İNSANLIĞA OLAN SONSUZ ŞEFKATİ Uhud muharebesinde bunun en - TopicsExpress



          

İNSANLIĞA OLAN SONSUZ ŞEFKATİ Uhud muharebesinde bunun en çarpıcı misallerini bulmak mümkündür. Düşünün ki, orada Allah Rasûlünün canı kadar sevdiği amcası ve sütkardeşi Hz. Hamza şehid edilmiş.. şehid edilmenin de ötesinde vücudu paramparça ve lime limedir.(8) Yine orada, halasının oğlu Abdullah b. Cahş kütükte doğranan et gibi doğranmıştır.(9) Hatta bu arada kendi mübârek başı yarılmış, dişleri kırılmış, vücudu kan revan içinde kalmıştır.(10) Düşmanlarının, gayz ve öfkeyle üzerine çullandığı ve bütün gayretleriyle Onu öldürmek istedikleri bu hengâmede, o Yüceler Yücesi insan kanı yere akarsa Allah onları mahveder endişesiyle tir tir titremekte ve: Allahım kavmimi bağışla; çünkü onlar (beni) bilmiyorlar! demektedir.(11) Bu ne müthiş bir şefkat anlayışıdır ki, Onu öldürmek isteyenlere O, dua dua yalvarmakta, telin ve bedduaya kapalı kalmaktadır. MEKKE FETHİNDEN SONRAKİ ŞEFKATİ Mekkenin fethine kadar, düşmanlarının Ona yapmadığı tek kötülük kalmamış gibidir. Düşünün bir kere; size karşı boykotaj yapacak, sizi evinizden, yuvanızdan edecek, bir çöl ortasına bırakacak, sonra da zehir zemberek bir ahidnâmeyi Kâbenin duvarına asacak ve diyecekler ki: Kovduğumuz bu insanlarla çarşı-pazarda alış veriş etmek, onlardan kız alıp vermek yasaktır... Ve sizi bu ağır şartlar altında üç sene o çölde tutacaklar.. yakınlarınız bile yardım edemeyecek ve siz orada ağaç-ot yiyerek hayatınızı sürdürmeye çalışacaksınız.. çocuklar, yaşlılar açlıktan ölecekler.. hiç mi hiç insanlık ve mürüvvet görmeyeceksiniz.. bunlar yetmiyormuş gibi, sonra öz vatanınızdan çıkarılacak ve başka yerlere sürüleceksiniz.. hatta orada da rahat bırakılmayıp çeşitli hile ve desiselerle hergün ayrı bir tehdît altında bulundurulacaksınız.. sonra Bedirde, Uhudda, Hendekte defaatla onlarla yaka-paça olacak ve hep izac edileceksiniz.. hatta, Kâbeyi ziyaret gibi en tabiî haklarınızdan mahrum bırakılacaksınız.. bundan da öte, aleyhinizde zahiren en ağır şartları kabul ederek geriye döneceksiniz ve ardından Cenab-ı Hakk, lütufta bulunacak, büyük bir ordunun başında Mekkeyi fethedip; oraya hâkim olacaksınız, acaba onlara karşı muâmeleniz nasıl olurdu? Gidin, hepiniz hürsünüz, bugün size kınama yoktur, diyebilir miydiniz? Ben, kendi hesabıma, eğer Ondan bu dersi almış olmasaydım, katiyen onlara bu şekilde davranamazdım. Tahmin ediyorum ki, hemen hepiniz benimle bu düşünceyi paylaşıyorsunuzdur. Ama, O, sırtında zırhı, başında miğferi, elinde kılıcı, terkisinde okları atını mahmuzlamış Kâbeye girerken aynı zamanda bir şefkat kahramanıydı. Mekkelilere sordu: Benden nasıl bir muamele bekliyorsunuz? Hepsi birden cevap verdi: Sen kerimoğlu kerimsin? Senden ancak kerem beklenir! O da, Hz. Yusufun kardeşlerine dediği gibi dedi: قَالَ لاَ تَثْرَيبَ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ يَغْفِرُ اللّهُ لَكُمْ وَهُوَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ Bugün size kınama yoktur. Allah sizi bağışlasın, O Erhamürrâhimindir. (12) EVRENSEL RAHMETİ Sözün başında da ifade ettiğim gibi, Allah Rasulü, mümin, kâfir ve münafık, herkesin kendisinden istifâde ettiği rahmet timsali bir insandı. MÜMİNLERE ŞEFKATİ Mümin Ondan istifâde eder; çünkü O, Ben müminlere, kendilerinden daha yakınım… (13) buyurmaktadır. Gerçi müfessirler âyetine istinad ederek: Allah Rasulü, müminlere kendi canlarından daha azizdir derler. Fakat, aslında her iki mânâ da birbirine yakındır. Biz Onu kendi canımızdan daha çok severiz; Allah Rasulü de kendisine bu denli muhabbet besleyenleri aynı ölçüde sever; çünkü O, en büyük mürüvvet insanıdır. Bu bir muhakeme ve mantık sevgisidir. Bu sevginin hissî yanı olsa da daha çok marifet buudlu ve mantık derinliklidir. Şayet kurcalanıp işlettirilebilse insanda öyle bir kökleşir ki; insan, Mecnunun Leylâsını aradığı gibi her yerde Rasûlullahı arar durur. Arar durur da her adını anışta burnunun kemikleri sızlar ve Onsuz geçen hayatı kendisi için bir hicrân kabul eder.. ve Onun için bir ney gibi inler gezer. Evet, Allah Rasûlü bize kendi nefislerimizden daha yakındır. Nasıl olmasın ki, biz nefislerimizden çok kere kötülük görürüz. Halbuki Ondan hep kerem, iyilik, merhamet, şefkat ve mürüvvet gördük. O, Allahın rahmetinin temsilcisidir. Öyleyse, elbette bize bizden daha yakındır. O: Ben müminlere kendilerinden daha yakınım. İsterseniz şu âyeti okuyun: النَّبِيُّ أَوْلَى بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ أَنفُسِهِمْ Peygamber, müminlere kendi canlarından daha önce gelir.(14) diyor ve sonra da sözüne şöyle devam ediyor: Kim bir mal bırakırsa o akrabalarınadır. Fakat kim de bir borç bırakır ve öyle giderse o banadır. (15) Bu hadisin arkasında şöyle bir hâdise var: Bir gün bir cenaze getirildi. Namazı kılınacaktı. Allah Rasûlü sordu: Bunun borcu var mı? Orada bulunanlar: Evet, Ya Rasûlallah, çok borcu var! dediler. Bunun üzerine Allah Rasûlü: Siz arkadaşınızın namazını kılın, ben borçlunun namazını kılamam buyurdular. Ancak bu durum kendisine de çok ağır gelmişti. Bunun üzerine yukarıda zikrettiğimiz âyet nazil oldu. Daha sonra Allah Rasûlü bir kısım imkânlara ulaşınca: Onun mevlâsı benim, alacaklılar bana gelsin dedi.(16) Dünya ve âhirette Allah Rasûlü, müminlere kendilerinden daha yakın olma keyfiyetiyle bir rahmettir. Onun bu rahmet yönü ebedlere kadar da devam edecektir. MÜNAFIKLARA OLAN RAHMETİ O münâfıklar için de bir rahmettir. Münafıklar, bu engin rahmet sayesinde dünyada azap görmediler. Camiye geldiler, müslümanların içinde dolaştılar ve müslümanların istifâde ettiği bütün haklardan istifâde ettiler. Allah Rasûlü onlar hakkında perdeyi yırtmadı. Onların çoğunun iç yüzünü biliyordu. Hatta bunları Huzeyfe (ra)a söylemişti de.(17) Rivayete nazaran, bundan dolayı da Hz. Ömer, Huzeyfeyi takip eder, onun kılmadığı cenaze namazını o da kılmazdı.(18) Bununla beraber İslâm onları fâş etmedi. Onlar hep müminler arasında bulundular ve mutlak küfürleri en azından şüpheye tereddüte dönüştü. Böylece, dünya zevkleri de bütün bütün acılaşmadı. Zira yok olup gideceğine inanan bir insanın dünyadan lezzet alması mümkün değildir. Ama, belki âhiret vardır, diyecek kadar, küfürleri şüpheye bürününce, ihtimâl, hayat o zaman bütün bütün acılaşmaz. İşte bu yönüyle, Allah Rasûlü, münafıklara da bir ölçüde rahmet olmuştur. KÂFİRLERE OLAN RAHMETİ Kâfir de Allah Rasûlünün rahmetinden istifade etmiştir. Zira, Cenab-ı Hakk, daha önceki millet ve kavimleri küfür ve isyanları sebebiyle toptan helak ediyor olmasına karşılık, Allah Rasulünün bisetinden sonra toptan helâk etmeyi kaldırmış dolayısıyla de insanlar, böyle bir azap çeşidinden kurtulmuş oldular. Bu da kâfirler için dünya adına büyük bir rahmettir. Bu mevzuda Cenab-ı Hakk, Habibine hitaben şöyle buyurmaktadır: وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيُعَذِّبَهُمْ وَأَنْتَ فِيهِمْ وَمَا كَانَ اللَّهُ مُعَذِّبَهُمْ وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ Sen onların içlerinde bulunduğun hâlde, Allah onlara azap edecek değildir. Ve onlar, mağfiret dilerken de Allah onlara azap edecek değildir.(19) Evet, Efendimizin hürmetine Cenab-ı Hakk, toptan helâk etmeyi kaldırmıştır. Hz. Mesih: إِنْ تُعَذِّبْهُمْ فَإِنَّهُمْ عِبَادُكَ وَإِنْ تَغْفِرْ لَهُمْ فَإِنَّكَ أَنْتَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ Eğer azap edersen onlar Senin kulların(20) derken, Efendimizin Allah indindeki kadrine, kıymetine bakın ki, Cenab-ı Hakk Ona: Sen onlar arasında bulunduğun sürece Allah onlara azap edecek değildir buyurmaktadır. Yani, Sen onların sinesinde yaşadığın sürece, Allah onlara azap etmeyecektir. Sen yeryüzünde anıldığın ve dillerde yad edildiğin sürece.. yani insanlar Senin yoluna baş koyduğu müddetçe, Allah onların altını üstüne getirmeyecektir. Kâfirin Allah Rasûlünün rahmetinden istifade yönlerinden biri de Allah Rasûlünün buyurmasıdır. Ben rahmet olarak gönderildim, lanet isteyici olarak değil.(21) Ben herkes için Allahtan bir rahmet olarak geldim. İnsanların başına belâ ve musîbet yağdırılsın diye, bedduâ edip lanet isteyen bir insan olarak gönderilmedim. Onun içindir ki Allah Rasûlü, en büyük İslâm düşmanlarının dahi hep hidâyetini istemiş ve onun için çırpınıp durmuştur.. CEBRAİL ONUN RAHMETİNDEN İSTİFADE ETMİŞTİR Allah Rasûlünün getirdiği nurdan, Cibril dahi istifade etmiştir. Bir gün Efendimiz, Cibrile sorar: Senin için de Kurân bir rahmet midir? Cibril cevap verir: Evet ya Rasûlallah! Çünkü ben de akıbetimden emin değildim. Ne zaman ki مُطَاعٍ ثَمَّ أَمِينٍ Göklerde ona itaat edilir, vahiyler ona emanet edilir (22) âyeti nazil oldu, ben de emniyete erdim. TEVBE VE RAHMET PEYGAMBERİDİR Ve yine bir başka hadîslerinde Allah Rasulü şöyle buyurur: Ben Muhammedim, Ben Ahmedim, Ben Mukaffi -son peygamberim- Ben Hâşirim. (Benden sonra haşir gelecek, araya başka bir peygamber girmeyecektir. Allah insanları benim önümde haşredecektir.) Ben tevbe ve rahmet peygamberiyim.(23) Tevbe kapısı kıyamete kadar açıktır.(24) Zira Allah Rasûlü bir tevbe peygamberidir ve hükmü de kıyamete kadar sürecektir.
Posted on: Thu, 24 Oct 2013 23:50:34 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015