MESNEVİ’DE KADIN (C.1 Beyit 2955) 2955. Eğer yol bilmezsen - TopicsExpress



          

MESNEVİ’DE KADIN (C.1 Beyit 2955) 2955. Eğer yol bilmezsen eşeğin dileğine aykırı hareket et; doğru yol, o aykırı yoldur. Kadınlarla meşverette bulunun, ne derlerse aksini yapın. Şüphe yok ki onlara aykırı hareket etmeyen helâk oldular. Heva hevesle, nefsin isteğiyle az dost ol. Çünkü seni Tanrı yolundan çıkaran, yolunu şaşırtan, heva ve hevestir. Cihanda bu heva ve hevesi, yoldaşların gölgesini kırıp öldürdüğü gibi hiçbir şey kıramaz, yok edemez. (C.4 Beyit 2210) 2210. Ey yolcu yolcuyla danış, kadınla değil… Çünkü kadının reyi seni topal eder. (C.5 Beyitler 2465, 3240) 2465. Görünüşte dişinin saldırması da kuvvetlidir ama onun ziyanı, o eşek gibi, eşekliğindendir. Kadında hayvan sıfatı üstündür. Çünkü kadının renge, kokuya meyli vardır. O eşek de çayırlığın rengini, kokusunu duyunca elindeki bütün deliller kaçıp gitti. Yağmura muhtaç bir susuz haline geldi, bulut yoktu, öküz açlığına uğradı, sabrı yoktu. Babam, sabır demir kalkandır. Tanrı, kalkana “Zafer geldi çattı” yazısını yazmıştır. 3240. Ululuk ıssı Tanrı’nın güzelliğiyse yüzlerce Yusuf güzelliğinin de aslıdır. Ey kadından aşağı adam, o güzelliğe feda ol. (C.6 Beyit 2795) Arşta oturup duruyordum. Anamın şehveti “inin” emri ile beni buraya attı. O tam yücelikten bir kocakarının hilesiyle rahim zindanına düştüm. Ruhu ta arştan bu yurda getirdi. Hasılı kadınların hilesi pek büyük. İnişim, önce de kadın yüzünden, sonra da kadın yüzünden. Ruhtum, nasıl oldu da bedene büründüm? .......... Bir de MUHAMMED sav in kadın lara verdiği değer ve güzel tavsiyeleri düşünüp sadece ayet i kerim e ve sahih hadisi şerif ler paylaşalım... MESNEVİ DEN EROTİK HİKAYELER KİTABI ÇIKTI.. ........ Cemalnur Sargut Kimdir? (alıntı) Yazılarımı takip edenler sahih tasavvuf anlayışına atfettiğim değeri az çok bilirler. ‘Ruhumuzun Mayası’ mesabesindeki tasavvufun ne zaman ehil olmayan kimselerin ağzında sakız olduğunu gördüğümde Hz Peygamber’in (sav); “İş ehline verilmediğinde kıyameti bekle”[1] hadisini hatırlıyorum. Her ne kadar diğer İslâmî ilimlerden belli yönleriyle ayrılsa da tasavvufun ehlinden öğrenilmediğinde ne gibi problemlerle karşılaşıldığını az çok biliyorum. Bugüne kadar Cemalnur Sargut hakkında yeterli bilgim yoktu. Birkaç kere TV’de görmüş, bir kez de konferans afişine denk gelmiştim. Tasavvuf ve Mevlana (!) ile alakalı konuşmalar yaptığından haberdardım ve bilgilerim bunlardan ibaretti. Bugünkü araştırmalarım ve okumalarım neticesinde ise tek kelimeyle şok oldum. Şok olmamın sebebi ise Cemalnur Sargut’un tuhaf düşünceleri ve sözleriydi. Yazımın ana konusunu da Cemalnur Sargut’un görüşlerinin tenkidi oluşturmaktadır. Cemalnur Sargut Kimdir? Cemalnur Sargut hakkında kısaca bilgi vermek gerekirse Cemalnur Sargut 1952′de İstanbul’da doğmuş, üniversite eğitimini Kimya Mühendisliği dalında tamamladıktan sonra 20 yıl kimya öğretmeni olarak görev yapmıştır. Mutasavvıf bir ailede yetişen Cemalnur Sargut, gençlik yıllarında felsefeye ilgi duymuş ve büyük felsefecilerin hayatlarını incelemiştir. Felsefenin yaşanılamayan bir ilim olduğunu fark etmesinin ardından, ilmini hâl etmiş bir örneğin arayışı içinde Mevlâna’ya yönelmiş ve hocası Sâmiha Ayverdi’nin isteğiyle Kur’an-ı Kerim ve karşılaştırmalı Mesnevi çalışmalarına başlamıştır. Ve bunu takiben yine hocasının teşvikiyle 24 yaşında gençlerle başladığı Mesnevi çalışmalarına bugün milyonlara hitap ederek devam etmektedir. Araştırmacı yazar Sadık Yalsızuçanlar’ın ifadesiyle, bugün, bir modern zamanlar Rabia’sı olan Cemalnur Sargut Hanımefendi, tasavvuf irfanına olan derin vukûfiyeti, tükenmez aşkı ve bilgisi ile karşımıza çıkmaktadır. Tasavvufi geleneğin, Ahmed er Rifâî, Ken’an Rifâî, Meşkûre Sargut ve Sâmiha Ayverdi tezgâhlarından geçerek, zikir ve sohbetle kemale ermiş bir ALLAH âşıkı, bir resul sevdalısı ve Muhammedî yol’un sadık bir takipçisi olan bu bilge hanımefendi, tasavvuf araştırmalarının yanı sıra Mevlâna, Abdülkâdir Geylânî, İbn-i Arabî, Mısri Niyazi, Cîlî, Şems ve Sultan Veled gibi büyük mutasavvıfların yorumlarıyla Kur’an-ı Kerim surelerini açıklayan eserler vermekte ve halka açık Mesnevi ve Füsusu’l Hikem dersleri ve sohbet toplantıları ile hizmetine aralıksız devam etmektedir. İnsanların, kadın, erkek, din, mezhep, meşrep, kıyafet farkı gözetmeden, farklı olanı değiştirmeye çalışmadan, birlikte hoşgörü içinde yaşamanın zevkine varmalarını sağlamak, bunu da ahlâk-ı Muhammedî’yi kendi hayatında bilfiil yaşayarak göstermek O’nun yegâne varlık sebebidir ve bu büyük vazifeyi zahmetsizce sadece ALLAH için yapmaktadır.[2] Cemalnur Sargut Neden Örtünmüyor? Cemalnur Sargut ile yapılen röportajlara göz gezdirdiğimde, kendisine yönetilen sorular arasında bazı soruların tekrar tekrar sorulduğunu gördüm. Bunların başında da ‘Neden örtünmüyorsunuz?’ ve benzeri sorular geliyordu. Cemalnur Sargut’un tesettüre dair görüşü ve bu görüşü tenkidime geçmeden önce önemli bir hususun altını çizmekte fayda görüyorum. Yazılarımı takip edenler bilir; insanların amellerinin sorgulanmasına şiddetle karşı çıkanlardanım. Cemalnur Sargut’un tesettürlü olmaması beni zerre kadar ilgilendirmiyor; çünkü ben amelî hususlarda kendi eksiklerimle meşgul olmaya çalışıyorum; fakat Cemalnur Sargut’un tesettürlü olmamasına sunduğu gerekçelerin son derece hatalı ve tehlikeli olduğunu düşünüyorum. Bir kimse nefsine ağır gelmesi gibi bir takım gerekçelerle kapanamıyor olabilir; ancak bunu geçersiz delillerle savunmaya kalkması kabul edilemez. Bir kere daha ifade etmem gerekirse; eleştirim Cemalnur Sargut’un tesettürlü olmamasına değil, tesettürlü olmamasına getirdiği delil ve gerekçeleredir. İkisinin farklı şeyler olduğunu söylemeye gerek duymuyorum. Cemalnur Sargut, ‘Bu kadar İslam ve tasavvuf bir yaşam biçimidir diyorsunuz ancak siz neden örtünmüyorsunuz?’ sorusuna şöyle cevap veriyor; “Tesettürün insanın gönlünde olduğuna iman ediyorum. Esas önemli olan çirkin huyların ve aynı ölçüde aşırı güzelliklerin örtülmesidir. İslam eşittir tesettür diye bir şey oldu. Hâlbuki İslam’ın beş şartı içinde tesettür yok. Ayrıca da İslam güzel ahlaktır. Sohbetlerimde başında şapkalı artist hanımefendiyle baştan aşağı çarşaflı hanımefendi kol kola beraber ağlıyorlar. Benim için bu birleştirici etkiden daha büyük bir lütuf yok.”[3] Cemalnur Sargut’u yeterince tanımadığım için açıkçası böyle bir cevap vereceğini tahmin etmiyordum; çünkü nefsine ağır geldiğini ya da açıklayamayacağı bir takım sebeplerden dolayı örtünemediğini ve bu duruma da üzüldüğünü söylese hiçbir problem olmayacaktı; ancak yukarıdaki açıklamaları tek kelimeyle felaket. Tesettürün insanın gönlünde olduğuna iman etmesi ‘Benim kalbim temiz’ diyenlerin söyleminden çok da farklı değil ve ‘Kalbim temiz’ edebiyatı yapanların farklı bir versiyonu olarak da düşünülebilir. Böyle bir gerekçeyle örtünmemek inandırıcı olmaktan çok komiktir. Selef-î salihin ve sonraki nesillerin hayatlarına baktığımızda Cemalnur Sargut’un söylemlerini destekleyecek en ufak bir delil göremiyoruz. Her ne kadar İslam’ın salt tesettür olmadığı şeklindeki görüşünde haklı olsa da tesettürün İslâm’ın beş şartı içinde olmadığı görüşü büyük bir hezeyandır. Bugün Cemalnur Sargut gibi İslam’ı güzel ahlaktan, hoşgörüden, aşktan ibaret görenler yok mudur? Elbette vardır. Öyleyse onlara sormak gerekir; “İslam’ın beş şartı içinde güzel ahlak var mıdır?” Bu noktada sorumuza verecekleri cevap önem arz etmektedir. Kuran-ı Kerim’de üzerinde en fazla durulan amellerden biri cihâd olmasına rağmen, İslam’ın beş şartı içinde yer almadığı gerekçesiyle cihadı terk etmek mübah olarak değerlendirilemez. Cemalnur Sargut, kapandıktan sonra eşinin zorlamasıyla başını tekrar açan ve bu davranışından dolayı son derece pişmanlık duyup kendisinden tavsiye isteyen bir hanım okuyucusuna/talebesine şu şekilde akıl (!) vermektedir; “İslam’da koca sözünün şeriat olduğunu biliyoruz. Eşini memnun etmek ALLAH’ı memnun etmektir. Eşinizi memnun ettiğinizden dolayı ben çok memnunum.”[4] Cemalnur Sargut, hanım okuyucusuna kendisinin tesettürle alakalı yazmış olduğu yazısını okumasını tavsiye etmektedir. Cemalnur Sargut bahsettiği yazısında şöyle diyor; “Tesettür hakkındaki düşüncelerim: Maddi, manevi ve ahlaki tesettürü uygulayan veya uygulamayan herkese hürmetim olduğunu söylemek istiyorum. Kuran’da yorumu o devrin din âlimlerine bırakılmış ayetlerle, üzerinde yorum yapılamayacak kat’i emirler vardır. Demek ki devrin an’ane, gelenek ve yapısı insanların tesettür anlayışı üzerine değişiklikler yapabilir. Ama insanlar kendilerini nasıl rahat ve huzurlu hissediyorlarsa öyle giyinmeliler ve her şeye rağmen ahlaki değerlerini kaybetmemeliler. En büyük tesettür kötü huyları örtmektir. ALLAH onu herkese nasip etsin.”[5] Öncelikle Cemalnur Sargut’un sap ile samanı birbirine karıştırdığını söylememiz gerekiyor; çünkü Cemalnur Sargut’un ‘ALLAH’a isyanda mahlûka itaat yoktur’ kaidesinden bihaber olmasının bir neticesi olarak okuyucusuna başını açmasını isteyen eşine itaat etmesini tavsiye etmesi ve bundan memnuniyet duyması büyük bir hatadır. İslam’da kocaya itaat her ne koşulda olursa olsun değil, marufu emrettiği sürecedir. Bu önemli ilkeyi bilmeyen ya da ‘es’ geçen Cemalnur Sargut’un sözlerinin savunulacak hiçbir yanı yoktur. Tesettür ile alakalı yukarıdaki yazısında ise Cemalnur Sargut’un çelişkili ifadeler kullandığı görülmektedir. Bir yandan Kuran’da katî emirler bulunduğu söylerken, diğer yandan devrin gelenek ve yapısına göre tesettür anlayışının değişiklik arz edebileceğini söylemektedir; fakat bu noktada da Cemalnur Sargut’un vahim bir hata yaptığını ifade etmemiz gerekiyor. Devr-i Saadet’ten itibaren bütün zamanlarda –modern zamanlar hariç– bütün Ümmet bu ayetin bildirdiği hüküm doğrultusunda amel ede gelmiştir. Bu yönüyle de başörtüsü, delilinin delaleti üzerinde en küçük bir şüpheye yer bırakmayan “amelî tevatür” hüviyetindedir.[6] Böylesine önemli bir konuda Cemalnur Sargut’un bilgisizce ve cahilce sözleri dolayısıyla büyük bir vebal yüklendiğini hatırlatmanın şart olduğunu düşünüyoruz. Cemalnur Sargut’un tesettüre dair hatalı söylemleri yukarıdaki alıntılarla da sınırlı değil. Sabah Gazetesi’ne verdiği röportajda ise şöyle diyor; “Nur Suresi’nin 31. ayetinden bahsedilir hep tesettürle ilgili ama 30. ayet de var, der ki; ‘Erkekler harama bakmayın.’ O ayeti unuttuk, hep 31. ayete bakıyoruz. Yoruma çok açık bir durum. Eğer beyler harama göz uzatmazlarsa, türban sorunu olmaz. Ahlak, ruhla alakalı bir şey. ALLAH’a karşı sorumlu olduğunuz, edepli olmanız gerektiğini, güzelliklerimizi örtmemiz gerektiğini bilmemiz lazım. Bu güzelliklerin içinde şunlar var: Çocuğu okumayan birinin önünde, ‘Benim çocuğum çok iyi okuyor,’ demek büyük günah. Tüm güzelliklerimizi olmayanlara karşı örtmemiz gerekir.”[7] ‘Yoruma çok açık bir durum’ derken neyi kastetmektedir? ‘Eğer beyler harama göz uzatmazlarsa, türban sorunu kalmaz’ derken erkeklerin kadınlara bakmaması halinde tesettürün gerekmeyeceğini mi ifade etmek istiyor yoksa başka bir şeyi mi ima ediyor anlamış değilim; ancak tesettürle alakalı onca arızalı görüşünden sonra yukarıdaki sözlerine pek de hüsn-û zan ile yaklaşamadığımı da zikretmeden geçemeyeceğim. Çokeşlilik Meselesi Cemalnur Sargut’un arızalı söylemlerinin tesettürle sınırlı olduğunu zannediyordum; ta ki Sabah Gazetesi’ndeki röportajını okuyana kadar. Çokeşlilikle alakalı sözleri şöyle: “Kuran’da ‘Dört kadın alınır,’ demiyor. ‘Bir erkek dörde kadar kadın alabilir,’ diyor hemen arkasından birkaç ayet sonrasında; ‘Ama alamaz, erkeğin dördüne eşit şekilde muamele etme yeteneği yok,’ diyor. Biz bu ayetleri biraz atıyoruz. Biraz ataerkil olduğumuz için mi nedir, bazı ayetleri görmezden geliyoruz. Çok ahlaksız bir cemiyet düşünün, o cemiyet sadece peygamber zamanına ait değil, bugün de devam ediyor. Beylerde hanımlarla nikâhsız beraber olmaya bir meyil var. Erkeğin yapısında var. Erkek çokeşliliğe meyilli. Erkek bir sınırlama getiriyor. Önce izin verir gibi gözüküyor… Mesela Kuran’da içki yavaş yavaş kaldırılmıştır. İlk ayete bakarsanız, ‘Namazdayken yanaşmayın,’ der. Bana çok mesajlar geliyor; ‘Hocam siz içkiyi sevmiyorsunuz, ayette namazdayken yanaşmayın deniyor,’ diye… Hâlbuki biraz ötesinde ‘Tüm uyuşturan şeyler haram,’ diyor. ALLAH’ı düşünmekten alıkoyan, uyuşturan şeyler haram. Şekle takılmaya da gerek yok, bir kadına ya da adama aşırı bağlı olmuş, hiçbir şey düşünmüyor sadece onu düşünüyor, bu da haram. Ayetin birinci kısmına bakıp, geri kalanını okumayınca ‘Dört kadın alabilirim’ noktasına geliyorlar.”[8] Yukarıdaki sözleriyle Cemalnur Sargut, içkinin tedricen yasaklanması ile çokeşlilik meselesini kıyaslamak suretiyle büyük bir hata yapıyor. Dört hanıma kadar evlenmeye ruhsat olduğuna inananları, ayeti Bektaşî mantığıyla değerlendirmekle itham ediyor ve ayetin devamı okunduğunda çokeşliliğe müsaade edilmediği gibi bir sonuç çıkarıyor. Ayetin birinci kısmına bakıp, geri kalanını okumayınca ‘Dört kadın alabilirim’ noktasına geliyorlar.” şeklindeki sözleri de iddiamızı doğrular niteliktedir. Taaddüd-i zevcat (erkeğin birden dörde kadar kadınla evlenebilmesi) meselesi modern zamanlarda üzerinde hayli kelam edilen hususlardan. 4/en-Nisâ, 3 ayeti ve bu ayetin ifadesi/delaleti konusunda Sünnet-i Seniyye’nin ortaya koyduğu pratik, erkeğin, şartlar oluştuğunda dörde kadar kadınla evlenebileceğini göstermektedir. Taaddüd-i zevcat meselesinin Kur’an tarafından yerine getirilmesi imkânsız bir şarta bağlandığı söylenir. Gerekçesi de, ayetin devamında yer alan “adalet” şartıdır. İddiaya göre bunun yerine getirilmesi mümkün olmayan bir şart olduğu yine Kur’an ayetiyle sabittir. Aynı surenin 129. ayetinde şöyle buyurulur: “Kadınlar arasında adaletli davranmaya ne kadar hırs gösterseniz de, buna muktedir olamazsınız. O halde birine büsbütün meyledip de diğerlerini (ne kocalı, ne de kocasız gibi) büsbütün askıda bırakmayın…” Bu yaklaşım doğru kabul edildiğinde Kuran’ın, bir hükmü bir yerde bir şarta bağlamak, başka bir yerde ise o şartın yerine getirilmesinin mümkün olmadığını tasrih etmek gibi bir tutarsızlık sergilediği -hâşâ- söylenmiş olmaktadır. Bu yaklaşımı benimseyenler için ne ifade eder bilemeyeceğim ama aklı başında olanlar için bu, sakat bir Kur’an anlayışının, dolayısıyla merdut bir ALLAH tasavvurunun ifadesidir. Zira ALLAH Teala her türlü kemal sıfatıyla muttasıftır ve her türlü noksanlıktan münezzehtir. Kullarıyla -hâşâ- dalga geçercesine bir ayetinde ileri sürdüğü bir şartı, bir başka ayetinde yerine getirilmesi imkânsız olarak nitelemek tam bir tutarsızlıktır ve ALLAH Teala -sıradan insanlar için dahi kabul edilemeyecek- böylesi nakisalardan yüce ve beridir. İlgili ayeti bu şekilde anlamaya çalışmak, vakıayla da ters düşmek olacaktır. Zira birden fazla kadınla evli olan bir kimse, eşlerinin her biri hakkında, maddi ihtiyaçlarını karşılama, kendilerine karşı kocalık vazifesini yerine getirme vb. hususlarda elbette tam bir adalet sağlamaya muktedirdir. Buna engel ne olabilir? Doğrusu şu ki, 4/en-Nisâ, 129. ayette yer alan “adalet”, sevgide adalettir. ALLAH Teala, birden fazla kadınla evli bulunan erkeklerin, eşlerinin her birini aynı muhabbetle sevmesinin mümkün olmadığını beyan buyurmaktadır. Nitekim Efendimiz (s.a.v)’in de eşleri arasında Hz. Aişe Validemize, diğer annelerimizden daha ileri boyutta bir muhabbet beslediğini biliyoruz. O halde Kur’an, birden fazla kadınla evli olan Müslüman erkeklere şöyle demiş olmaktadır: “Eşleriniz arasında, her birini aynı derecede sevme konusunda adalete riayet etmeniz mümkün değil. O halde meylinizi ve sevginizi bütünüyle onlardan birisine yöneltip, diğerlerini büsbütün ilgisiz ve sevgisiz bırakmayın.”[9] İslam’da Flört Meselesi Ayetleri ve hadisleri indî görüşlerine göre yorumlayan Cemalnur Sargut, müftî edasıyla flörte de cevaz vermekten çekinmiyor; “Ahlaki kurallara bağlı kalmak suretiyle, flört etmek gerekir. Hz. Mevlana’nın çok iyi bir sözü var; ‘Evleniyorsun, soruyorlar ‘Kocanı tanıyor musun?’ ‘Tanıyorum,’ diyorlar. ‘Nasıl tanıyorsun?’ ‘Beş eşeği var, üç devesi var.’ Şimdi de, ‘ Üç Mustang’i var, mühendis, çok yakışıklı.’ Bu yeterli oluyor. Bizim ahlaki anlayışımız bu değil. Yarın, öbür gün beraber ALLAH’a gidebilecek mi bu insan? Ben ona manevi bir şey anlattığımda ondan zevk alacak mı, dışlayacak mı? Bunların anlaşılması için, tabii ki konuşulması gerekir, buna ister flört deyin, ister dostluk, arkadaşlık…”[10] Cemalnur Sargut, yukarıdaki söylemleriyle İslâmî olmayan bir hususu İslâmî göstermek gibi büyük bir cürüm işlemektedir. Ahlakî kurallara bağlı kalmaktan kasıt nedir? Bunun açıklanması gerekmez miydi? Müslüman bir erkek veya kadının, evlenme teklif edeceği bir kişi ile görüşmesi caizdir; fakat bunun adına flört demek uygun mudur? Adına flört demek uygun olsa bile, bunun sınırlarının sünnete uygun olarak belirlenmesi gerekmez midir? Cemalnur Sargut değinmese de biz kısaca evlenmeyi düşünen erkek ve kadının dikkat etmesi gereken hususları kısaca ifade edelim; İkisinin kapalı bir ortamda tek başına kalacakları HALVET halinde olmamalıdır. Zira HALVET nikâhtan önce haramdır. Muhakkak beraberlerinde üçüncü bir kişi bulunmalıdır. İkisinin de niyeti evlenme teklifi olmalıdır. Başka bir niyetle beraber bulunup da evlilik niyetini kullanmak hile olur; kesinlikle caiz olmaz. Görüşme, konuşup anlaşma için yeterli süre ile sınırlı olmalıdır. Görüşme, ancak iki nikâhlının konuşabileceği konuları ihtiva etmemelidir. Görüşmenin sonuçlarını iki taraf da itimat ettikleri kişilerle istişare etmelidirler ki, duygusallığa mağlup olup yanlış bir karar vermesinler.[11] Sonuç Cemalnur Sargut’un şerî esas ve kurallar hususunda son derece gevşeklik gösterip, ayet ve hadisleri olur olmaz şekilde nefsanî bir şekilde tevil edip, sonra da kalkıp tasavvuftan, ALLAH aşkından, Hz Mevlana’dan dem vurması tasavvufun edebiyatını yapmaktan başka bir şeyle açıklanamaz. İmam-ı Rabbanî Hazretleri, tasavvuftan değil şeriattan sorumlu olacağımızı ifade buyururken, pek çok tasavvuf büyüğü de Kuran ve sünnete uymayan bir yolun sufilerin yolu olamayacağını sarahaten beyan etmiştir. Hâl böyle iken, Cemalnur Sargut’un benim görebildiğim kadarıyla yukarıda bahsi geçen önemli konulardaki hezeyanları düşüncelerini gözden geçirmesini zorunlu kılmaktadır. Cemalnur Sargut’a Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’nin sözlerini hatırlatarak yazımızı noktalıyoruz; “Birçok insanlar da vardır ki; amel bakımından ihlâl ettikleri bazı hükümleri tevil ve inkâr ederek hatalarını telafiye çalışırlar. Hâlbuki bu hareket evvelkinden daha büyük bir kusur, affedilmeyecek bir kabahattir. Çünkü dindar bir insan olarak bütün dini hükümleri ifa edemese bile, onların hepsini kalben kabul etmek ve hak bilmek mecburiyetindedir. İşte bu inceliğin kavranamaması, ALLAH’ın lütuf ve hidayetinden mahrum bulunmanın alametlerinden biridir. Bazı kimselerde görülen bu gibi bir cehalet veyahut amel eksikliği onları böylesine müthiş tehlikelere çekip götürmekle felaketlerini had bir safhaya ulaştırmış olur.”[12] Dipnotlar: 1. Buhari, Rikak: 35[/b] 2. Vikipedia, Cemalnur Sargut Maddesi[/b] 3. Tıklayın 4. Youtube videosu 5.Youtube videosu 6. Dr. Ebubekir Sifil, Milli Gazete[/b] 7. Tıklayın 8. Tıklayın 9. Dr. Ebubekir Sifil, Milli Gazete[/b] 10. Tıklayın 11. Nureddin Yıldız[/b] 12. Mustafa Sabri Efendi, Meseleler Hakkında Cevaplar[/b]
Posted on: Fri, 26 Jul 2013 07:50:59 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015