiği gibi benim valim, benim emniyetimde bunun takibini yapacak diyor. “SANA NE KARDEŞİM? SANA NE?” Ayrıca bir başka açmaz daha var. O açmaz nedir? Muhbirlik mesleğini geçerli bir meslek, zanaat haline sokmaya başladı Türkiye’de. Gezi olaylarında başladı biliyorsunuz. Tava, teneke çalanları ihbar edin, komşularınızı şikayet edin çağrısında bulundu. Şimdi bin bir güçlükle 5 – 6 öğrenci yurtlarda yer bulamadıkları için bir araya gelip kira ödeyerek o anaların, babaların emekli parasıyla güç bela kazandıkları üç kuruşu oraya aktararak üniversiteye devam etmeye çalışıyorlar, barınmaya çalışıyorlar. Başbakanın kafasında bu sorunlar yok. O gençlerin ve ailelerinin çektiği sıkıntılar yok. Onlara 11 yıldır iktidarda olmasına rağmen yurt sağlayamamanın ezikliği yok, barınma sorununu halletmiş olmanın gerçeği yok. Ne var? Efendim 3 kişi – 5 kişi bir araya gelirse başka şeyler olabilir. Sana ne? Sana ne kardeşim? Sana ne? 18 yaşına gelmiş insanın geleceğinden, kararlarından kişiler kendileri sorumludur. Bizim geleneklerimiz içerisinde, aile terbiyelerimiz içerisinde, toplumsal geleneklerimiz içerisinde tabi ki aileler yetiştirdikleri gençlere fikir verirler, yön verirler. Sen oturduğun yerde kendi çocuklarına sahip çık. Milletin nerede ne şekilde kalacağına, ne yiyeceğine, ne içeceğine, ne doğuracağına, nasıl doğuracağına ne karışıyorsun? “BAŞBAKAN TARAFINDAN BİZZAT TECAVÜZ” Son derece önemli bir olay. Kişisel hak ve özgürlükler alanı Türkiye’de bizzat Başbakan tarafından tecavüze uğramaktadır. Ve bu Türkiye Başbakanın idaresindeki bu Türkiye AB ile yeni bir müzakere faslı açmaktadır. Fotoğrafa bir bakın. Dış politikada radikal gruplarla iç içe girmiş bir Türkiye. İç politikada tamamen radikal görüşlerin, saplantıların toplumu esir aldığı bir Türkiye. Fotoğraf bu. “LAFA GELİNCE MANGAL” Şimdi bunu çok açıklıkla ortaya koymak gerekiyor. Sorun aslında üniversitelerde 12 yıldır yurt sorununu halledemeyen bu iktidarın sorunudur. TOKİ var ortada değil mi? Dün Sayın Genel Başkanımızda ifade etti Sovyet tipi bloklar yapıp yandaş müteahhit aracılığıyla bir sektör oluşturdunuz. Niye yurt yapmıyorsun kardeşim? Niye yurt yapmıyorsun? Genç kızlarımızın, erkeklerimizin, öğrencilerimizin, yavrularımızın üniversiteye giderken sağlıklı koşullarda barınmalarını niye sağlayamadın devlet olarak şimdiye kadar? Niye onları ortada bıraktın değişik yerlerin esiri haline getirdin? Güç bela geçinen ailelerin üç kuruş arttırarak öğrenci evlerinde üçünü, beşini bir arada yaşamaya mahkum ettiniz? Neden? Bunları hiç sorgulamıyor musun? Hiç senin sorumluluğun yok mu? Hiç senin politikalarının eksikliği yok mu? Lafa gelince mangal, icraata gelince karşılık maalesef yok. “BU BİR DİKTATÖR RUHU” Aslına bakarsanız bu bir diktatör ruhu. 12 Eylül faşizminin kendisinde bıraktığı derin özlem duygularının dışa vuruşu. Bir siyasi güç elde etti her yere ayar verecek. Bir faşist yaklaşımın yansıması. “BU DEMOKRASİ TRAMVAYI DEĞİL” Şimdi burada kız erkek karma yurt işi bitti diyor. Zaten yoktu bunu söyledik. Niye yalan konuşuyorsunuz, niye insanları yanlış bilgilendiriyorsunuz? Bana bir tane kız – erkek beraber kalınan şu ana kadar Türkiye’de herhangi bir şehirde bir tane yurt gösterin. Var mı? Şimdi bunlar kalktı diyor. E? Yemekleri de ayrı yerlerde yiyecekler diyor. Ayrı otobüslere binecekler diyor. Başbakan bu tramvay senin iktidara gelmeden önce tarif ettiğin demokrasi tramvayı değil. Bu tramvay senin kafandaki saplantılarla dolu ideolojilerin hedefine varma tramvayı değil. Türkiye sana rağmen birçok konuyu aşmış bir ülke. Aşacak olan bir ülkede. Senin elinden birer birer bu istismar silahları teker teker alınacak siyaseten. “TÜRKİYE’Yİ AVM MANYAĞI YAPTINIZ” Gel konuşalım. Neyi konuşalım? Kıdem tazminatı yarıya indiriliyor, işveren istediği zaman işçiyi gerekçe göstermeden, tazminat ödemeden işten çıkartılıyor. Var mı senin çözümün? Emeklilere, memurlara yapılacak sadaka zammı karşısında var mı başka bir önerin yüzde 2.5 dışında? Atanamayan öğretmenler gerçeği var Türkiye’de 300 bine yakın. Her ay bir intihar haberi geliyor o acılı gençlerden. Var mı bir çözümün? Enflasyon dövizdeki kur artışı dünkü açıklanan rakamlarla beraber öngörülen rakamları aştı, aşıyor. Bunun önümüzdeki kışta elektrik ve doğalgaz fiyatlarına getireceği artışı önleyebilecek, sübvanse edebilecek bir bütçe payın var mı? Kentleri betonlaştırdın, Türkiye’yi AVM manyağı yaptınız. Esnafı yok ettiniz. Küçük esnaf kağıt üzerinde. Yok artık. Ödenmeyen senet, karşılıksız çıkan çek yüzenden ocaklar söndü. Ticaret hayatı bitti insanların. Var mı bir çözüm önerin? Var mı insanları rahatlatacak bir projen? Varsa yoksa kafada uçkur. Varsa yoksa kafada bel altından kısa paslaşmalar. Ayıptır, günahtır. “BAŞBAKAN DEMOKRASİYE TECAVÜZ ETMEKLE MEŞGUL” Dış politikada tarihimizin en basiretsiz, en beceriksiz uygulamalarının olduğu bir dönemi yaşıyoruz. En sıkıntılı günleri yaşıyoruz. Ve Başbakan deminden beri söylediğim bu konularla meşgul değil. Başbakan demokrasiyi iğdiş etmekle meşgul. Demokrasiye tecavüz etmekle meşgul. Türkçeyi anlaşılır şekilde ifade etmeye çalışıyorum. Tüm dünya bu açıklamalardan sonra Başbakanı daha da bir mercek altına alacak. Artık incelenecek bir vaka haline geldi. Türkiye AKP’yle nereye gidiyor gerçekten? Bunu ben sormuyorum. Bütün dünya soracak. Sormaya başladılar da. Demokrasilerde bizi ilgilendiren özgürlükler, bizi ilgilendirmeyen, bizim kapsama alanımıza girmeyen özgürlükler. Böyle bir sınıflama olabilir mi? Özgürlükler kişisel hak ve özgürlükler temelindeki özgürlükler bir bütündür. Demokrasinin içindedir ve demokrasinin de kuralları vardır, kurumları vardır. Bunların hiçbirisinde yok Başbakan. Ve Türkiye’de hala bu Başbakanla demokratikleşilebileceğini, AKP ile demokrasinin derinleşebileceğini sanan hala saflık mertebesinde insanlar var. Olmaz. Eşyanın tabiatına aykırı. Başbakan ve demokrasi yan yana gelmeyecek iki tane kelime. Mümkün değil. Kafa ortada. Kafadaki saplantılar ortada. Kafadaki ipotek ortada. Hangi demokrasi? “BU MANTIK FAŞİZMDİR... VALİLERLE DİKİZLEME” Başbakan hayat anlayışına uymayan her durum için valiyi, emniyet müdürünü, devleti, polisi seferber edip toplumun bütününe ayar verecek ve bunu herkes seyredecek. Bu demokrasilerde olmaz adını söyleyelim. Bu ancak faşist düzenlerde olur. Bu düzenlerin başındaki adamada demokratik süreçler içerisinde gelse bile adı diktatör olarak anılır. Bu mantık faşizmdir. Bunun başındaki idarecide diktatördür. Hiç kızmaya gerek yok. İkide bir Sayın Genel Başkanımıza kızıyor bana diktatör dedi şikayet etti. Bana dikizliyor dedi. E ne yapıyorsun? Tek başına da dikizlemiyorsun valiler aracılığıyla dikizleme işi çıkarttın şimdi. “TAM TEŞEKKÜLLÜ HASTANEDEN SAĞLIK RAPORU...” Özellikle valilere göreve çağırıyor, bu yerlere bu noktadan diyor kendi deyimiyle denetim ve gözleme yapacaklar diyor. Gözetim yapacaklar diyor. Şimdi aslında Türkiye’de göreve çağrılması gereken valiler değil. Bütün bu söylediklerimden sonra Türkiye’de göreve çağrılması gereken doktorlar. Çok açık bir şekilde ben doktorları meslektaşlarımı göreve davet ediyorum. Çünkü tam teşekküllü bir hastaneden bir sağlık raporu gerekiyor artık. Başka tahlil etmek, analiz etmek mümkün değil. İnsanların özel yaşamlarını denetlemek, gözlemek demokrasilerde valilerin, emniyetin işi değil. Ama insanların sağlığını incelemek, denetlemek doktorların işi. Bakın 13.yüzyılda Hacı Bektaşi Veli. 21.yüzyıldayız. Hünkar ne diyor? Erkek dişi sorulmaz muhabbetin dilinde, hakkın yarattığı her şey yerli yerinde. Bizim nazarımızda kadın erkek farkı yok. Noksanlıkla eksiklik senin görüşlerinde. 13.yüzyıl. Hacı Bektaşi Veli’nin felsefesi 21.yüzyılda Türkiye’yi yöneten diktatörün felsefesi. 800 yüzyıl fark var arada. “O DÖNEM YAŞAŞAN İNGİLİZLERE TESLİM EDERDİN” Bir başka tartışma konusu biliyorsunuz devlet nişanlarında Atatürk’ün kabartması rölyefi ve Türkiye Cumhuriyeti ibaresi kaldırıldı. Rahatsız. Bu cumhuriyeti Cumhuriyet Halk Partisi kurmadı, millet kurdu. Evet millet kurdu. Kuvva-i milliyenin ve Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde kurdu. Kurarken sadece ülkeyi işgal edenlere karşı mücadele etmedi. Senin kafanda olanların yerli işbirlikçiliğine karşı mücadele ederek de kurdu. Bunu da sana tarih içerisinde hatırlatmak lazım. Onun için bu millet kurdu evet bu millet kurdu. Ama kimlerle mücadele ederek kurdu onu da hatırlatmak lazım. O işbirlikçileri sen çok iyi biliyorsun. O dönemde yaşasan hiç şüphesiz onların yanında imparatorluğun son döneminde bu ülkenin dini ve siyasi iradesini İstanbul’da bir İngiliz komutanına teslim eden ekibin içinde olurdun sen. İstediğinizi yapın, istediğinizi kaldırın bu milletin gönlünden Mustafa Kemal Atatürk’ü bu milletin, Türk milletinin bağrından da Türkiye Cumhuriyeti ibaresini hiçbir zaman çıkartamazsınız. Neyi kullanırsan kullan, ne yaparsan yap. Hangi dereden ne suyu getirirsen getir. Abesle iştigal edeceksin. “SANA NE? HANİ SANDIK NAMUSTU?” Son bir konu Fenerbahçe. Biliyorsunuz geçen hafta sonunda Fenerbahçe Spor Kulübümüz olağanüstü kongresini yaptı ve Sayın Aziz Yıldırım çok büyük bir oy farkıyla tekrar başkanlığa seçildi. Kutluyoruz. Başbakan her alana müdahil olma görevi var ya sadece özel alanlara değil. Herhalde apartmanlardaki apartman yönetimlerinden taksi duraklarındaki yönetime kadar, sendikalardan derneklere kadar. Kanarya sevenler derneğinden filatelistler derneğine kadar her yere müdahil. Toplumun her alanına müdahil. Fenerbahçe içinde laf söylüyor. Fenerbahçe’de, Galatasaray’da, Beşiktaş’ta, Trabzonspor’da, diğer kulüplerimizde hepsi bizim başımızın tacı. Fenerbahçe özel bir süreçten geçiyor. Kendi içerisinde olağanüstü kongre kararı alıyor ve tekrar bir yarış yapıyor. Sana ne? Hani sandık namustu? Öyle ya ezberlediğin şarkılardan bir tanesi. Sandık namustur, sandıktan çıkan iradeye saygılı olmak lazım. Hani sandık namustu? Fenerbahçelilerin iradesi önemli mi, önemli değil mi senin için? Sana ne spor kulüplerinden kardeşim? Ne derdin var senin? Sana ne futboldan? İşine gelince namus, işine gelmeyince fasa fiso. Yok bir yıl sonra şöyle olurmuş, böyle olurmuş. Sözü veren belli, oyu alan belli, oy kullananlar belli, alkışlayanlar belli. Kendi içerisinde yürüyen bir düzen. Sana ne, niye müdahilsin? “HER ALANDA DİKTATÖR FETVASI” Başbakanın her alanda olduğu gibi kirli ellerini, çirkin ihtiraslarını, intikam heveslerini spor kulüplerimizin üzerinden de çekmesi gerekiyor. Sağlıklı bir toplumsal yaşam sürdürmek zor hale geliyor Türkiye’de. Her alanda Başbakan müdahalesi. Her alanda diktatör fetvası. Her alanda Başbakan dayatması. Bunlar taşınabilir yükler değildir bir demokraside. Deminde söyledim son olarak da kişisel hak ve özgürlüklere müdahil olma dönemi. Umarım bunların hepsini aşacağız. Yerel seçimler yaklaşıyor, yerel seçimler daha sonraki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ve genel seçimlerinde bir ön habercisi olacak ve Türkiye’de birçok yerde yerel seçimler yerel seçim olma özelliğinin dışında genel seçim özelliğini taşıyarak da gidecek. İşte bu nedenlerden dolayı. Onun için demokrasi içerisinde Türkiye AKP’nin faşizmine de karşı gelecek, Başbakanın diktatörlük heveslerini de kursağında bırakacak bir tavrı sergileyecektir.
Posted on: Tue, 19 Nov 2013 10:58:42 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015