Yavuz Sultan Selim Mısır seferinden sonra Şam’da bir müddet - TopicsExpress



          

Yavuz Sultan Selim Mısır seferinden sonra Şam’da bir müddet kalır. Ordunun para sıkıntısı olduğu bir dönemde ünlü alim Şeyh Muhyiddin-i Arabinin kitaplarından okur. Sultan onun kabrine gidip ruhu için dua etmek ister. Şam halkı Şeyh’in kabrini bilmiyorlardır. Bu konu araştırılır ve tellallarla bilenin ödüllendirileceği halka duyurulur. Kimse çıkmaz, yalnızca dağda koyun otlatan bir çoban gelir: “Efendim Kasyun dağının yamacında bir yer biliyorum, oradan ne koyunların birisi bir ot yer nede oraya bir hayvan basar. Oranın otları kendi halinde büyür ve zamanı gelince de kurur gider. Zannım o ki aradığınız yer orasıdır” der. Çobanın tahmini doğru çıkar. kazılan yerde Şeyh-i Ekber’in cesedi hiç çürümeden durmaktadır. Sultan onun için bir türbe yaptırır ve defin işlemiyle bizzat ilgilenir. Defin bitince Şam halkının Şeyh hakkındaki bildiklerini öğrenmek ister. İleri gelenlerden bazı alimleri ve gün görmüş kişileri huzura çağırır. Onlarda kendilerine intikal eden bir rivayeti sanki ağız birliği etmişçesine anlatırlar. Meğer vakti zamanında Şeyh, Şam halkının maddi şeylere düşkünlüklerinden yakınarak onlara nasihat etmiş, sonunda da ses tonunu yükseltip ayağını yere vura vura “Sizin taptığınız benim ayağımın altındadır!’” diye haykırmış. Halk, bu söz ile kendi inançlarına hakaret edildiğini, kendilerinin Allah’a taptıklarını, Şeyh’in bu sözüyle küfre girdiğini iddia ederek kadılara şikayet etmişler ve onlarda Şeyh’in cezalandırılmasına hükmetmişler. Şeyh’in haksız yere eza cefa çekmesine gönlü razı olmayan dostlarından biri Muhyiddin-i Arabiye’e gelip “Neden sözünden dönmüyorsun, neden sır gibi davranıyorsun?” diye sorunca da o acı bir tebessüm ile “İzadahale’s-Sin ila’ş-Şınzahira sırrı!” demiş, Sultan bunu duyunca çok şaşırır. Bu söz,”SinŞın’a girince sırrım anlaşılır!”demeye gelmektedir. Sultan, bu sefer Şeyh’in bu sözü tam nerede söylediğini araştırır. Aradan üç yüzyıla yakın bir zaman geçmiş olmasına rağmen bir kişi tahminen yerini bilebilir. Sultan bizzat oraya kadar gider. Gidilen yer yüksekçe bir tepedir. Sultan tepeyi kazmalarını emreder. Çok geçmeden kazılan yerden bir küp altın çıkar. Sonra Sultan şöyle söyler “Peygamberimiz, zamanın küfür meclislerine binaen ‘Dininiz paranız, kıbleniz kadınlarınız.’ buyurmadı mı? Muhyiddin-i Arabi de buna dayanarak, taptığınız ayağımın altında demekle, benim ayağımın altında altın var demek istemiş ama o zaman bunu kimse anlayamamış ve Şeyh-i Ekber’i haksız yere idam etmişler.” Şam halkı günlerce bu hadiseyi konuşur ve Sultan’ın kerametine bir kez daha inanırlar. Çünkü Sin, Selim adının ilk harfi, Şın da Şam isminin ilk harfi idi. Sin’in Şın’a girmesi gerçekleşmiştir. Halk bu kerameti büyük bir uğur telakki eder, Sultan ve ordusuna hizmet için canla başla yarışırlar. Şeyh’in altınlarını akçeye tahvil ederler. Böylece ordu yola çıkar. Muhyiddin-i Arabî Hazretleri yine bir gün Şam’da bir camide vaaz verirken ayağını yere vurur ve der ki; “Eycemaat! Sizin taptığınız Rabb benim ayağımın altında”.Cemaat hiddetle “Vay bizim Rabbimiz senin ayağının altında mı derler”.Zamanın hocaları toplanarak, Muhyiddin-i Arabî Hazretlerinin katlini vacip kılarlar. Bunun üzerine zamanın erenleri de Muhyiddin-i Arabî Hazretlerini saklarlar. Muhyiddin-i Arabî Hazretleri’nin vefatından sonra onu belirsiz bir yere gömer ve kabrinin bulunup rahatsız edilmemesi için üzerine çöp dökerler.Muhyiddin-i Arabî Hazretleri kitaplarından birine şöyle bir ibare yazar;“Dehalessinivessinişinine”.Aradan yıllar geçer, Yavuz Sultan Selim Şam’ı almak isterken, Sina Çölü’nü geçmesi gerekmektedir.Ancak o zamanın devrinde Sinâ Çölü’nü geçmek çok zordur. Çünkü çölde su yoktur ve askerler 12 gün susuz yürümek zorundadırlar. Yavuz Sultan Selim çölü geçene kadar çok fazla zayiat vereceğini düşünür.Bu arada Muhyiddin-i Arabî Hazretleri’nin kitabı eline geçer. Kitaptaki;“Dehalessinivessinişinine” ibaresini gören Yavuz Sultan Selim’de, Sina Çölü’nüzayiatsız geçeceği ve Şam’a gireceği kanaati hâsıl olur.Çünkü bu ibarede;“Sinşine girer. O zaman benim sözümü isbat eder ve benim intikamımı alır” denmektedir. Sultan Selim, ibaredeki “sin” yani “s” harfininSelim’in “s” si, “Şin” yani “ş” harfinin ise Şam’ın “ş” si olduğunu anlar. Ve Yavuz Sultan Selim Şam seferine çıkar. Gerçekten de Sinâ Çölü zayiatsız geçilir ve Sultan Selim Şam’a girer.Kocamustafapaşa’da Sümbül Efendi’nin kalp gözü açık bir talebesi İstanbul’un Silivrikapı surlarına çıkar ve Yavuz Sultan Selim’in Şam seferine çıkışını seyreder. Gider Sümbül Efendi’ye haber verir.Birgün yine Yavuz Sultan Selim’in Şam seferini seyreden Seyyid Ömer, Sultan’ın Şam’a girdiğini görünce heyecanla şöyle bağırır; “Yavuz Sultan Selim Şam’a girdi!” ve Silivrikapı surlarından düşerek orada ölür. Düştüğü yere mezarını yaparlar. Bir beyaztaşa “Seyyid Ömer’dir” diye yazmışlar. Yavuz Sultan Selim Şam’a girince, vakit kaybetmeden Şam’ın ileri gelenlerini toplar ve onlara;Muhyiddin-i Arabî Hazretleri’nin “Sizin Rabbiniz benim ayağımın altında” diyerek ayağını nerede yere vurduğunu sorar. Şehrin ileri gelenleri Sultan Selim’i sözü edilen camiye götürüp, Arabî Hazretleri’nin o sözü söylediği esnadaki yeri gösterirler.Yavuz Sultan Selim gösterilen yerin eşilmesini emreder. Söylenen yerden büyük bir altın hazinesi çıkar ki böylece Şeyh-ül Ekber’in “Sizin Rabbiniz” diye kastettiğinin, insanların tarih boyu uğruna nice kötülükler işleyip kanlar döktüğü altın yani başka bir deyişle “dünyamalı” olduğu ortaya çıkar.Ertesi gün Cuma namazı vaktinde, camilere gitmekte olan insanlara tellallar; “Muhyiddin-i Arabî Hazretleri’nin çıkardığı hazine yağma” diye bağırırlar. Diğer yandan Yavuz Sultan Selim askerlerine yağma için gelenlerin kafasını kesmelerini emreder.Böylece Cuma namazından vazgeçip altın yağmasına koşanların hepsinin kafası kesilir ki; ibaredeki;“Sinşine girer. O zaman benim sözümü isbat eder vebenim intikamımı alır” sözü yerine gelmiş olur.Yavuz Sultan Selim daha sonra Arabî Hazretleri’nin saklı olan mezarını buldurur ve oraya bir türbe yaptırır KERAMETLERİ Muhyiddin-i Arabî Hazretleri hayatı boyunca pek çok harikulade kerametler göstermiş, ibret verici hayat levhaları ortaya koymuştur. Hatta eserlerinde geleceğe dair bazı açıklamalarda bulunmuş, ipuçları vermiştir. İşte bunlardan bir tanesi: Eserinde “Sin-Şın’a gelince (girince) Muhyiddin’in kabri ortaya çıkar.” demiştir. Burada “Sin”den kasdedilen Osmanlı Hükümdarı I. Selim (Yavuz Sultan Selim)’dir. “Şın”dan kasıt ise Şam şehridir. Sin-Şın’a gelince (girince) tabiriyle ne anlatılmak istenmiş, insanlara hangi mesajlar verilmiş onu izaha çalışalım: Öncelikle Şeyh-i Ekber Muhyiddin-i Arabi Hazretlerinin yaşadığı dönem 1164-1240 tarihleri arasıdır. Yavuz Sultan Selim’in Şam’a girme olayı ise 1516 tarihidir. İki olay arasında 3 asırlık zaman dilimi bulunmaktadır. Olayın ayrıntıları ise şu şekildedir: Muhyiddin-i Arabî Hazretleri Şam’da ayağını bir yere basarak insanlara şöyle seslendi: “Sizin taptığınız benim ayaklarımın altındadır.” İnsanlar bunu anlayamadı ve kendisini küfürle suçladılar. Bu sözlerinden dolayı ölüme mahkûm ettiler. Büyük velî’yi şehit ettikleri gibi cesedini de Şam’ın çöplüğüne attılar. Bir müddet sonra ayağını bastığı yeri kazdıklarında bir küp altın buldular. Aslında büyük velî insanlara bir ders vermek istemiş onları paraya, maddeye, kapitale tapmakla suçlamış gerçek tapılması gerekenin Allah olduğu mesajını vermiş fakat insanlar bunu anlayamamışlardır. Bu gerçek ancak çok sonraları anlaşılabilmiştir. Günümüzde ise bu realite kaçınılmaz bir haldedir. Muhyiddin-i Arabî Hazretleri Sin-Şın’a gelince (girince) diyordu. İşte Osmanlı Devletinin yükselme dönemi hükümdarlarından Yavuz Sultan Selim Han Doğu üzerine sefere çıkmıştır. 1516 tarihinde Şam şehrine girmiştir. Böylece Sin (Selim), Şın’a (Şam) gelmiş oldu yani I. Selim Şam’a girdi. Yavuz Sultan Selim Şam’da bu büyük velî’nin mezarını aramaya başladı. Şam’ın çöplüğünü kazdırdı, kazdırdı… Yaklaşık 3 asırdan beri biriken çöplerin arasından büyük velî’nin cesedi çıkarıldı. Ceset taptaze duruyordu, ne alnındaki ter zerrecikleri ne de boynundaki kandamlacıkları kurumuştu. Yüce yaratıcı kendi dostunu aynen muhafaza etmiş, söylediği sözü ise tüm insanlara ibret verircesine aynen ortaya çıkarmıştır. Böylece Selim’in Şam’a girmesiyle büyük velî’nin mezarı ortaya çıkmıştır. Yavuz Sultan Selim Han hemen oradaki tüm çöpleri temizletmiş büyük veli için bir türbe inşa ettirmiştir, türbenin yanına ise bir cami ve imaret yaptırmış, bir vakıf kurdurmuştur. Bunların tamamı üç ay içerisinde gerçekleşmiş Yavuz Sultan Selim tamamlanan cami açılışında ilk cuma namazını da eda etmiştir. Şam Salihiye’de bulunan bu türbe ise o günden günümüze kadar insanlar tarafından ziyaretgâh haline getirilmiştir. Böylece büyük velinin gerçek kimlik ve niteliği de tüm insanlarca anlaşılmıştır
Posted on: Tue, 19 Nov 2013 19:10:27 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015