ÜNİVERSİTE KOROSUNA GİDEN YOL VE SONRASI ERCÜMEND - TopicsExpress



          

ÜNİVERSİTE KOROSUNA GİDEN YOL VE SONRASI ERCÜMEND BERKER (Hüseyin Sadettin Arel ile Ercümend Berkerin tanışması) Çocukluğum, doğanın en güzel yerlerinden olan Büyük Çamlıcada Türk Musikisinin en güzel eserlerini en iyi sanatçılardan dinleyerek geçti. Orta halli bir devlet memuru, İstanbul İkinci Asliye Hukuk Mahkemesi Başkatibi olan babam, bütün arzuma rağlen tahsilimi yarıda bırakırım endişesiyle musiki eğitimi almama izin vermedi. Zaten mali gücü de buna yeterli değildi. Liseye devam ederken aynı zamanda Çiçekçiler Cemiyetinin haftada üç gün Galatasaraydaki Hristaki Pasajında düzenlediği çiçek müzayedesinde muhasiplik; o zaman Beyoğlu Postanesinin üstünde olan İstanbul Radyosunda spikerlik; noterlere Fransızca tercüme ve öğrencilere Fransızca dersleri vererek hayatımı kazanmaya başladıktan sonra musiki eğitimine yöneldim. Tanrım beni en iyi hocalara sevketti. 1939larda liseyi bitirmek üzere iken bir toplantıda, zamanın en iyi hocalarından ve piano sanatçılarından biri olan Fulya Akaydın ile karşılaştım. Tatlı hayata dalmak üzere olduğum o dönemde bana adeta baskıyla solfej ve piano öğretti. İki yıl kadar sonra, bana öğretebileceği her şeyi öğrettiğini söyleyerek Türk Musikisi alanında derinleşme arzumu karşılayamayacağını, bunun için bir Türk Musikisi üstadından ayrıca ders almam gerektiğini söyledi ve bir akşam konuyu musiki toplantılarımıza katılan, İstanbul Belediye Konservatuarı İcra Heyeti üyesi ve ünlü kemençe sanatçısı Kemal Niyazi Seyhuna açtı ve bana ders vermesini teklif etti. Kemal Niyazi Seyhunun cevabı şu oldu: Yani Ercümend, sen Türk Musikisini Hukuk Fakültesindeki hocalardan hukuk öğrendiğin gibi öğrenebileceğini sanıyorsan yanılıyorsun. Türk Musikisini esaslı şekilde öğrenmek istiyorsan evvela iyi bir hoca bulacaksın. Onu sana ders vermeye razı edeceksin. Seni kabul edeceği zamanlarda evine gidip, dizinin dibine oturup, çaldıklarını, söylediklerini, ve açıklamalarını dinleyeceksin. Sorular soracaksın. Bu elde ettiğin birikimle ancak saçların benim gibi bembeyaz olduktan sonra Türk Musikisini, kabiliyetin ölçüsünde öğrenmiş olursun. Yüksek öğretim müspet ilim ve metodoloji ile tanışmış bir genç olarak ümitlerimi büyük ölçüde kıran bu konuşmanın ertesi günü Kadıköy vapurunda, arada bir musiki toplantılarımıza katılan Salih Murad Hoca (Prof. Salih Murad Uzdilek) ile karşılaştım. Sordu: Ercümend, Türk Musikisi çalışmaların nasıl gidiyor? Büyük bir teessür içinde: Gidemiyor hocam! dedim. Tıkandık kaldık! ve olayı anlattım. Hiç üzülme dedi, Seni bu işin en büyük üstâdına götüreceğim... ve ilave etti: Büyük müzikolog Hüseyin Sadettin Arel, Belediye Konservatuarında İlmi Kurul başkanı oldu ve Türk Musikisi Nazariyatı dersleri vermeye başladı. Ertesi günü buluştuk. Tepebaşında, şimdiki Sanayi Odasının bulunduğu konservatuar binasında Arelin odasına girdik. Bizi bembeyaz saçlı, ancak delikanlı görünümünde bir bey, büyük bir nezaketle karşıladı. Arel, o tarihlerde 61 veya 62 yaşlarında idi. Salih Murad hoca beni takdim etti. Bu genç, tam bir Türk Musikisi delisi, size teslim ediyorum, eti sizin, kemiği bizim! Arelin büyük nezaket göstermesinden cesaret alarak ilk ukalalığımı patlattım: Efendim, bilhassa Türk Musikisindeki çeyrek sesler hakkında bilgi rica ediyorum. Yüzünü astı, elini kaldırdı ve bana ilk dersini verdi: Türk Musikisinde çeyrek ses yoktur! Böylece o zamana kadar bütün Türk Musikisi mensuplarının dillerinde pelesenk olan çeyrek ses efsanesi bu ilk derste yıkılmış oldu. O anda itibaren o ilim, irfan ve sanat pınarından kana kana yararlanmaya başladım. Hem konservatuardaki derslerine, hem yazıhanesine, hem de cumartesi günleri tam bir akademi niteliğindeki ev toplantılarına devam ederek Türk Musikisi, hukuk tatbikatı, Türk milliyetçiliği ve bu arada İngilizce alanlarında derinleşme imkanını ve mutluluğunu yaşadım. 1942 ile 1942 yıllarında, Hukuk Fakültesinin ikinci sınıfına devam ederken, Üniversite Talebe Birliğine bağlı olarak Üniversite Korosunu kurmuştum. Eşlik eden sazlarla birlikte 70-80 kişilik koro, Türk Musikisi klasikleri ağırlıklı çalışmalar yaparken, piyano, viyolonsel ve kemanlardan oluşan 5-6 kişilik oda musikisi topluluğu da Batı Musikisi çalışmaları yapıyordu. Arelden aldığım bilgileri bu koroya aktararak solfej ve nazariyata dayalı, esaslı bir Türk Musikisi eğitimi sağlıyorduk. İstanbulun çeşitli salonlarında verdiğimiz, büyük bestecilerimizin seçkin eserlerinden oluşan biyografik didaktik konserler, toplumdan ilgi ve basından destek görüyordu. Yaşadığımız durumdan cesaret alarak, bu konserleri Ankaraya taşımayı düşündük. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan-Âli Yücel ile görüştüm. Radyoda program, Halkevi Salonunda konser ve Ankaraya gidiş dönüş için Devlet Demiryollarından özel vagon temin edildi. Ancak, Ankaraya hareketimizden iki gün önce, Hasan-Âli Yücelden geceyarısı gelen bir telgrafla, Üniversitelilerin Ankarada Türk Musikisi konseri vermelerinin üst makamlarca sakıncalı görüldüğü, ancak Batı Musikisi grubunun beklendiği bildiriliyordu. Biz de Batı Müziği grubuyla Ankaraya gittik. Başbakan Şükrü Saracoğlundan büyük ilgi ve yakınlık gördük. Sonraki yıllarda Üniversite Korosunun emsalleri, diğer üniversitelerde de kuruldu. 1975de devlet, Türk Musikisi politikasını doğru yörüngesine oturtarak tarihinde, devlet katındaki ilk Türk Musikisi yüksek öğretim kuruluşu olarak İstanbul Türk Musikisi Devlet Konservatuarını ve ilk icra kuruluşu olarak da İstanbul Devlet Klasik Türk Müziği Korosunu kurdu. Cumhuriyet tarihimizin bu iki temel kurumun harcında, Üniversite Korosu bulunmaktadır. Okan Yunusoğlu Ercümend Berkerin Kaleminden Üniversite Korosu, Araştırma, Sayı 7
Posted on: Sun, 03 Nov 2013 17:07:50 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015