Kürt tarihinin diyalektik özelliği Zerdüştün getirdiği - TopicsExpress



          

Kürt tarihinin diyalektik özelliği Zerdüştün getirdiği en önemli yenilik, köleci sistemin, gölgesine bile sahip çıkamaz hale getirdiği insan iradesine özgürlük tanıması, bireyi bir yönüyle köleci tanrıların mutlak kaderci tahakkümünden kurtarmasıdır. Şimdi biraz gerilere giderek; Proto-Kürt Hurrilerin 1500 yıl boyunca aşiret konfederasyonları halinde, Zagroslardan Amanoslara kadar olan bölgede yarı devletleştiklerini belirtmemiz gerekir. M.Ö. 1500lerde Hurriler, akraba grubu olarak tarih sahnesine çıkan ve 250 yıl hüküm süren Mittanilerin Asurlar tarafından yıkılışından sonra, M.Ö. 900 yıllarında, Asur dilinde yüksek yer anlamına gelen Urartu adıyla yeni bir devlet kurmuşlardır. Başkentleri, bugünkü Van yakınlarındaki Tuşpa olan Urartular, esas olarak Hurriler ile Ermenilere yakınlığı ile tahmin edilen Xaldilerden (Khaldi) oluşmaktadır. Ancak ağırlık, Hurri kökenlerdedir. Yaklaşık 300 yıl hüküm sürdükten sonra, Urartuların miraslarına Medler konarlar. Med adlandırmasının, yine Asur kökenli olması güçlü bir olasılıktır. Asurların bu bölgeye maden ülkesi anlamında Madain demesi ve Diyarbakır yöresinin demir, bakır ve gümüşüyle yoğunca ilgilendikleri bilinmektedir. Diyarbakırın eski adının Amed olması, yine bakır madeni zenginliği ile bilinen Elazığın Maden ilçesiyle Med kelimeleri arasındaki benzerlik, bu olasılığı daha da güçlendirmektedir. Medler, siyasi olarak yükselmeden önce, güçlü bir ideolojik dönüşüm sürecinden geçmişlerdir. Bunun güçlü önderi ise Zerdüşt peygamberdir. Zerdüşt, tıpkı Budanın Brahmanizmde, Konfüçyüsün Taoculukta, Sokratesin felsefede yaptığı büyük ahlaki reformu, hepsinden önce Mazda inancında yapmaktadır. Zerdüştün getirdiği en önemli yenilik, köleci sistemin gölgesine bile sahip çıkamaz hale getirdiği insan iradesine özgürlük tanıması, bireyi bir yönüyle köleci tanrıların mutlak kaderci tahakkümünden kurtarmasıdır. Zaten M.Ö. 500 yıllarında Yunan felsefesine ve uygarlığına yol açan esas gelişme de, Zerdüştün felsefesi ve özgürlük ahlakıdır. Bunun yanında, daha Med Konfederasyonu kurulmadan önce, aşiretlerin demir tekniği ile Asur imparatorlarına karşı direnmesi, Demirci Kawa efsanesinde sembolleşmişti. İşte bu iki güçlü gelenek, yani Zerdüştün güçlü irade ve ahlaki devrimi ile, aşiretlerin yüzyıllarca demirler ve silahlarla direnişlerinin simgesi olan Demirci Kawa efsanesinin birleşmesi, Medlerin şahsında M.Ö. 612de zalim Asur İmparatorluğunun sonunu getirmiştir. Bahar bayramı olarak Newroz da, bu zulüm aygıtının yıkılmasından sonra, tüm Ortadoğu halklarında bir özgürlük bayramı olarak kutlanmıştır. Tıpkı Hz. İbrahimin çok zalim bir uygulama olan çocuk kurban etme geleneğine son vererek, kurban bayramına yol açması gibi... Aslında geçmeden şunu da belirtmek gerekir ki; Med Konfederasyonu, bir Med-Pers aşiretleri ittifakıdır. Sonradan bir iktidar komplosuyla Pers hanedanlığı etkin olur ve tarihteki Pers İmparatorluğu da bu zemin üzerinden doğar. Kuruculuktaki esas rol Medlerindir. Kürtlerin ataları olan Medlerin, Farsların ataları olan Persler içindeki eşit yeri, Tevratta çarpıcı bir şekilde işlenmektedir. Pers etkisiyle Orta Asyada, Hindistan ve Çinde yeni bir dönem açılmaktadır. Nitekim Türk kökenli İlk Hun ve Mete Han dönemleri, bu etkiyle bağlantılıdır. Bu dönemin belki de en önemli gelişmelerinden biri, Med-Pers ittifakının Babili fethederek, burada tutsak edilmiş olan Yahudileri M.Ö. 538de serbest bırakmaları ve Kudüse dönmelerine izin vermeleridir. Çünkü Hz. İsanın ve Hıristiyanlığın doğuşunu bu süreç hazırlayacaktır. Museviler, İbrahimi gelenek ve Zerdüşt geleneğini bu zorunlu göç ve yeniden dönüş sürecinde birleştirerek, Yahudi dinine daha güçlü bir ideolojik içerik kazandıracaklardır. Daha da önemli bir etkilenme ise, Greko-Romen klasik çağına giden yolun Med-Pers İmparatorluğunun derinden etkilenmesidir. Nitekim M.Ö. 500lere kadar Atina ve Romanın ciddi bir tarihsel hamle yaşadıkları söylenemez. Felsefeyi başlatan filozof Thales ve Pythagoras, eğitimlerini uzun süre Ortadoğuda yapmışlardır. Bu dönem, Batının her bakımdan Doğuya bağlı olduğu bir dönemdir. Ancak Perslerin M.Ö. 490da Greklere yenilmesiyle, üstünlük Batıya geçecektir. Felsefenin yükselişi ise, Helen kültürünün bir adım öne geçmesini sağlayacaktır. Nitekim Herodot tarihi, bu tarihsel gerçeği açıkça ortaya koyar. Büyük İskenderin M.Ö. 330larda Pers İmparatorluğunu yıkmasıyla, Mezopotamya uygarlığında yeni bir dönem başlar. Artık bölgeyi, Batı uygarlığına dayalı gelişmeler etkileyecektir. Ne var ki Helen kültürünün de özünde Doğu-Batı kültürünün bir sentezi olduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Helenlerin, Anadolu halklarını M.Ö. 1200den beri aşamalı olarak kendi kültürleri içinde eritmesinin, Proto-Kürt kültürünün güçlü olduğu sınırlarda durduğunu daha önce belirtmiştik. İşte bu dönemde Helenlerin karşısındaki en önemli güç, Komagena adı verilen Kürtlerdir. Helenler, Mezopotamya adını da bölgeye bu dönemde vermişlerdir. Yine Sümerlerce Kurti adlandırması, Greklerce bu dönemde Kurdienne (Kürt Memleketi) ye dönüşmüş, bilindiği gibi çok sonraları da Selçuklu Sultanı Sancar, bölgeyi Kürdistan olarak adlandırmıştır. Kürdistanın isim babasının Türkler olmasına rağmen, bu kavramın coğrafik anlamda kullanılmasının Türkiyede tepkilere yol açması, tarihin bir ironisidir. Yeniden konumuza dönersek; Komagenenin bugünkü Adıyaman, Malatya, Elazığ, Maraş, Antep ve Urfa yörelerini kapsadığını, çoban ve çiftçi halk anlamına geldiğini belirtmemiz gerekir. Kom, Gen ve Gel, aslında Kürtçe kökenlidir. Kom, günümüzde de Kürtçede mezra anlamında, çiftçi ve çobanlıkla uğraşan yarı yerleşik küçük köy ve köylü toplulukları anlamına gelmektedir. Gen soy, gel ise Kürtçede halk anlamında birleşince, köylü-çoban halk anlamı ortaya çıkmaktadır. Nitekim bugünkü Zeugma ve Nemrut harabelerinin Komagene döneminden kaldığı da, tarihi kayıtlarla sabittir. İşte 500 yıl bölgede hüküm süren Komagene uygarlığı, klasik köleci çağın son büyük uygarlığı olarak M.S. 250lerde Roma ve Sasani köleci sistemleri altında dağıldığında, geriye işbirlikçilerin, çevredeki güçlü yönetimlerin memurları rolünü oynadıkları kent yönetimleriyle, engin dağlara çekilmiş özgür aşiret toplulukları kalmıştır. Bu tarihten sonra, fırsat düştüğünde ve dengeler elverdiğinde, zaman zaman bağımsız beylikler de boy göstermektedir. Aslında Sümer koloniciliği döneminden beri bir tür otonomi, tarihte hiçbir zaman eksik olmamıştır. Ama bu otonomiciliğin, bir aşiretler yönetimini kolay anmadığı da, diğer bir tarihsel gerçekliktir. Bu dönemde, Mezopotamyadaki en güçlü çıkışlardan biri de Manicilik hareketidir. Bilindiği gibi Mani, Mardin yöresinde doğmuştur. M.S. 250lerde netleşen bu eğilim, Hıristiyanlık, Zerdüştlük ve Budhacılıktan bir sentez yaratarak, Ortadoğu Rönesansını yaratmayı hedeflemiştir. Başlangıçta etkili de olmuştur. Hatta sonradan Uygur Türklerinin resmi dini olduğu da bilinmektedir. Maninin amacı, Sasani ülkesinden, yani bugünkü İrandan Romaya kadar bir barış kuşağı yaratmaktı. O dönem Zerdüştlüğü resmi din olarak benimseyen Sasani egemenleri, bu anlayışı kendi çıkarları açısından tehlikeli görmüş ve Maniyi katlederek, bu gelişmeyi erkenden boğmuştur. Özcesi; Kürtler, ilkçağı yaratan temel kültür ve haklardandır. Köleleştirmeye karşı insanlığın ilk özgürlük bayrağını yükselten halktır. Ana hatlarıyla değindiğimiz bu 11 bin yılda, gerek insanlık tarihi, gerekse Ortadoğu tarihi açısından büyük roller üstlenmişlerdir. İranda, Anadoluda, Doğu Akdenizde, Aşağı Mezopotamyada kurulan tüm önemli uygarlıklarda ve merkezi devletlerde de hep faal rol oynamışlar ve ortaklık etmişlerdir. Komşu halklarla ortaklık, ortak devlet ve uygarlık kurma, Kürt tarihinin temel diyalektik özelliğidir. Tarihte sadece Kürtlere özgü siyasi oluşumlara belki az rastlanır, ama her komşu oluşumda mutlaka önemli rolleri vardır. Kürtlerin diğer bir özelliği, dil ve kültürü koruyan direngen aşiret formasyonlu yapıları ve federal siyasi birlikleridir. Esas olarak Ortadoğunun politik kültürü de, federasyon tarzında özelliklere sahiptir. Bu nedenle Ortadoğuda demokratik federasyonun zemini son derece güçlüdür. Şu da tarihsel bir gerçektir ki; Kürtler, Neolitik çağın en büyük yaratıcı kültürünü temsil ederken, feodal ve yakın çağlarda Kürtlerin rolü giderek silikleşecektir. Kendi elleriyle doğurup büyüttüğü insanlık, vefasız evlat misali onu tanımazlıktan gelecektir. Emektar Kürt ananın hazin trajedisi işte budur... Bu trajedi, ne yazık ki günümüzde de en kahredici biçimde yaşanmaktadır. Sayın yargıçlar; Kürtler, Ortadoğunun önemli bir etnik gücü olarak, Ortadoğu feodalizminin doğuşunda ve gelişiminde de yer almışlardır. Komagene uygarlığının dağılmasından sonra, Kürdistanda Roma-Sasani çatışması dönemi, İslamiyetin doğuşuna ve yayılmasına kadar devam etti. Ne var ki, bu iki klasik köleci imparatorluk da, İslamiyet karşısında hızla gerileyip dağıldıktan sonra, İslam orduları, M.S. 650 yıllarına gelindiğinde, Kürtlerin yerleşik oldukları coğrafyayı, büyük direnişlere rağmen esas olarak fethetmiş bulunuyorlardı. İslamın Sünni mezhebi, güneyden başlayarak kuzeye doğru, geniş tarım alanlarında ve şehir merkezlerinde tam egemenlik kurarken, dağlık alandaki geleneksel direnişçilik, Zerdüşti ve sonradan Alevi Kürtler tarafından devam ettirilmiştir. Bu dönemde, feodal sisteme sıçramanın gereği olarak, tüm Ortadoğuda toprağa bağlılık ve ticaretin öneminin artması ve siyasi birliğin daha yoğun yaşanması, aşiret bağlarından kavimsel bağlara doğru bir gelişmeyi hızlandırmıştır. Kapitalizmin uluslaşmada oynadığı rolü İslamiyet, milliyetleşmede, kavimleşmede oynamıştır. Böyle bir zeminde Araplar Kavm-i Necip olarak ilan edilmiş ve diğer halklara üstün kavim olarak dayatılmıştır. Emeviler döneminde bu dayatma zirveye çıkmış; kavmiyetçilik, Araplar arasında olağanüstü güçlenmiştir. Bunu, Farslar ve Ortadoğuya Orta Asyadan henüz yeni göç etmiş ve İslamiyeti kabul etmiş olan Türkler izlemiştir. Ortadoğunun haklarından olan Kürtler arasında ise, kavmiyetçiliğin, diğer bir tanımla milliyetçiliğin gelişmesi oldukça zayıf kalmıştır. Örneğin, Selahaddin-i Eyyubi önderliğindeki güçlü Eyyübi Hanedanlığı, Kürt kökenli olduğu halde, her şeyini Sünni Arap egemenliğinin hizmetinde kullanmıştır. İslamiyetle birlikte Kürt coğrafyası, boydan boya Arap terminolojisine göre adlandırılıp, halka ilk defa Ekrad (Kürtler) diye hitap edilmiştir. Bölgenin verimli alanlarına Arap nüfus aktarılmış, Arap dili ve kültürü içinde asimilasyon oldukça gelişme kaydetmiştir. Özellikle Kürt üst tabakaları, yarı yarıya Araplaşmışlar, kendilerini uydurma secerelerle Arap ve peygamber kökenli göstermeye özel bir önem vermişlerdir. Seyitlik ve şeyhlik kurumunun Kürtler arasında doğuşu da, kaynağını bu dönemden almıştır. Kısacası bu dönem, Kürtler açısından özüne yabancılaşmanın çok yoğunlaştığı bir dönemdir. Bölgedeki ticarete damgasını vuran da, ağırlıklı olarak yine Arap tüccarlardır. Kentlerdeki madencilik ve zanaatçılık ise, geleneksel olarak Ermeni ve Süryani ustaların elindedir. Bu dönemde Kürtler, din ve inanç sistemi açısından Sünnilik, Alevilik ve Yezidilikle bölünmüşlerdir. Bunun da Kürtler açısından ne kadar büyük bir olumsuzluk olduğu çok açıktır. Zira Kürt halkının Neolitik toplumdan beri kazandığı eşitlikçi ve özgürlükçü zihniyet yapısı, giderek karanlığa gömülmüş ve irade olarak da kadere teslim olma adı altında düzene boyun eğilmiştir. Denebilir ki; Ortaçağın Kürt toplumu üzerindeki asıl tahribatı, kaderciliği temel bir felsefe haline getirmiş olmasıdır. *************************************/******************************************** Adam bu kadar yazmış,anlatmış bir de biz bazı kaynaklara bakalım.... TEVRATtan İlave bilgileri de aktarayım. Kral uygun görüyorsa ferman çıkarsın; bu ferman Perslerle Medlerin değişmeyen yasalarına eklensin. Buna göre Vaşti bir daha Kral Ahaşveroşun huzuruna çıkmasın ve kral ondan daha iyi birini kraliçeliğe seçsin. Ester 1/19 ------- Gümüşe değer vermeyen, Altını sevmeyen Medleri Onlara karşı harekete geçireceğim. Yeşaya 13:17 --------- PERES: Krallığın ikiye bölünerek Medlerle Perslere verildi. Daniel 5:28 -------- Şimdi, ey kral, yasağı koy; Medlerle Perslerin değişmez yasası uyarınca yazıyı imzala ki değiştirilemesin. Daniel 6:8 --------- Bunun üzerine krala gidip çıkardığı yasayla ilgili şunları söylediler: Ey kral, kim otuz gün içinde senden başka bir insana ya da ilaha dua ederse, aslan çukuruna atılsın diye yasa imzalamadın mı? Kral, Medlerle Perslerin değişmez yasası uyarınca çıkardığım yasa geçerlidir diye karşılık verdi. Daniel 6:12 --------- O zaman adamlar toplu halde krala gidip, Ey kral, Medlerle Perslerin yasası uyarınca, kralın koyduğu yasanın ya da yasağın değiştirilemeyeceğini bilmelisin dediler. Daniel 6:15 -------- Aramızda Partlar, Medler, Elamlılar var. Mezopotamyada, Yahudiye ve Kapadokyada, Pontus ve Asya İlinde, Frikya ve Pamfilyada, Mısır ve Libyanın Kireneye yakın bölgelerinde yaşayanlar var. Hem Yahudi hem de Yahudiliğe dönen Romalı konuklar, Giritliler ve Araplar var aramızda. Ama her birimiz Tanrının büyük işlerinin kendi dilimizde konuşulduğunu işitiyoruz. Elçilerin İşleri 2:9 ---------- TEVRAT YERAMYA BÖLÜMDEN Okları bileyin, Ok kılıflarını doldurun! RAB Med krallarını harekete geçirdi, Amacı Babili yok etmek. RAB öcünü, tapınağının öcünü alacak. Yeremya 51:11 --------- Babil surlarına karşı sancak kaldırın! Muhafızları pekiştirin, Nöbetçileri yerleştirin, Pusu kurun! Çünkü RAB Babil halkı için söylediklerini Hem tasarladı hem de yerine getirdi. Yeremya 51:12 -------- Ey sizler, akarsuların kıyısında yaşayan, Hazinesi bol olanlar, Sonunuz geldi, zamanınız doldu. Yeremya 51:13 ---- Ülkeye sancak dikin! Uluslar arasında boru çalın! Ulusları Babille savaşmaya hazırlayın. Ararat, Minni, Aşkenaz krallıklarını Ona karşı toplayın. Ona karşı bir komutan atayın, Çekirge sürüsü kadar at gönderin üzerine. Yeremya 51:27 ---------- Ulusları -Med krallarını, valilerini, Bütün yardımcılarını, Yönetimi altındaki bütün ülkeleri- Onunla savaşmaya hazırlayın. Yeremya 51:28 --------- Ülke titreyip kıvranıyor! Çünkü RABbin Babil diyarını Issız bir viraneye çevirme amacı Yerine gelmeli. Yeremya 51:29 ************ Konu ile ilgili görüşlerimi daha sonra altta açıklayacağım. Şimdilik şu kadarını belirteyim ki,Diclenin açıklamalarında(savunmasında) bazı konulara açıklık getirilmesi gerekir. Örnek olarak zerdüştlükten bahsediyor. Zerdüşt inançlarında tapınaklarında ki ateşlerinin rahatsız olmamaları maksadı ile(-ki ateş onlarda kutsaldır), kutsala(ateşe)yaklaşan herkesin nefesinin (kutsal) ateşi rahatsız ettiği inancı ile yüzünü örtmek gibi bir zorunluluk vardır ki nefes ateşi rahatsız etmesin. Zerdüşt daha sonraları kan için yapılan kurbanları yasaklamış ve nebat türü kurbanlar kullanılmaya başlanmıştır. Aslı ise Zarathustra nın(Zoroaster) Yunanca karşılığıdır. Zarath: güzel, doğru; üstra: develer anlamına geliyormuş. Aynı zamanda ise güzel develere sahip olan anlamınına da geliyormuş. Halk arasında ise yaşayan yıldız olarak bilinmiş. İran dinlerine etkisi olan Zredüşt doğumu M.Ö 550 ile 570 arası tahmin edilmektedir. Gatha lar adı ile anılan kutsal metinler ise yine Zerdüştlüğe dayandırılmaktadır. Ahura Mazdadan alıntıya göre ise Gathlarda üç kez söylenen(tekrarlanan) sözler olduğu ve kutsallığına inanılmaktadır. Yasna, 5 ve 9 da bunlar geçmektedir. Oysa ki Yasnanın hakiki birer Gatha yasnası olmadığı söylenmektedir. Yasna, sonradan Gatha heptangathi adını alarak Avesta’ya girmiş çok eski bir metindir. Yasnalar, asıl Gathalar grubunun yasnaları da olmadığı halde, yatha ahu vairyu diye başlayan bölüm, Zerdüştiler tarafından en kutsal metin olarak bilinir. Neyse konuyu daha sonra tamamlamak üzere burada kesiyorum. Bu bilgileri sunmamdaki amaç ise yine Diclenin eksik bilgilere dayndırmaya çalıştığı yamama,eksiklerle dolu bir Kürt diyalektiği oluşturmaya çalıştığını anlatmak içindir. Eğer ki konuya dönemeyecek olur isem daha evvel verdiğim Kürtlerin Türklüğü başlıklı yazıyı okumanızı öneririm. KÜRTLERİN TÜRKLÜĞÜ toplumsalbilinc.org/forum/index.php?topic=356.0 Ayrıca ALEV ALATLInın Ben bir Kürtaydını olsaydım başlıklı makalesini de öneririm.
Posted on: Fri, 29 Nov 2013 19:21:38 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015