ULUCANLAR CEZAEVİ AÇILIYOR… 26 Eylül 2013 Ulucanlar - TopicsExpress



          

ULUCANLAR CEZAEVİ AÇILIYOR… 26 Eylül 2013 Ulucanlar cezaevinin resmi açılışı yapılıyor. Hemde Cemil Çiçek tarafından. Devletin En üst düzey yetkilisi tarafından. Hatırlar mı sınız; 26 Eylül 1999 yılında devletin polisi, jandarması, itfaiyecisi, gardiyanı Ulucanlar cezaevinde kendi denetimi ve gözetimi altında olan siyasi tutsaklara gaz bombaları, makinalı tüfekler, coplar ve köpüklerle saldırmışlardı. Gözetleme kulelerinden makineli tüfeklerle yaylım ateşine tutulmuş, şeftali sokaktan 5. koğuşun duvarı bombalanarak havaya uçurulmuş, tonlarca köpük sıkılmış ve bu saldırı sonucu on siyasi mahkûm yaşamını yitirmişti. Hatta ilk etapta yaralı olanları hamam denen yere götürerek (hani Kemal’in kaçtığı köşe var ya orası) kafalarını sopalarla dipçiklerle parçalayarak öldürmüşlerdi. Hamamın zemininde su yerine oluk oluk devrimci kanı akıtmışlardı. Hani Habip’in, İsmet’in, Abuzer’in, Halil’in, Mahir’in, Ümit’in, Önder’in, Aziz’in, Ahmet’in, Zafer’in ölü bedenlerinin yattığı ıslak zemin. Bilirsiniz devletin karakteri katliamlar üzerine kuruludur. Sadece cezaevi katliamlarını hatırladığınızda bunu daha iyi anlarsınız. ulucanlar katliamı, 19 Aralık katliamı,96 Eylülünde Diyarbakır katliamı,96 Ocağında Ümraniye katliamı,95 Eylülünde buca katliamı, daha gerilere gitmeden hatırladığımız en yakın cezaevi katliamlarıdır. İşte Ulucanlar katliamının 14. yılında Devlet katlettiği Ulucanlar Cezaevini Müze olarak açıyor. Devlet Önce cezaevi, nin içindeki canları katlediyor. Yetmedi. Şimdi bu katliamların yaşandığı mekânları yok ediyor. Daha anlamlı bir deyimle katlediyor. Yaşanan katliamların, yapılan eziyetlerin, zulümlerin hatırlanmaması için ellerinden geleni yapıyor. Cezaevinin hafızasını, belleğini tamamen yok ediyor. Şimdide bu eserinin açılışını yapıyor. Kısaca anlatalım neler yapıldığını… Hani görüşçülerin yakınlarını görebilmek için izdihamla kuyruklara girdiği dış kapıdan başlayalım. Cezaevinin o büyük gürültüyle açılan kapısından içeri gireceğinizi sanıyorsanız yanılırsınız. Kapının yerinde yeller esiyor. Gayet güzel görünümlü, şık bir giriş öngörmüşler. Girişten kapı altına kadar olan bölüm çiçeklendirilmiş, aradaki yapılar yıkılmış, idare binası Altındağ Belediyesi kültür müdürlüğü haline dönüştürülmüş. Cezaevi müdürlüğünün yerini Altındağ Belediyesi kültür müdürlüğünün alması “cuk” oturmuş ve de yakışmış diye düşünüyor insan. Daha insanın aklına neler getiriyor. Giriyorsunuz kapı altına diyecektim ama diyemiyorum. Çünkü kapı altı yokki. İlk gelen mahkûm ve tutukluların karşılandığı, İdamların yapıldığı kapı altı yani kavak ağacının olduğu avlu yok. Kavak ağacı orda. Hala tanıklığına devam ediyor ama avlu yıkılmış. Sanki kavak ağacı yalnızlığa mahkûm edilmiş hissine kapılıyor insan. Yan tarafta darağacını çelik bir kafes içinde korumaya almışlar. Dünyanın en iyi korunan darağacı!! Birde denizin idamını Yusuf’un izlediği, Yusuf’un idamını Hüseyin’in izlediği o pencere var ya hani avluya bakan, işte orası mutfak yapılmış. Herhalde yemek yerken idamları izlemenin keyfine mi varacaklar nedir. Bu nasıl anlayış. Ya görüş kabinleri; yarısı yıkılmış. Kalanlarda iyice cancanlamış. Biz o kabinlerde görüşebilmek için neler çekiyorduk.sesimizi duyurabilmek, biraz daha net görebilmek için nasıl çaba harcıyorduk. Zaten hemen karşınızda 1. kısım. Bizim zamanımızda İzmir caddesi olan yer menderes bulvarına çevrilmiş.7,6,5,4. koğuşlar.. Zaten 8. koğuşun yerinde yeller esiyor(hani devrimcilerin tünel kazarak kaçtığı koğuş). Şeftali sokak. Beyaz saray veya Hilton. Ve müşahede ve hücreler. Balmumu heykeller yapılmış konmuş, fonda mahkûm sesleri duyuluyor ama bizim oralarda çektiğimiz eziyeti gördüğümüz zulmü sanki gizlemeye çalışıyorlar. Bir dönem haberleşmeyi engellemek için havalandırmaların üzerine kapatılan ızgaralar kaldırılmış. Duvarları kazınmış, Cezaevi sil baştan yeniden boyanmış. Mahkûm ve tutukluların orijinal yazıları kazınıp bazıları yeniden yazılmış. Ranzalar yan yana aralıklarla konulup( bizim zamanımızda nerde o yoğurdun bolluğu, bitişik düzen ve balık istifi ) dip köşeye mahkûmu sembolize eden iki balmumu heykel yerleştirilmiş. Ranzaların ön taraflarına Ulucanlarda yatanların resimleri konmuş. Özellikle bir sağcı bir solcu diye bir eşitleme gayreti içine girilmiş. Yani 12 Eylülün karıştır barıştır mantığı hala devam ediyor. Devrimcilerle faşistleri eşitlemeye çalışıyorlar. Katille maktul yan yana. Ha! kadınlar koğuşu mu?.. Bu cezaevinde yatan kadın mı var? Ne zaman? Nerde? Yok, öyle bir şey. “Bunlar fitne fesat sokuyorlar. Sakın inanmayın ha.” Devlet mantığı Ulucanlarda kadın tutuklu ve mahkûmların kaldığını ve neler yaşadıklarını unutturmak için her şeyi yapmış. Onların kaldıkları yerleri yok edip yıkmışlar. Dikkatimizi çeken şeylerden bir tanesi eski bir piyano. Neymiş efendim Atatürk sübyan koğuşlarına piyanoyu çalmasını öğrensinler diye bu piyanoyu hediye etmiş. Külliyen yalan. Başka bir hikâye uydursunlar. 1920li-30’lu yıllarda cezaevinde piyano. … Hakikaten ne kadar ileri bir durumdaymışız da haberimiz yokmuş. Atatürk çocuk esirgeme kurumuna hediye etmiş de oradan aldık desinler vs.vs bu yaklaşım sübyan koğuşlarında yaşanan tecavüzlerin istismarların gizlenmesi için uydurulmuş bir hikâyedir. Ya film makinesine ne demeli. Cezaevinde film gösterileri bu makineyle yapılıyormuş. Hadi ordan. Hangi cezaevinde devlet mahkûmlarına film seyrettirmiş. Bu olsa olsa ceza evlerinin gerçek yüzünü perdeleme, saklama çabasının bir parçası olabilir. Cezaevinin çok az bir bölümünü gezebildik. Diğer taraflarını göstermiyorlar. Çalışmaların devam ettiğini ve bittiğinde resmi açılışın yapılacağını söylüyorlar. Resmi açılış yapıldığında tahribatın ve katliamın boyutlarını daha iyi göreceğiz. Ancak şimdilik iki çift sözümüz var. 1-Ulucanlar cezaevi 1920 lerdeki bir yapıdan ibaret değildir. Ulucanlar cezaevi 1925 den itibaren istiklal mahkemelerinin, 1930’lu, 40’lı, 50’li yılların “kominist tevkifatlarının” 60’lı yılların darbe tutuklamalarının,12 Mart darbe tutuklamalarının, 12 Eylül darbe tutuklamalarının, idamların, isyanların, firarların izlerini ve ruhunu taşıyan bir yerdir. Böyle bir yeri yok etmek suçtur. Siz bu suçu işlemeye devam ediyorsunuz. 2-Ulucanlar cezaevi bu ülkenin muhalif tarihidir. Resmi olmayan tarihidir. Devrimcilerin tarihidir. Siz bu tarihi yok ediyorsunuz. Bu suçtur. Bu suçu işlemeye devam ediyorsunuz. 3–12 Eylül darbesinin “karıştır-barıştır” mantığından vazgeçmemişsiniz. Devrimcilerle faşistleri eşitlemeye çalışmışsınız. Bilin ki 12 Eylülün bu mantığını kırmak için çok canlar verdik. Vermeye de hazırız. Öpmeye, sevmeye, bakmaya kıyamadığımız devrim bakışlı yiğitlerimiz, önderlerimiz, fidanlarımız; Denizleri, Hüseyinleri, Yusufları, Erdalları, Necdetleri başkaları ile eşitlemeye kalkmayın. Darbeleri ve darbe mantığını savunmayın. Bu suçtur. Bu suçu işlemeye devam ediyorsunuz. Son söz; halka ve demokrasiye karşı işlenen hiçbir suç cezasız kalmaz. Resmi açılış iptal edilsin. Ulucanlar cezaevi gerçek sahipleri tarafından müzeye dönüştürülsün. Federasyonumuz ve Emek Demokrasi Güçleri Bütün cezaevinde yapılan tahribatları tespit ettikten sonra yargı sürecini başlatacaktır. DEVRİMCİ 78’LİLER FEDERASYONU
Posted on: Wed, 25 Sep 2013 18:40:45 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015