Sultan Vahideddin Hanı anlamak insanlıktır 17 Kasım 2013 - TopicsExpress



          

Sultan Vahideddin Hanı anlamak insanlıktır 17 Kasım 2013 son Osmanlı padişahı Sultan Vahideddin Han’ın canından aziz bildiği vatanından sürgün edilişinin 91. yıl dönümü… Memlekete geri dönmek noktasında ölene kadar hiç ümidini kesmedi. İstanbul’dan ayrıldıktan sonra yıllarca ‘gerçekler ortaya çıkar da vatana geri dönerim’ diye bekledi, hep bekledi. Fakat o müjdeli haber hiç gelmedi, hatta cenazesine bile… Parasızlık, ilgisizlik, gıdasızlık ve iftiraların üzerine bir kara kâbus gibi çökmesini ancak günde 4–5 paket İtalyan askerlerinin içtiği adi sigaranın ve 40 fincan kahvenin yardımı ile kaldırmaya çalıştı. 17 Kasım 2013 son Osmanlı padişahı Sultan Vahideddin Han’ın canından aziz bildiği vatanından sürgün edilişinin 91. yıl dönümü… İstedim ki bu anlamlı günün sene-i devriyesi münasebeti ile gönlüme taht kuran sultanımı anlamaya dair bir şeyler söyleyeyim… Osmanlı tahtında kaldığı dört küsûr seneden sonra çok sancılı bir biçimde yurdu terk eden Vahideddin Han, Malta, Hicaz, Taif peşinden zor ve zahmetli bir yolculuktan sonra İsviçre ve en nihayet ölene kadar kaldığı İtalya San Remo’ya ulaşır...1 Ne acılı ve ne kötü anlar yaşandı bu yolculuk esnasında kim bilir?.. Memlekete geri dönmek noktasında ölene kadar hiç ümidini kesmedi. İstanbul’dan ayrıldıktan sonra yıllarca ‘gerçekler ortaya çıkar da vatana geri dönerim’ diye bekledi, hep bekledi. Fakat o müjdeli haber hiç gelmedi, hatta cenazesine bile… Parasızlık, ilgisizlik, gıdasızlık ve iftiraların üzerine bir kara kâbus gibi çökmesini ancak günde 4–5 paket İtalyan askerlerinin içtiği adi sigaranın ve 40 fincan kahvenin yardımı ile kaldırmaya çalıştı.2 Yükü ağırdı. Hafta geçmiyordu ki, Türkiye’den gelen bir misafirden kötü bir haber almasın. Ne olursa olsun, ne duyarsa duysun hayatının sonuna kadar ne Mustafa Kemal Paşa’nın, ne de Türkiye Cumhuriyeti’nin aleyhinde en küçük bir söz söylemedi ve söyletmedi. Kendisini yurttan gönderen siyasî iradenin başında bulunan Mustafa Kemal Paşa için, yurttan gönderildiği gün; “Sarı Paşa” diyordu, fakat Cumhuriyet’in kurulduğu günden itibaren “Gazi Paşa” demeye başladı. Tek bir beddua veya kötü söz sarf etmedi.3 Sıcak bir yaz günü, odasının penceresinde sigara eşliğinde kahvesini içerken bahçede oynayan oğlu ve torununu seyretmektedir. Gözler ufka doğru dalarken Çengelköy’e kadar gidiyor muydu acaba?.. Bahçede oynayan yaş olarak denk ama dayı yeğen olan bu çocuklar, mütareke döneminin İstanbul’unda çok sık söylenen bir şarkıyı tekrar ediyorlardı. İsterseniz hadiseyi torunu Hümeyra Sultan’dan dinleyelim; “… Biz daha memleketten çıkmadan evvel, Refet (Bele) Paşa, İstanbul’a gelmişti. Her tarafta bayram yapılıyordu. Bu günlerde ‘Yaşa Mustafa Kemal Paşa’ diye biten bir marş söyleniyordu. Ben de dayımla beraber (Sultan Vahideddin’in oğlu Şehzade Mehmet Ertuğrul Efendi’yle) bu marşı ezberlemiştim. Yurt dışına çıkana kadar biz de bu marşı devamlı söylerdik. Bir gün Villa Manolya’da Şahbaba’mın penceresi altında dayımla oynarken yine bu marşı söylüyorduk. Marştaki “Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa” sözlerini söylediğimizde kalfalardan biri yanımıza geldi; “Aman cicim, Şahbabanızı kızdırmak mı istiyorsunuz? Sakın böyle ‘yaşa’ demeyin. Hiç ‘Yaşa Mustafa Kemal Paşa’ olur mu? ‘Kahrolsun’ diye söyleyin. Yoksa Şahbabanız kızar” dedi. Çocukluk işte… İnandık, öyle söylemeye başladık. Birden Şahbabamın üst kattaki odasının penceresi açıldı. Dışarıya sarkarak; “Çabuk buraya gelin!” diye bağırdı. Çok kızgındı, onu ilk defa böyle görüyordum. Bizi her zaman çağırıp konuşan, şeker falan veren Şahbabamızın yerinde sanki başka biri vardı. Dayımla beraber korka korka yukarı çıktık. Şahbabamın ciğerlerinden biri yoktu. Ama üst üste sigara içer, birini söndürmeden diğerini yakardı. Kehribar bir ağızlığı vardı. Masasının üzerinde her zaman büyük bir ‘Regie Turc’ sigarası paketi durur, içtiği sigaraların küllerini Bergama işi, su dolu bir kâseye atardı. Odasına girdiğimizde rengi kıpkırmızıydı. Hiç kimseye yüksek sesle söz söylemeyen Şahbabamı ilk defa böyle hiddetli görüyordum. İzmariti su dolu kaba attı. ‘Cızzz’ diye çıkan sesi aradan 60 seneden geçmesine rağmen hâlâ unutamam. Bize; “Bu marşın sözlerini kim değiştirdi?” diye sordu. Dayımla titreye titreye olanları anlattık. ‘Cahil kalfa’ dedi. Elleriyle göstererek; “Bana bakın! Bir daha böyle bir şey söylediğinizi işitirsem ağzınızı tutar, kulaklarınıza kadar ayırırım. Mustafa Kemal bir Türk Paşasıdır. Benim paşamdır. Hiçbir Türk askerine hakaret edilmesine izin vermem.”4 İşte torununun ağzından bir hainin tepkisi… Son olarak Vahideddin Han’a “Hain” diyenlere ellerini vicdanlarına koyarak değerlendirmelerini istediğim bir örnekle konuyu bitirmek istiyorum; hain mizaçlı bir insan kendisine ait olmayan devlet malına da el koyar onu kendi malı sayar ve onu da yanında götürür değil mi? Sultan, giderken bakın ne yapmış; Önceleri, maaşlar bugün olduğu gibi her ayın onbeşinde değil, ayın başında yani birinde alınırmış. Sultan Vahideddin Han da yurttan ayrıldığı 1922 senesinin Kasım ayının maaşını ayın birinde almış ve 17. gününün sabahı ülkeyi terk etmiş. İşte o 1922 senesinin 16 Kasım gecesi Hazine Kethüdası Refik Bey’i çağırtıp; “… Anlaşıldı biz bu ay yarım çalışacağız. 13 gün bu millete padişahlık yapamayacağız. Benim maaşımın 13 günlüğü ne kadar yapıyor?” diye sorar. Refik Bey, Sultan’ın maaşının 13 günlük tutarını hesaplayıp bildiriyor. Sultan da bu miktarı cebinden geri veriyor.5 Etrafındakiler tarafından, maaşını teslim etmemesi noktasında şiddetli ihtar ve uyarılara muhatap olmuşsa da, bunları dikkate almaz. İşte tarih kitaplarında hainliğin timsali olarak gösterilen hainlerin haini Vahideddin Han’dan destansı bir dürüstlük misali… Bırakınız hain ruhlu bir adamı, acaba kaç dürüst ve namuslu insan Vahideddin Han’ın giderken yaptığı bu hareketi yapabilir… Açlık, sefalet, borç bataklığı, ihanet, vefasızlık gibi kavramlar içerisinde yüzerek geçirdiği dört senelik bir sürgün hayatın neticesinde 16 Mayıs 1926 gecesi sessiz sedasız, kimseye yük olmadan bir anda göçtü gitti bu dünyadan. Ardında sancılı ve depresyonik bir hayat hikâyesi bırakarak… Biçare Sultan Mehmet Vahideddin Han 16 Mayıs 1926 günü İtalya’nın San Remo’da kalp krizinden vefat ettiğinde,6 Gazi Mustafa Kemal Paşa Adana’dadır. Roma Büyükelçiliği bir telgrafla ölüm haberini ulaştırır kendisine. Türkiye’nin Roma Büyükelçisi Suat Bey’in “Sultan Vahideddin’in füc’eten (ansızın) vefat ettiği şimdi haber alınmıştır” şeklinde yazan telgrafı kendisine verilir. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, o sıralarda dostları ile beraber yemeğe oturmuştu… Hamdullah Suphi Tanrıöver’in anlattığına göre, Paşa haberi işitince; “VAH VAH! ALLAH RAHMET EYLESİN. BİR TARİH KAPANDI. KİM İSTERDİKİ BÖYLE OLMASINI. ÇOK NAMUSLU BİR ADAM ÖLDÜ… İSTESEYDİ TOPKAPI SARAYI’NIN BÜTÜN HAZİNESİNİ GÖTÜRÜR VE ÖYLE BİR ORDU KURUP GERİ DÖNERDİ Kİ…”7 demiştir. Bazı tanıklar ki bunlardan biri Hasan Rıza Soyak’tır, o gece Mustafa Kemal’in gözlerinden ince ince yaşlar süzüldüğünü anlatacaktır ileriki zamanlarda… Kolay değil bir imparatorluğun son padişahı ölmüştür. Hem de kendisini, memleketi kurtarması için vazifelendiren bir padişah… Derhal odasına çekilir ve kimseyle konuşmaz. Ama Sultan Vahideddin Han için ne düşündüğü, akıttığı gözyaşlarından belli olur. Üzüldüğünü herkes anlamıştır… Mustafa Kemal Paşa bir gün yanında hizmet eden Cemal Granda’ya ve Yazı İşleri Müdürü Tevfik Bey’e der ki; beni, Milli Mücadele’yi açmak üzere bunca paşa arasından seçip Anadolu’ya gönderen Sultan Vahideddin’dir...8 Uzun söze ne hacet. Tarih, bir gün her şeyin en doğrusunu herkese gösterecektir. Muhabbetle… KAYNAKLAR: 1) Murat Bardakçı, Şahbaba, s.251 2) Tarık Mümtaz Göztepe,Vahideddin Mütareke Gayyasında 3) Yılmaz Çetinel, Son Padişah Vahdettin, Milliyet Yayınları 358-359 4) Ahmet Anapalı, Kurtuluşun Faturasını Ödeyen Adam, s.388 5) Sultan Vahideddin Han’ın Torunu Hümeyra Özbaş’ın Anılarından 6) Kadir Mısıroğlu, Mazlum Padişah Vahideddin, Sf; 334 7) Ref’i Cevat Ulunay, Bu Gözler Neler Gördü, s.46 8) Hamdullah Suphi Tanrıöver’den naklen Fethi Sami Baltalimanlı 9) Cemal Granda, Atatürk’ün Uşağı, ilgili bölümün tamamının okunması tavsiye edilir. 1921’de Yıldız Hamidiye Camii çıkışında çekilen bu fotoğrafta caminin sıvalarındaki döküntüye bakınız... Yurt dışına sürgün gönderilmeden az önce Cuma namazına giderken Sürgün olarak yurt dışına gönderildikten 3 sene sonra 1925. Sultan Vahideddin Han vefat ettiğinde yanında bulunan eşi Nevzat Vahideddin Hanım Sultan. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Atatürk 17 Mayıs 1926’da Adana’da devlet işlerini konuştuğu böyle bir toplantı-yemek masasında Sultan’ın ölüm haberini almış ve çok duygulanmıştır. Sultan’ın Suriye-Şam’daki Yavuz Sultan Selim Camii’nin bahçesinde bulunan mezarı.
Posted on: Mon, 18 Nov 2013 07:37:35 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015