İnanmak beynin bir psikolojik dengeleme eylemi olduğunu bilmeyen - TopicsExpress



          

İnanmak beynin bir psikolojik dengeleme eylemi olduğunu bilmeyen yoktur. Çok ilkel dönemlerden kalan bir dürtüdür. Kar çok olduğunda, zincirim yoksa içimi korku kaplar. Ancak mesaiye yetişmem lazım. Ne olacak çaresizim. Hemen beyin bir dengeleme icat eder. Çünkü açmazlar insanı bunaltıp immun ve fiziksel açıdan zayıf düşürür, mental yetersizlik başlar. Burada hemen kahraman idol yanımız ortaya çıkar.” Ben inanıyorum ki bu karda mesaiye yetişirim.” şeklinde devreye girer durum rahatlar. Toplumları zaten bu kontrolsuz inanma dürtüleri perişan etmiştir. Bir ülkede trafik kazaları pik yapıyorsa, cahillik pik yapıyorsa araştırın bakın insanlar inanarak yaşıyordur. ( sadece dinsel inanç değil) Hayatınızda test edin. Hep mantığınız durduğu aklınız perişan dönemlerinizde inanma gereği duyarsınız/duydunuz. Ya da tersi durumlarda da inanma gereği duydunuz. Oysa inanmasanız da o olay olacaktı. İmtihana güzel çalıştınız olumsuz perişan bir durumunuz yoktur. Ancak endişeniz hüküm sürüyor. Sınavı başaracağınıza inanmak istersiniz coşkuyla… Depremin bu sene olmayacağına inanarak yaşarız… Oysa masum dengeleyici inanmaların bir zararı yoktur. Yeter ki akıl mantık susmadan bu inancı kimseye dayatmadan yaşansın. Bu nedenle dine sadece inanmak denildi mi bu lafın kendisinin ondan neden uzak olmak gerekitğini açıkça ortaya koyar… Cahil cesaretin önde olduğu durumlarda hep inanç devreye girmiştir. 180 km ile viraja girildiğinde hep o virajı alacağına dair inanç devrededir. Eğer o virajı alırsa şartlı refleks olarak benzer durumlarda hep inancı kullanma alışkanlığı oluşur. Beynin, gerçekten bir bilgisayar gibi çalıştığını düşünürsek inanma esnasında genelde beyin, kontrolü ele alır ancak içindeki bilgi ve deneyim kadar size yardımcı olur. Çünkü şuurlu kontrol yok gibidir. Birçok zaman başarılı sonuçlar verebilir. Bu onun dakik çalışmasına bağlıdır. İnanca sadece dinsel inanç yaşayanlar sahip değildir. İnançsızlar da bu tür inançları yaşarlar. Eskiden düşünün tıp bilimi yokken hastalıklarla savaşmak tamamen inanca bağlı birşeydi. Gerek hastalığın patolojisi gerekse tedavisi açısından. Ama bugün inancın payı çok aşağılara inmiştir. Hep işin uzmanından bunu nasıl tedavi ederiz nerde tedavi ederiz çabası başlamıştır. Göklerin, ayın, güneşin hakkındaki bilgiler hep inanmaya dayalı iken bugün artık onların ne olduğu yavaş yavaş aydınlanmış inanç payı azalmıştır. Zaten bugün ”iman gücü” ile yeneriz iddiası teknolojik gücün yanında lafı kalmamıştır. Aile ortamında şartlı refleks haline gelen her durumda anne babamızın bize yetiştiği durum, bundan sonra da yetişeceği inancını belleğimize yerleştirir. Bu nedenle çok yetişkin insanlar dahi zor durumda yetiş anne, yetiş baba diyerek onların yetişebileceğine inanır, ancak bilgi düzeyi yeterli ise bu inancın mantıksız olduğunu bilir ve bu keşkeye dönüşür. Günümüzde inancın payı gittikçe azalıp yerini bilgiye hızla bırakmaktadır. Bilgi çoğaldıkça her olaya bakışımız daha şuurlu daha doğru olmaktadır. Buna rağmen belki çok yüzyıllar daha, günlük hayatımızda beynin bir sığınma anlamında açığını kapatıp homeostatise hizmet amaçlı inanmalar sürecektir. Bu her ne kadar çok kimseyi beyin dengeleme yetisiyle rahatlatıyorsa da… Babanız cennetten size bakıyor. Ben de oraya gideceğim. Huriler olacak sütten ırmaklar olacak…
Posted on: Mon, 12 Aug 2013 08:26:13 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015