MU UYGARLIĞI HAKKINDA HER ŞEY ve GEZİCİ RAHİPLERİ NAAKAL - TopicsExpress



          

MU UYGARLIĞI HAKKINDA HER ŞEY ve GEZİCİ RAHİPLERİ NAAKAL ler...!!! VE LAZLAR...!!! “Eski bir HİNT Yazıtı: Sanat Kumara adındaki birinin, binlerce yıl önce, Venüs’ten Gobi denizinin ortasındaki AK ADA ya nasıl indiğini ve yanındakilerle birlikte, inşaların zekasını nasıl uyandırdığını, onlara buğdayı, arıları ve atalarımıza yaşamı kolaylaştıran daha birçok şeyi nasıl öğrettiğini anlatıyor.” BİLGİNİN KAYNAKLARI: Hintliler Venüs Gezegeni’nden gelenleri kendilerinden açıkça ayırmış ve onlara Nasatyalar veya Açvinsler demişlerdir.(Gök’ün süvarileri anlamında ).Nasatyalar göğün ışığını da yeryüzüne getirmiş sayılırdı. “ Ulaşılmaz yüksekliklerden hızla inerken çıkardığı gök gürültüsü gibi sesi ve gökyüzünü ateş dilleriyle dolduran alevlere bürünmüş olarak, Ateşin Oğullarının arabası, Parlak Yıldız’dan gelen Alev Tanrılarının arabası göründü. Gobi Denizinin yemyeşil ve göz kamaştırıcı mis kokulu çiçeklerle örtülü Ak Adası üzerinde durdu…” İşte eski bir Hint yazıtından bunlar söyleniyor. Peter Colosimmo bu eski Hint yazıtı için şunları ifade etmektedir: “Eski bir HİNT Yazıtı: Sanat Kumara adındaki birinin, binlerce yıl önce, Venüs’ten Gobi denizinin ortasındaki AK ADA ya nasıl indiğini ve yanındakilerle birlikte, inşaların zekasını nasıl uyandırdığını, onlara buğdayı, arıları ve atalarımıza yaşamı kolaylaştıran daha birçok şeyi nasıl öğrettiğini anlatıyor.” Arkeolog, Harold Wilkins, çok eski bir Hint efsanesine göre de: “Büyük beyaz yıldızdan inmiş insanların” Gobi Denizindeki adaya yerleştiğini, önce bir kale, sonra bir kent yaptıklarını ve adayı, yer altı galerileriyle karaya bağladıklarını hatırlatır. Dünya-Dışı Haritalar, Gobi Denizi Gizemi ve Bilimsel Bulgular: Nitekim doğuda bazı çok eski gök haritaları ele geçirilmiştir. P.Colosimo “Timeless Earth” adlı kitabında bu haritalar hakkında şu bilgileri veriyor. “Bir süre önce Himalayaların eteklerinde, Bohistan mağaralarında bir gök haritası ele geçirilmişti. Astronomlar bu haritanın doğru olmakla birlikte bizim çizdiğimiz haritalara uymadığını fark ettiler. Nüçün? Niçin bu harita yıldızlar 13.000 yıl önceki konumlarında dizilmişlerdi? Çizimde dünya ile Venüs’ü bağlayan çizgiler özellikle dikkati çekiyordu. Harita, 1925’te “National Geographic Magazine” de yayınlandı. “ Ama çok zaman önce, buna benzer bir olay da 1778’de Paris Belediye Başkanı ve Fransa Krallık Astronomu olan Jean Sylvain Bailly’i epey yormuştu. Misyonerlerin Hindistan’dan getirdikleri haritaları inceleyen bilgin, bu haritaların binlerce yılık olması gerektiği sonucuna varmıştı. Haritalar Hindistan’da yapılmış olamazlardı, çünkü oradan görülemeyecek yıldızları da kapsıyordu. Bailly yaptığı hesaplamalar sonucunda haritaların çizildiği noktayı saptayabildi. Bugün Gobi Çölü’nün uzandığı bölgeydi burası, Astronom çok haklı olarak Hintlilerin bu haritayı kendi uygarlıklarından çok daha eski ve ileri bir uygarlıktan miras almış olmaları gerektiği sonucuna vardı.” “ Orta Asya efsaneleri de sık sık Gobi Çölü’ne değinir. Efsanelere göre çok eski bir zamanda gobi Çölü’nün yerinde ( bunu jeoloji de doğrulamaktadır) büyük bir deniz bulunmaktaydı. Çin bilginlerinin dediğine göre, bu denizde “mavi gözlü ve sarı saçlı beyaz insanların” yaşadığı bir ada vardı. Bu insanlar gökten inmişler ve kendi uygarlıklarını yaymaya çalışmışlardı. Bazılarının eklediğine göre de, MU halkı, bu gökten inen insanlardan 75.000 yıl kadar önce çok yüksek bir düzeye erişmelerini sağlayacak kadar bilgi edinmişlerdir.Yani Venüs’ten gelen öğretmenler Lemurya kıtasındakilere Kozmik Öğretileri açıklamışlardır. Oysa bu VENÜS ten gelmeler bitmeyecekti.. Ta ki bugünki KARADENİZ oluşana ve orada ATLANTİS batana, BABİLON Dünyamıza inene ve NUH TUFANI olana kadar..!! SANAT KUMARA nın başkentiShalmali-II’nin, bugün Gobi Çölü’nün uzandığı bölgede yer aldığı fikrindedir, BİLİM adamları. Nitekim Rus Prof. Arkeolog Kosloff, Gobi Çölünde çok eski Khara-Khota kentinin kalıntılarında kazılar yaparken bir mezara rastladı. Mezarda 18.000 yıl öncesinden kalma, genç bir hükümdar çiftini canlandıran bir duvar resmi bulunuyordu. Churchward’dan, buluntunun üzerinde MU sembollerinin bulunduğunu öğreniyoruz. Fransız araştırmacıları, Sovyetlerin uçaktan yaptıkları keşif gezilerinde Gobi Çölünde bulunan kısmen gömülü kalıntıların, MU’nun belli başlı gizemlerini sakladığını, hatta bu imparatorluğun başkenti olabileceğini öne sürerler. Mu Tabletlerinde Mu Dini ve Naakal’ler: Mu’yu anlatan tabletlerde Mu dininin anlaşılmasında esaslı bir bilgi kaynağı olmuştur. Churchward’a göre günümüze kadar gelen birçok dini inanışlar bir tek ortak kaynaktan çıkmışlardır; bu da MU dinidir. Churchward, beşeriyetin ilk ve tek Tanrılı dininin Mu Dini olduğunu söyler. bu dünde günümüzdeki dinlerin esası açıkça ifade edilmekteydi. MU’DA bu Kökenli din’in öğretim görevini, Naakaller dediğimiz Bilim Rahipleri üstlenmişlerdi. Naakal olabilmek herhangi bir organizasyona tabi olmayan bir liyakat(hak etme ölçüsü) meselesiydi. Naakaller, din ve bilimleri sadece ülkelerinde değil, MU’nun kolonilerinde de kolejler açarak öğretmekteydiler. Onlar öğretmek ve eğitmek için gittikleri her bölge halkının yüksek bir düzeye ulaşmasını sağlamışlardı. Naakaller tarafından öğretilen, yayınlanan ve korunan “İlahi Sırlar”ı bir de sadece MU’nun hiyerarşik(kast)lideri durumundaki RA_MU bilirdi. Churchwad konuya ilişkin şunları söylemektedir: “Dinle ilgili ilk bilgiler 70.000 yıl öncesine dayanır. Naakaller diye adlandırılan MU Üstatları, gizli ve dinsel yazıların kopyalarını çeşitli kolonilere ve koloni imparatorluklarına taşımaktaydılar. Naakaller her ülkede bu ilk din (MU DİNİ) ve bilimleri öğretebilmek için kolejler açıyorlardı. Bu kolejlerdeki rahipler, sıraları gelince, halka öğretmek ve ders vermek için gidiyorlardı. Babil’de Chaldi diye adlandırılan bu kolejler hakkında bir belge bulunmaktadır. Bu belgede şöyle deniliyor: “Esir veya prens herkes hoş geldi. Tapınağa giren herkes eşit olmaktadır, çünkü herkes herkesin babası olan Göksel Baba’nın (tanrı) huzurundadır ve herkes birbirinin kardeşi sayılmaktadır.” “MU’nu kutsal ve vahye dayanan yazıları, Doğulular tarafından “Altın Çağın Kitapları” diye adlandırılmıştır; bazı eski uluslar ise “İlahi Sırlar” demişlerdir. Yalnız, Üstatlar, yüksek rahipler ve bazı seçilmiş rahipler onları okuma hakkına sahiptiler. Aşağı sınıftaki rahipler için olduğu gibi halkın da onları okuması yasaktı.” Bir tablette de şunlar yazılıdır: “Yaradan’ın emri üzerine “Dört Bükül Güç”, Kâinatı ve içindekileri inşa etti. Onlar ki “Dört büyük İnşaatçılar”, “Göksel Mimarlar”, “Geometriciler”, “Dört Büyük Kuvveti” olanlar dünyayı inşa ettiler, ve hayatı meydana getirdiler.” Mu inanışına göre yeryüzünde ilk hayat suda başlamış, ilk insan ise MU kıtasında ortaya çıkmıştır. Belgeler böyle söylemektedir. MU’lular kıtalarının denizden çıktığına inanırlardı. MU’yu anlatan tabletlerden birinde MU kıtasının yaratılışına ilişkin şunlar yazılıdır:“Büyük yaratıcının emri üzerine onun istek ve arzularından çıkan( sadır olan) kutsal “Dört büyük Kuvvet”, üzerinde insanın yaşaması için yaratılacak olan okyanus yatağını suyun yüzeyine çıkartmak amacıyla yer altı ateşlerini iş başına geçirdiler “ Emre uygun olarak kıta yüzeye çıktı ve insan onun üzerinde yaratıldı, bundan böyle bu kıtanın ismi MU oldu” Mu’da Mutlak Tanrı İnancı: MU’lulara göre tanrı her şeyi yaratandır. O’na hiçbir ortak ve katılan yoktur, erişilmezdir. O her şeyi yaratandır, diye kabul ederler ve mademki her şeyi yaratan tanrıdır, o halde Tanrı bir Baba’dır derlerdi. Tanrı’ya Göksel Baba diyorlardı. Ancak Mu da Tanrıya saygı o kadar yüksekti ki, adı ağza alınmazdı bu yüzden dua ve törenlerde Tanrı’ya ancak bir sembolün aracılığıyla hitap edilirdi.bu düşünce bir tablette şöyle ifade ediliyor: “ insan için yaratıcı anlaşılamaz, kavranılamaz. Bunun için de ne resmedilebilir, ne de adlandırılabilir. O “Adsız” olandır.” MU’lulara göre Tanrı insan için izahsız ve idrak edilemezdi. Chuchward, Mayalarda, Uygurlarda ve Mu kültürünün ulaştığı bütün eski kavimlerde tek Tanrıdan “isimsiz olan” diye bahsedildiğini hatırlatır. Mu inanışına göre Yaradan, insanların önce bedenlerini yaratır, sonra da yaratılan bedenin içerisine Ruh’u koyar(günümüze kadar gelen kutsal kitaplarda da bu türlü ifadelere rastlamak mümkündür.) Mu’da Genedoğmak İnancı ve Bazı Dünya Görüşleri: MU’lular beden ile ruh ayrılığını kabul edelerdi: bedene tekrar eski haline dönmesi emredilmiştir. Bu durunda bedenin yerine dönmesiyle ruh serbest kalacaktır. Ruh’un bu serbestliği, dünya üzerinde başka bir beden tercih edinceye kadar devam edecektir. Ancak MU’lular bu tercih etme süresinin ne kadar devam edeceği konusuna girmezler.MU’lulara göre Ruh mademki bir bende giriyordu, o halde dünyada şu işleri yapması vazifesiydi: 1 - İlkah edildiği bedene hâkim olması ve onu idare etmesi gerekiyordu 2 - Ruh’un bedene hâkim olma birinci vazifesini yapabilmesi için tecrübe sahibi olması gerekirdi. Bu duruma göre Ruh’un birçok kere bedenlenmesi gerekir.( Reenkarnasyon zaruretinin ifadesi) 3 - Ruh çeşitli bedenlenmelerden sonra en son olarak bedene hâkim olacak ve bundan sonra Ruh “Göksel Babaya” kavuşacak, “Göksel Baba”nın içerisinde ebedi mutluluğa erecektir. 4 - “Göksel Baba” sevginin ta kendisidir. Sevginin sembolüdür. Büyük sevgidir. Bu büyük sevgi ne ölür ne de kaybolur. Bütün Kâinatı yaratıp, sevk ve idare eder. Dünyadaki Baba, “Göksel Baba” değildir. Fakat onun yansıması(inikası9 karşılığıdır. O halde dünya babasında da sevgi niteliğinin olması gerekir. Ve mademki “göksel Baba”nın sevgisi dünyadaki babada da mevcuttur, o halde dünyada sevgi ne kadar asilleşir ve gelişirse “Göksel Baba”ya o oranda yaklaşır. Sevgi evrimdir. Sevgisiz “Göksel Baba”ya yaklaşılamaz, derlerdi. Bu şekilde insanlar arasında sevgiyi ve özgeciliği (diğerkamlığı) sağlamışlardı. 5.”Göksel Baba” mademki dünyayı ve varlıkları yaratmıştır, o halde bütün insanlar birbirlerinin kardeşidir. Ve mademki kardeşler bir babayı seviyorlar, bunlar da bir diğerini sevmekle yükümlüdürler. Yani “Göksel Baba”yı sevebilmek için kardeşlerinin birbirlerini sevmeleri gerekmektedir. 6. günün birinde bütün varlıklar “ Göksel Baba”nın hükümranlığına girmeye mecburdurlar. Bunun için yapılması gereken bir takım icapların yerine getirilmesi gereklidir. Örneğin: Başta “göksel Baba”nın istediği erdemlere( sevgi, şefkat, merhamet, v.s.) sahip olmak, erdemin düşmanı erdemsizlikten (kin, düşmanlık v.b.)kaçmak uzaklaşmak gerekmektedir. Mu’da Dinin Sembolleri ve Sembolizmin Sonraki Durumu: Bu sembollerden en önemlisi AY ile YILDIZ olanıdır.. Mu dininin temel öğretileri sembollerle ifade ediliyordu. Semboller onlara şu üç faydayı sağlıyordu: 1 - Semboller konsantrasyon aracı oluyordu. Şöyle ki: bir MU’lu Tanrı sembolüyle Tanrıyı sembol aracılığıyla düşünürken, bu düşünüşün asıl amacından başka konulara doğru uzaklaşmıyordu. 2 - MU dini bu semboller vasıtasıyla “Mu dininin Kitabı” olarak derli toplu bir halde korunuyordu. 3 - Bu semboller vasıtasıyla belirli hakikatlerin dogmalaştırılması önlenmekte ve böylece yeni hakikatlere ulaşılabilmekteydi. MU’nun son zamanlarında dejenerasyonun başlamasıyla dini sembollerin asıl anlamlarından uzaklaşılmaya başlandı. Bu sembollerin asıl dejenere edilişi ise Mu kolonilerinde olmuştur. sembollerine ve anlamlarına çeşitli eklemeler yapılarak asıl anlamlarından uzaklaşılmış hatta birçok kolonilerde semboller ilahlaştırılmış, putlaştırılmıştır. Kolonilerdeki bu dejenerasyonun en büyük nedenlerinden biri, kolonilerde son zamanlarda oluşan bozuk rahip sınıfıdır.(bunların Mu Bilim Rahipleriyle bir ilişkisi yoktur. Kolonilerde sonradan ortaya çıkan ve öğretim görevlerini çıkarcı amaçlarına alet eden bir sapkın rahip sınıfıdır.) bu rahip sınıfının en iyi örneğini Mısır’da son zamanlarda görmekteyiz. Sonunsa sembollerin gerçek anlamlarından, hakikatlerinden ve faydalarından tamamen uzaklaşıldı. Mu Dini’nin Mısır’da Dejenere Edilişi: Churchward, Mu dininin daha sonra Atlantis’e ve diğer kıtalardaki Mu kolonileri vasıtasıyla tüm dünyaya yayıldığını söylemektedir. MU’da bilim ve din öğretimi yapan bilim Rahipleri, kolonilerde de bu görevlerini sürdürmüşlerdir. Ne var ki, MU’lular zamanında RA-MU ve MU Bilim Rahipleri tarafından öğretilen yayınlanan ve korunan “Kutsal Sırlar” daha sonra koloni rahiplerinin eline geçmesiyle dejenere edildi. Özellikle Mısır Rahip sınıfı öğretim görevlerini bir meslek ve geçim vasıtası haline getirdiler, sembolleri taşıdığı anlamlardan uzaklaştırarak putlaştırdılar der Churchward. İşte ATLANTİS çocukları olan LAZ ların anlayışları ve DİLLERİ nin ANA lığı buradan gelmektedir.. Çünkü NAAKALLER, her ÇAĞ da var olan İPEK YOLUNU kullanarak en son LAZ ların topraklarında, günümüz HOPA ile SARP arasında GÖK BİLGİLER okulunu kurmuşlardır..Avrupada bir bilim adamına FİLOZOF veya HOCA diyebilmek işte bu LAPİS LAZULİ:LACİVERT TAŞ veya LAZ taşı ile yapılan okulda eğitim görmeyi gerektirmektedeydi.. Atlantisli Oziris’in Mu Dinini Atlantis’e Götürüşü: Eski Mısır’a Mu dini, Atlantisli bilge Thoth ( LAZCA -DAL-) tarafından Oziris dini adı altından getirilmiştir. Oziris yaklaşık 18.000 ya da 20.000 yıl önce yaşamış, Mu’daki Naakal kolejlerinde dün ve kozmik bilimlere ilişkin öğrenim görmüş, Atlantisli bir öğretmendir. Churchward, biri Himalayalarda diğeri Tibet’te bulunan ve Oziris’i anlatan iki Naakal tabletinden şu bölümleri aktarıyor: “ Oziris büyüyünce doğduğu yer olan Atlantis’i terk etti. Anayurda(MU) gitti. Orada Naakal kolejlerinden birine girerek din ve kozmik bilimlere ilişkin öğrenin gördü. Öğretmenlik payesini kazandıktan sonra ülkesine döndü. Yaşamını Atlantis halkını aydınlatmaya doğru yolu göstermeye adayarak ülkesinde, insanın ilk dininin(MU dini) yeniden geçerli olmasına, bozulmuş Atlantis Rahip sınıfının tesiri altında biriken yanlış anlayışları uydurmaları düzeltmeye çalıştı.” Oziris’in getirdiği bu dine sonradan Oziris Dini adı verilmiştir. Churchward, tabletlerden bu konuda şunları aktarıyor: “ Oziris son günlerine kadar ülkesinin “ Ruhani Lideri” oldu. Halk ona büyük bir sevgi ve saygıyla bağlıydı. Kendi kral Ouranos’un yerine getirmek istediler. Fakat kardeşi tarafından katledildi. Oziris’e bağlı olan din adamları isminin anılması için yaydığı saf dine Oziris Dini adını verdiler.” Şunu tekrar belirtmek gerekir; Oziris ortaya yeni bir din çıkarmamıştır. Oziris’in Atlantis’teki reformu, o zamanki sapkın Atlantis Rahip sınıfı tarafından dejenere edilen ilk dine (MU Dini) yeniden dönüştür. Oziris’in ölümünden sonra yerine oğlu geçerek dinin “Ruhani Lideri” oldu. Oğlunun adının “horus” olduğu sanılmaktadır. Churchward ise,”Horusun, Oziris’in oğlunun gerçek adı olup olmadığı konusunda bir bilgiye rastlayamadığını söyler, ununla birlikte bir “Horus’un Menes hükümdarlığına kadar Oziris dininin sürekli başkanı olduğunun kesinlikle söylenebileceğini belirtir. Mu Dininin Mısır’a Götürülüşü: Belgelere göre Mısır’a Oziris dini İ.Ö. 16.000 yıllarında Atlantisli bilge Thoth tarafından getirilmiştir. Atlantisli bir rahibin oğlu olan Thoth yanındakilere birlikte mısır’a gelerek Nil nehri ağzına yerleşti. Nil kıyısında Sais’te bir tapınak inşa ederek Oziris dinini öğretmeye başladı. Kayıtlardan Mısır’ın Thoth zamandan Menes zamanına(İ.Ö. 5000) kadar “ Horus’a bağlı bir rahipler grubu tarafından yönetildiğini öğreniyoruz. Sonuncu “Horus” Menes’in tahta çıktığı dönemde yaşamıştır. Ancak ilk zamanlar aslına uygun bir şekilde öğretilen Oziris dini, sonraları dibi kendi çıkarlarına alet eden Mısır rahip sınıfı tarafından halka yanlış aktarılmaya başlandı. Bu rahip sınıfı kendisini yaşatabilmesi için Mu sembollerini amaçlarına göre hurafeleştirdi, putlaştırdı. Sonraları sembollerin heykelleri dahi yaptırıldı ve halkın bu putlara tapınması sağlandı. Churchward o zamanki Mısır uygarlığında rastlanan birçok putların MU sembollerinin putlaştırılması sonucu ortaya çıktıklarını söylemektedir. Mısır BİLİM DİLİ olan KÜPTİCE ile LAZCANIN benzerliği buradan başlar.. Mu Dini ve Hz. Musa Dini’nin Kökenleri: Churchward’a göre Hz. Musa, Oziris dinindeki 42 metinlerini inceleyerek dinini bunların üzerine kurmuştur. Churchward, Hz. Musa’nın dini Oziris dinidir der ve buna bir örnek olarak da Tevrat’taki “On Emir” i gösterir. Churchward’a göre Hz.Musa, Oziris dinindeki 42 soruyu ele almış, bunları yaşadığı zamanın durumuna uyarlayarak birbiri ile ilişkili olanları birleştirmiş ve O Emir şekline sokmuştur.Churchward şöyle diyor: “ hiç şüphe yoktur ki Hz. Musa kendi dininin, ne fazla ne de eksik saf bir Oziris dini olduğunu çok iyi biliyordu. Yanlı o Oziris dinini kendi zamanının anlamına göre hazırlamıştı” Churchward, “ Hz. Musa’nın sembollerini Ezra yanlış çözmüş ve yorumlamıştır” der ve bu konuda şunları söyler: “ Musa derin bilgili ve bir üstat idi. Dinde bilimde yüksek derecelere erişmişti. Tevrat’taki hataların kaynağı başkadır. Musa Tevrat’ı doğru yazmıştı ve sembollerle ifade etmişti. Sonraki tercümeler bunları bozmuştur. Musa’nın yazıları Mısır hiyeroglifi ve hiyeratikleriyle yazılmıştır. Papirus kil tabletler üzerine yazılmıştı. Beni İsrail’in mısır’dan çıkmalarından sekiz asır sonra Ezra bir grupla beraber İsrail tarihiyle ilgili bütün tabletleri ve yazıları bir ayara toplayarak bunları bir kitap şekline soktu. Tevrat meydana geldi. Ezra ve yardımcılarının mısır yazısı ve hakkında derin bilgileri olmadığından bu yanlışlıkların olması doğaldır. O yazıları yalnız bir üstat anlayabilirdi. Bunların yetersizliklerini Mısır, Kalde, Hindu ve Mava belgelerinde gördüğümüz orijinalleriyle karşılaştırdığımızda anlıyoruz. Musa’nın yazdıkları makuldü. Onlar ise saçmaladılar, çok yerde anlamadıkları sembollere rastlayınca oraya tarihi hikayeler, efsaneler sıkıştırdılar. “Musa Tevrat’ı, Naakaller’in Mısır’a getirdiği belgelerden yapmıştır.” Mu Dini ve Hint Kutsal Kitapları: Churchward, doğunun kutsal kitaplarından Ring-Veda’nın kaynağı konusunda da şunları söylemektedir: “A.E. Smith, Veda edebiyatı üzerindeki bir denesinde şöyle der: “ Veda edebiyatının yaşı meçhuldür. Fakat en eski çağlara kadar uzanmaktadır.” “ Smith tamamen haklıdır, çünkü bütün bunlar Ring Veda’nın kaynağı olan ve Naakaller tarafından binlerce yıl önce Hindistan’a götürülmüş Anavatan edebiyatının tercümeleridir.” “biçimsel hiçbir kanıtım olmamasına rağmen orijinal Ring Veda’nın, Nakal bir şair tarafından yazıldığına ve yazarı olduklarını iddia eden Aryenler tarafından çalındığına eminim. Rin Veda’nın yazıldığı çağlarda Aryenler bu düzeyde mısraları yazacak kadar gelişmiş değildiler, halbuki Anavatan mezhebinden olan, Anavatanın bilgelik ve bilimin mirasçıları Naakaller bunu yapabilecek kadar kültürlüydüler.” Mu kutsal metinlerinden yararlanılarak meydana getirilen bir diğer doğu kitabı da Dzyan dörtlükleri adıyla tanınır. Churchward, Dzyan Kitabının kaynağı konusunda şöyle demektedir: “Dzyan İ.Ö.1.500 yıllarına doğru yazılmış bir Hint kitabıdır. Brahmanlara atfedilmiştir ve onların eserlerine benzemektedir. Bu eserde Naakaller’n Mu’nun kutsal metinlerinden yaptıkları kopyalar temel görevi görmüşlerdir. Dzyan dörtlükleri tanıdığım, anlamı en açık olmayan ve en eksik eski metni oluşturmaktadır. Dzyan dörtlükleri Mu kutsak metinlerinden yararlanılarak meydana getirilmiş, fakat aslından çok değiştirilmiştir.” Mu Dini Temel Kavramları: Mu dininde özet olarak şu ana kavramlar yer almaktadır: - Tek Tanrı inancı vardı. Tanrı her şeyi yaratandır, erişilmezdir ve insan için Yaratıcıyı anlamak kavramak kabil değildir. - Ruh ile beden ayrılığı kabul ediliyordu. - Reenkarnasyon (genedoğmak) inancı vardı. - Ruhun giderek evrimleşmesi inancı vardı.
Posted on: Wed, 27 Nov 2013 20:44:22 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015