Kitabın adı: İNÖNÜ ATATÜRKÜ - TopicsExpress



          

Kitabın adı: İNÖNÜ ATATÜRKÜ ANLATIYOR idefix/kitap/inonu-ataturku-anlatiyor-abdi-ipekci/tanim.asp?sid=ARVHR471GA8ALMB6PUHW Yazarı: Abdi İpekçi ka kitap Birinci Basım Cem Yayınevi, 1968 Dünya Kitaplarında Genişletilmiş Birinci Basım, 2004 Ka Kitapta Genişletilmiş Birinci Basım, Kasım 2013 15 TL 208 sayfa (...) Arka Kapak: Bir dönemin önemli gazetecilerinden barış eri Abdi İpekçi, yaşamı boyunca yakın tarihi soğuk bir nesnelliğe büründürmeden, yaşayan ağızlardan aktardı bize. Bu tutumuyla geçmişi bugünden kopmaz, bugüne ait bir zenginlik olarak görmemizi sağladı. İnönü Atatürkü Anlatıyor, Abdi İpekçinin İsmet İnönü ile yaptığı söyleşileri ve bu söyleşilere referans olan kitapların önemli kısımlarından bir ek bölümünü içeriyor. Kitabın yeniden basımında İpekçinin Celal Bayar, Şevket Süreyya Aydemir, Sabahattin Selek gibi dönemin önemli isimleriyle Atatürk ve İnönü üzerine yaptığı söyleşiler de yer alıyor. Atatürkün 1933te İsmet İnönüye, İsmet İnönünün de 1938te Atatürke yazdığı, orjinal metinlerinin görsellerini de bu kitapta bulacağınız mektupları okurken gözyaşlarınıza hakim olamayacaksınız. (...) Sayfa 7: Atatürk Benim Mesai Arkadaşımdı! (...) Sayfa 20: İpekçi: Atatürkle aranızın açılmasında etrafındakilerin, sofradakilerin telkinleri mi etkili olmuştur? İnönü: Şimdi mühim mesele budur. Bakın bir hatıramı anlatayım: İçeride karışıklıkların olduğu, birtakım ciddi meselelerin belirdiği bir sırada idi. Atatürk ile oturmuş, vaziyeti mütalaa ediyorduk. Birden bana şunları söyledi: Rejim aleyhtarlarının bir ümitleri vardır, bir tek ümitleri kalmıştır: Aramızda çıkacak ihtilaf... Seninle benim aramda çıkacak ihtilaf... İçeride, dışarıda ümit buna bağlanmıştır. Hatırında olsun bu... İşte ondan sonra herkes her şeyi her vesile ile söylerdi. Bunlar hiç tesir etmezdi Atatürke... Hasta olduktan sonra tesir etmeye başladı. Hastalığı ilerledikten sonra dedikodulardan müteessir olmaya başladı. Benim teşhisim budur. (...) Sayfa 21: Atatürk ile birlikte çalışmalarımızı iki ayrı devrede izah edebilirim. Başlangıçtan hastalığına kadar şöyle olmuştur: Akşamları biraraya gelir toplanırız. O coşar,biz coşarız. Meydan okuyucu bazı konuşmalar olur. Hepimiz katılırız buna... Atatürk dahil, şöyle yapalım, böyle yapalım diye birtakım kararlar alır ve gece geç vakit dağılırız. Ertesi sabah uyanınca düşünürüm: Dün akşam birtakım şeyler konuştuk, birtakım kararlar aldık... Hemen kalkar, Atatürke giderim. Onu yatakta iken uyandırırım, oturup konuşuruz. Söylerim: Dün akşam biz yine coştuk, şunu yapalım, bunu yapalım diye kararlar aldık. Ama olacak şeyler değil, nasıl yapacağız? Canım sen bildiğini yap der bana... (...) Sayfa 21: Sonra bir devir oldu... Yine aynı şekilde akşamları toplanıp alınmış kararları ertesi sabah görüşmeye gittiğimde artık Sen bildiğini yap demiyordu. Israr ediyordu bu sefer... Asabileşiyordu... Esaslı değişiklik olmuştu Atatürkte... Doktorlarına sordum. Hastalığın bir safhasıdır bu... dediler. Yani demek istediğim şudur ki, Atatürkün sıhhati ciddi olarak bozulduktan sonra sinir hakimiyeti, sinir sukuneti zayıflamıştı. Bu, birlikte çalışmalarımızı etkiliyor ve etrafında ona telkinlerde bulunanlar için ümitli bir hal alıyordu. (...) Sayfa 28: İpekçi: Nedir fikir ayrılığı? İnönü: Memleket siyasetinde, askeri ve içtimai siyasette mutabakat derecesi... odatv/n.php?n=manset-savaslari-1511131200 (...) Sayfa 156: Celal Bayar: Atatürk öldükten sonra ise harp başladı. Gerçi harple Atatürkün ölümü arasında hakikaten pek az bir mesafe vardı. Biliyorsunuz Eylül 1de harp başladı. İkinci Dünya harbi. Ondan sonra memleketin harpten kaynaklı davaları vs. yine münevverleri Meclise yönelmekten alıkoydu. (...) Sayfa 180: Sabahattin Selek: Şüphesiz başkasının bunu keşfetmesine imkan yoktu. Çünkü 1922 yılında İsmet Paşayı en iyi kim tanıyor diye sorulacak olsa herhalde Mustafa Kemal Paşa denirdi. Mustafa Kemal Paşa ile İsmet Paşanın birbirlerini tanımaları sohbet masasında veyahut özel ziyaretlerde değil, meydan muharebelerinde, savaş cephelerinde, en sıkışık zamanlarda olmuştur. İsmet Paşayı, Atatürkten önce Osmanlı İmparatorluğunun son Sadrazamlarından birisi olan Ahmet İzzet Paşa tanır. Yüzbaşılığında Edirnede tanımıştı. (...) Sayfa 202: Atatürkün İnönüye yazdığı 06.08.1933 Tarihli Mektup İsmet. Büyük adamsın; hassas olduğun kadar his veren adamsın. Sen benim sözlerimi okurken gözlerin yaşarmış. Ya ben seni okurken hıçkırıklarla ağladığımı söylersem inanır mısın! Bu duygularımı sofrada değil, kimsenin yanında değil, yatak odama çekildikten sonra mahremimle yazıyorum. Sen beni muhakkak çok seviyorsun. Ye ben seni? Buna cevap istemem, gözlerinden öperim. Gazi M. (...) Sayfa 203: İnönünün Atatürke yazdığı 05.10.1938 Tarihli Mektup Sevgili Atatürk, Sevgili Velinimetim, Muhterem Celal Bayar bana sizin selamınızı getirdi. Çok sevindim. Bir soğuk algınlığından yatakta ıstırap çekerken sizden lütüfkar ve şefkatli bir haber bana ihya edici bir ilaç gibi geldi. Yüreğimin ta içinde bütün muhabbet hislerim sızladı. Bütün ömrüm en aziz hatıralarına teşkil eden hadiseer hafızamda canlandı. Aziz varlığınız düşüncelerimin alicenap timsalidir. Sizin bir an evvel afiyet bulmanız yegane ve en samimi dileğimdir. Sizi kudret ve sıhhatle ve şan, şerefle aramızda ve başımızda görmek ümidim her zamandan ziyade sağlamdır. Can verici yüzünüzden, doyamadan binlerce öperim sevgili Atatürk, büyük Atatürk, velinimetim Atatürk. Tazim ile: İsmet İnönü ... KİTAP ANALİZ?! Et, tırnaktan ayrılır mı?! Gazi ile inönü, bir elmanın iki yarısı! Söyleşi Kitapta anlatılanlar kadar susulup cevap verilmeyen sorular da önemli! 1933, II Dünya Savaşı öncesinde arka planlar üzerinden İnönü ile Gazi arasındaki ayrışma başlıyor! Gazi ölüyor, II. Dünya Savaşı başlıyor! İnönü, Gazi tarafından Başbakanlıktan azledilmemiş olsa Cumhurbaşkanı olma şansı var mı?! Gazinin çevresindeki kadro İngilizlerle birlikte II. Dünya Savaşında saf tutma kararlılığında! İnönü Çankayaya çıkıyor ve Gaziyi yanlış yönlendiren kadroyu tasfiye ediyor! Daha önce de yazmıştım: Atatürk ve/veya İnönü de olsan fark etmez; her güçün çevresinde, birlikte yürüdüğü bir kadro, ilişki halkası vardır! Bir süre sen onları yönetir, onların eli ile iş görürsün, bir süre sonra da onlar senin elin ile işgörüp seni yönetmeye başlarlar! Şöföründen sekreterine, çaycından odacına, danışmanına dek... Yani?! Olmak ya da olmamak! Herkes çevresi ile tutsaktır ve/veya çevresi kadar akıllıdır! Duygu maksimizasyonu dediğimiz şey! Yani?! Nietzschenin dediği gibi Derisini değiştiremeyen yılan ölür! tr.wikipedia.org/wiki/Friedrich_Nietzsche Çevreyi doğru zamanda değiştirmek hayat memat meselesi! Yani?! Darwin yasası; değişen doğa koşullarına uyum sağlayan canlılar ayakta kalır, uyum sağlayamayanlar ise tasfiye! Sözün özü: Gazi, İsmet Paşayı, ölmeden önce, iç halkasına konuşlanmış, duygu maksimizasyonu yapan kadroya yedirtmemiş, eski dostlarına vefasızlık da yapmamış, bir süreliğine nadasa almış, kendi yerine hazırlamıştır. Gazi, vakti zamanında yakın çevresini değiştirebilmiş olsaydı, II. Dünya Savaşı öncesi dengeleri keskin zekası ile çok net olarak okuyabilirdi! Ne var ki, yüksek siyasette de olsa, herkes çevresi ile tutsak, satın aldığı sürece! Bugünün sorunları, dünün anlık çözümlerinin eseri değil midir?! Netice: Dün olduğu gibi bugün de Rejim aleyhtarlarının bir ümitleri vardır, bir tek ümitleri kalmıştır: Aramızda çıkacak ihtilaf... Seninle benim aramda çıkacak ihtilaf... İçeride, dışarıda ümit buna bağlanmıştır. Hatırında olsun bu... Nokta.
Posted on: Sat, 16 Nov 2013 00:18:33 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015