Ulusal Kongre neden bir kez daha ertelendi? Kürt Ulusal Kongresi - TopicsExpress



          

Ulusal Kongre neden bir kez daha ertelendi? Kürt Ulusal Kongresi bir kez daha ertelendi. Bu kez 25 Kasım’da toplanacağı açıklandı. Farklı nedenlerden de olsa Ulusal Kongre’nin peş peşe birkaç kez ertelenmesi beklenen bir gelişme değildi! Özellikle de KCK Genel Başkanı Abdullah Öcalan’ın Türk devlet heyetiyle İmralı’da yaptığı görüşme ve müzakere sonrası başlattığı demokratik çözüm sürecinin yarattığı olumlu atmosfer kongrenin toplanmasını hiçbir zaman bu kadar olanaklı kılmamıştı. Esas olarak ta eğer böylesine bir barış ve çözüm süreci başlatılmamış olsaydı, belki de Birinci Kürt Ulusal Birlik Kongresi’nin toplanması yönünde stratejik karar olan Hewler Zirvesi dahi gerçekleşmemiş olacaktı. Ancak bu gerçekleşti. Daha önce belirttiğimiz gibi o ‘korkulan’ eşik aşıldı. Kongre’nin toplanması artık tarihsel bir zorunluluk haline geldi. Kongrenin ilan edilen tarihlerde toplanmamasının birden fazla nedeni var. Bu nedenlerin bir kısmı Kürtler arası rekabet, iktidar, partizancılık gibi marazi sorunlardan kaynaklanıyor. ERTELENMEYE YOL AÇAN ‘GÖRÜNEN’ SORUNLAR İşte iki örnek: BİR: Ulusal Kongre’de hazır bulunacak 600 delegenin tespitinde hakkaniyetin topuzu kaçırılıyor. Kürdistan’ın dört parçasından hangi parti, grup, çevre, kuruluş ve şahsiyetlerin katılacağı ‘ciddi’ sorun haline gelebiliyor. Günlük hayatta, siyasette esamesi okunmayan ‘siyasi oluşumlar’ ileri sürülerek PKK eksenli siyasi ve sivil oluşumların ve şahsiyetlerin katılımı ve temsili mümkün olduğunca en alt sınırda tutulmaya çalışılıyor. Böyle bir çaba göze batıyor. Edindiğimiz bilgiye göre aile-aşiret ilişkileri ve Güney Kürdistan bürokrasisi bu konuda devreye giriyor. ‘Ben olmasam eksik olur’ anlayışıyla kendisini dahi temsil etmeyen birçok kişi kontenjandan kongreye katılmak istiyor. Birçok parti ve grup Kürdistan siyasi yaşamındaki yerini abartılı tarif ediyor. Gücünü abartıyor ve olmayan güce karşılık adaletsizce delege sayısı talep ediyor. Halbuki Kürtler hangi fikir ve ideolojide olurlarsa olsunlar, böylesi bir kongreye giderken delegelerin kim olacağı, Kürdistan toplumunu kimin temsil edeceği konusundan hakkaniyet ve vicdan ölçülerine göre hareket etmek zorundalar. Örneğin, Rojava Kürdistan’ın güçlü şekilde temsil edilmesi gibi. Veya yok olmakla yüz yüze kalmış Ezidi toplumunun temsilcilerine pozitif ayrımcılık yapılması gibi. İKİ: Bazı kesimlerde toplanacak Ulusal Kongre’nin bir veya birkaç partinin, liderin öne çıkmasına ve onlara politik kazanç sağlayacağı yönünde endişe var. Kongre’nin Kuzey’de PKK’ye, Doğu Kürdistan’ında PJAK’a, Batı Kürdistan’da PYD’ye daha çok yarayacağını, Güney Kürdistan’da ise Hewler’de PDK iktidarını güçlendireceği ve PKK’ye prestij sağlayacağı kanısı yaygın. Bu nedenle ‘birlik’ sözünü dillerinden düşürmeyen bazı kesimler sanıldığı gibi kongreye çok gönüllü katılım göstermiyorlar. Öte yandan Güney Kürdistan’da, başta Goran ve İslami Hareket olmak üzere PDK dışındaki siyasi oluşumlar ısrarla 21 Eylül Parlamento Seçimleri’nden önce Ulusal Kongre’nin yapılmasına karşı çıkıyorlardı. Kongre’nin Mesut Barzani’nin lideri olduğu PDK’ye seçimlerde güç katacağını düşünüyorlardı. Halbuki hem PKK, PJAK, PYD’ye, hem de PDK’nin güçleneceğine ilişkin kaygılar yersiz ve manasızdır. Sonuç olarak bir partinin ve siyasi akımın güçlenmesi onun ne yaptığıyla, nasıl bir mücadele ve çaba içinde olmasıyla alakalıdır. Ulusal Kongre de bir çalışma ve üretim alanıdır. Ulusal Kongre Federal Kürdistan Bölgesi’nde 21 Eylül’de yapılacak parlamento seçimlerinden önce toplanmış olsaydı eğer, herkes bundan ‘kazançlı’ çıkacaktı. Öte yandan burada esas olan şey bir partinin herhangi bir seçimden birkaç puan fazla oy almasıyla alakalı bir şey değil. Bir halkın ve ülkenin kaderi ve geleceğiyle ilgilidir. Yukarıda dile getirdiğimiz ‘sorunlar’, Birinci Kürt Ulusal Birlik Kongresi’nin toplanmaması için tali sorunlardır. Çözülmesi ve aşılması mümkün sorunlardır. Kongre’nin bir kez daha ertelenmesinde delege sayısı, yönetim, eş başkanlık sistemi, iç tüzük gibi başlıkların belirleyici olduğunu söylemek çok zor. Her konuda aynı düşünmek, aynı fikirde olmak gerekmiyor. Ana prensiplerde anlaşmak, karşılıklı kabul ve güven, saygı ve tolerans, partizanca tutumlardan uzak, parti, kişi ve parçayı gözetmeyen bütün bir ülke, halk ve bölgeyi gözeten yaklaşımla hem ‘iç’, hem de ‘dış’ olumsuz etkiler pekala bertaraf edilebilinir. Ancak 21 Eylül Federal Kürdistan Bölgesi’nde yapılacak olan genel seçimler, Ulusal Kongre’nin ertelenmesinde ‘görünen’ nedendir. Kanımca Kürdistan ve Ortadoğu’daki baş döndürücü politik gelişmeler, savaş ve barış sorunları kongrenin ertelenmesinde ‘görünmez’, beklide esas nedenler olarak yer aldı. Bu nedenlerin başında Türk devletinin dayatmacı politikası, Rojava Kürdistan’ındaki devrimin yeni bir aşamaya geçmesi ve Suriye’ye dışarıdan olası bir askeri müdahalenin olma ihtimalinin yükselmesi geliyor. TÜRK DEVLETİ KONGREYİ ENGELLEMEK İSTİYOR Baştan itibaren Türk devleti Kürtlerin özgür ve bağımsız iradeleriyle toplayacakları bir kongreye karşı çıkıyor. Aslında benzeri bir itiraz Şam, Bağdat ve Tahran’dan da geliyor. Bağdat ve Şam’ın halleri orta da. Onların geçmişte olduğu gibi, Ankara ve Tahran ile Kürtlerin ortak iradesine karşı bir cephe içinde yer alacak halleri ve mecalleri yok. İran istemese de Kongre’nin toplamasını önleyemiyor. İran’ın Kürtlerin iç işlerine, Güney Kürdistan üzerinden müdahale etme pozisyonu geçmişe göre zayıflamış durumda. Türk devleti ise Ulusal Kongre’nin toplanmasını önleyemeyeceğini bildiği için bu kez Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin bütün bileşenleriyle eşit ve meşru bir siyasi güç olarak bu kongreye katılmasına şiddetle karşı çıkıyor. Her türlü yol ve yöntemle bunu önlemeye çalışıyor. Onun devrimci ve mücadeleci ruhunun kongreye mümkün olduğunca yansımaması için çaba gösteriyor. Bazı Güney merkezli basın-yayın organları aracılığıyla başlattığı ve hiçbir ahlakı kaygı gütmediği yıpratma ve dağıtma hareketini bunun için yapıyor. Çünkü Erdoğan ve ekibinin çözüm sürecinin başında yaptıkları PKK’yi tasfiye hesabı tutmadı. Çöktü. PKK ve onun lideri Abdullah Öcalan sürecin birinci aşamasından birçok bakımdan güçlenerek çıktı. Öte yandan Öcalan’ın ve PKK’nin Batı Kürdistan’daki ağırlığı daha hissedilir oldu. Ve dahası, Türk devleti PKK’nin ve Abdullah Öcalan’ın Güney Kürdistan’da dipten gelen güçlü bir dalga oluşturduğunu gördü. Güney halkının her geçen gün PKK’ye daha fazla güven duyduğunu görmesi, Türk devletini derinden rahatsız etmeye başladı. Türk devleti fena yanıldı. Erdoğan’ın başdanışmanları yaptıkları ‘toplum mühendisliği’ Kürdistan’da boşluğa düştü. Şu netleşti: Toplanacak olan Kürt Ulusal Kongresi hiçbir şekilde PKK’nin tasfiyesine, silahsızlandırılmasına veya güçten düşürülmesine yol açmayacak. Aksine ona hak ettiği şekilde büyük bir meşruiyet ve şimdiye kadar görülmemiş şekilde politik manevra alanı açacak. Çözüm sürecine ilişkin ev ödevlerini ıskalayarak mevcut ateşkesi dahi tehlikeye atan Türk devleti işte bunu engellemenin, bu mümkün olmuyorsa geciktirmenin gayreti içindedir. Elbette AKP hükümeti, şuan ciddi kriz yaşansa da var olan çözüm süreci gereği bunu açıktan yapmayı göze alamıyor. Bir taraftan tanıdığımız ve aşina olduğumuz kirli numaralara başvuruyor, diğer taraftan Federal Kürdistan üzerinde siyasi-ekonomik-diplomatik gücünü devreye koyarak bunu yapmaya çalışıyor. Öte yandan AKP hükümeti çözüm sürecinin gereklerini yerine getirmiş olsaydı Kürt Ulusal Kongresi’nin toplanması için daha isteksiz görünen bazı kesimlerinde harekete geçmesine neden olacaktı. Örneğin Federal Kürdistan Yönetimi daha istekli davranacaktı. Çözüm sürecinde AKP hükümetinin tutarsız ve dahası barışı tehlikeye atan tutumu bazılarının frene basmasına neden olmuş olabilir. Ne yazık ki Ankara’da yağmur yağınca, Hewler’de hava güneşli olmasına rağmen şemsiye açanlar var. ULUSAL KONGRE’NİN EN NAZİK HALKASI: ROJAVA Kongre’nin ertelenmesinin en büyük nedenlerinden birisi hiç şüphesiz Rojava Kürdistan’ındaki gelişmelerle alakalıdır. Bu konuda çok şey söylenilebilinir. Söylendi de. Görünen o ki en son Kongre Hazırlık Komitesi’nin görevlendirdiği heyetin raporu bu alanda var olan krizi çözmeye yetmedi. Rapor kanımca olması gereken derinlikte değil. Batı Kürdistan’ın en önemli politik gücü olan PYD’nin ‘ignore edilmesi’, yanı kısmi dıştalanması üzerine kurgulanmış. Yazım dilinde ‘ne şiş yansın, ne kebap’ tutumu öne çıkmış. Açık söylemek gerekirse Rojava’nın feryadı ve direnişi raporda eksik yer bulmuş. Bu rapora sinen ruh hali öyle kendiliğinden ortaya çıkan bir durum değil. Kongre’nin bileşenlerinden ve ev sahipliğini yapmaya aday PDK’nin Rojava Kürdistan’ına karşı izlediği partizanca tutumun somut dışa vurumudur. PDK Batı Kürdistan’da PYD’nin ve YPG’nin gücünü ve etkinliğini, devrimdeki öncü pozisyonunu ve harcadığı emeği bir türlü kabul etmiyor. Ona rıza göstermiyor. Uyguladığı çok yönlü politikayla PYD’yi ve hatta Batı Kürdistan halkını baskı altına alarak, kendi politikasına uygun alan açabileceğini düşünüyor. Bu Kürtler arasında garip, tarifi zor ve kırılgan bir ruh hali yaratıyor. Örneğin insanlar Batı Kürdistan’dan Güney Kürdistan’a göçün serbest bırakılmasını, tersi geçişlerin ve iki parça arasında ticarete ağır bir yaptırım uygulanmasını izah etmekte, anlamakta zorluk çekiyorlar. Bu tutum Ulusal Kongre’de yeni kriz ve fay hatlarının oluşmasına neden oluyor. Bütün bunlarla birlikte Suriye’ye bir dış müdahalenin her an yapılacak olma ihtimali, kongrenin ertelenmesine yol açan başka bir neden olabilir. Sonuç olarak bu toz duman içinde herkes kendi önünü bir parça görmek istemiş olabilir. Ancak unutmamak gerekir ki, 21. Yüzyılın kaderi Kürdistan’ın merkezinde olduğu Ortadoğu’da çiziliyor. Daha başında bulunduğumuz yüzyılı barış ve demokrasi, Kürdistan ve onun komşularıyla barış içinde eşit yaşama, Ortadoğu’da savaşların son bulması ve demokratikleşmesi için bu önümüze gelen tarihi fırsatı hiç kimsenin ıskalama hakkı yoktur. Ve Kürtlerin yüzyılını Kürtlere kaybettirmeye de kimsenin hakkı yoktur. -Cahit Mervan-
Posted on: Thu, 05 Sep 2013 11:06:41 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015