İnsanoğlunun birey olarak iyiliği ve huzuru ile insanlığa - TopicsExpress



          

İnsanoğlunun birey olarak iyiliği ve huzuru ile insanlığa katkı koyabilmesi için tam bağımsız özgür bir ulusun mensubu olması gereklidir. Tarih boyunca Türk ulusu gibi tam bağımsızlık ruhuna sahip uluslar olduğu gibi bağımlılığı karakter hâline getirmiş uluslar da elbette vardır. Türk ulusu tam bağımsızlığını kazanmak için yalnız emperyalistlerle değil aynı zamanda başındaki yerli işbirlikçileriyle de mücadele etmiş ve son darbeyi 9 Eylül 1922’de İzmir Kordon rıhtımında vurarak kendi tam bağımsız cumhuriyetini kurmuştur. Bilindiği gibi insandan başka diğer hayvanlar evcilleştirilince bağımlı hâle gelirler ve bu özellik onların karakteri haline gelir. Bağımlılık veya biat kültürü, insanın özgür iradesinin kaybolmasına yol açarak insanlık onurunun yok olup gitmesi demektir. İnsanla hayvan arasındaki en önemli fark budur. Bazı toplum mühendisleri tam bağımsızlığın mümkün olmadığını, her ülkenin yaşamını devam ettirebilmesi için mutlaka diğer ülkelere muhtaç olduğunu iddia ederler. Gerekçe olarak da örneğin Türkiye’nin enerji sorunu olduğunu bunun için de dışarıya bağımlı olması gerektiğini ileri sürerler. Halbuki tam bağımsızlık, kapıları dış dünyaya kapamak, bütün ilişkileri kesmek, içe kapanmak değildir. Tam bağımsızlık, bütün dünya uluslarıyla eşit şartlarda, adil bir şekilde, kendini sömürtmeden, ezdirmeden, aşağılatmadan, karşılıklı çıkar ilişkisine dayalı olarak medenice ilişki kurmaktır. Çünkü uluslararası ilişkilerde aşk, meşk olmaz. Karşılıklı çıkarlar söz konusudur. Tam bağımsız uluslar kimsenin iç ve dış işlerine müdahale etmesine izin vermez, kendi kendilerini tamamen bağımsız ve hür iradeleriyle yönetirler. Aldıkları kararlarda, çıkardıkları yasalarda kendi çıkarlarını gözetirler. Tam bağımsız bir ulus, kendine özgü kültürü, düşüncesi, yaşayışı, davranışı, inanışı, siyaseti, hukuku, ekonomisiyle özgün bir ulusal yapı ortaya koyan ve başka ulusların da bu anlamda örnek alabileceği bir ulustur. Hür ve bağımsız uluslar kendi şahsiyetini bulmuş, özgün üretimler peşinde olan, dünyayı her daim güzelleştirmeye, iyileştirmeye çalışan, dünya toplumuna artı değerler üreten uluslardır. İç veya dış düşmanlar tarafından para, kadın, şan veya makamla satın alınabilecek karakterde olan insanların yönettiği, emperyalist güç odaklarının para ve propaganda olanaklarıyla desteklenmiş kişilerin söz sahibi olduğu bir ülke bağımsız olamaz. Bir ülkenin ekonomisi küresel sömürü şebekelerine teslim edilmiş, ödeyemeyeceği kadar aşırı şekilde borçlandırılmış ve özelleştirme adı altında bütün önemli işletmelerini satmışsa bağımsızlığını da satmış demektir. Üstelik yabancı sermayeye sınırsız olanak sağlamış, ulusal ekonomisini çökertmiş, sıcak paranın insafına terk edilmiş, kendi yurttaşını kendi ülkesinde yabancıların yanında işçilik yapmaya mahkum etmiş bir ülke bağımsızlığına çoktan veda etmiş demektir. Üstüne üstlük tüm bu olumsuzlukları olağanüstü gelişme, iyileşme, çağ atlama, modernleşme gibi laflarla yutturmaya çalışan gazeteci ve siyasetçilerin etkisinde kalan bir ulusun bağımsızlığı da tarih olmuştur. İleri demokrasi safsatası ile ülke içinde kabile devletçiklerin oluşumuna yol açan yasal düzenlemeleri yapan, dil, bayrak, yurt, kültür ve hedef birliğini yok etmiş bir ülke bağımsızlıktan bahsedemez. Geleceğe dönük özgün projeler üretemeyen, ulusal bir gelecek inşa etme iradesinden mahrum, kendini tamamen günün şartlarına, esen rüzgara bırakmış, hatta bütünüyle küresel sermayenin emrine girmiş bir ülke ve ulus, hemen oturup bağımsızlığını yeniden gözden geçirmelidir. Emperyalistlerin her saniye televizyon ve bilgisayar ekranlarından akan kokuşmuş kültürüne, evlendirme programlarına, bilgiye dayanmayan yarışma programlarına, televole kültürüne ve bilgi kirliliğine maruz kalan bir ulus, ulus olmaktan da çıkmıştır. Bir ülkenin yöneticileri yabancı ülkelerde kendi ulusundan habersiz, ulusunun aleyhine gizli anlaşmalar yapıyor ve bunlar sorgulanmıyorsa o ülkede bağımsızlıktan bahsedilemez. Bir ülkede hukuk, siyaset, eğitim, kültür, ekonomi ve inanış küresel odaklara teslim edilmişse ve bu durumu çağdaşlaşma olarak pazarlayanlar itibar görüyorsa bağımsızlık kelimesinin anlamı çoktan unutulmuştur. Bir ülkenin yazarı, siyasetçisi, profesörü, gazetecisi gibi önde gelenleri küresel sermayenin emrine girmişse ve bunlar da büyük ve önemli adam sayılıp köşe başlarını tutmuşsa ve üstüne üstlük itibar görüyorlarsa o ülkeye bağımsız denilemez. Bir ulusun tarihini, değerlerini, inanışını sürekli kötüleyip alaya alan, emperyalistlerin hoşuna gidecek şekilde konuşarak o ulusu barbar veya Ermeni katili diye suçlayan, her türlü teröristi masum insan hakları savunucusu gösteren, böylece küresel emperyalist efendilerince ödüle ve paraya boğulan romancı ve yazarların adam yerine konulduğu bir ülke bağımsızlığını çoktan unutmuştur. Hangi sistemle yönetileceğinin kararını verememiş “bizden bir şey çıkmaz, başkaları bizi daha iyi yönetir” diyen insanların milletvekili olmaya soyunduğu ve bunların da devlet yönetmeyi uluslararası örgütlerin emirlerini uygulamak olarak anladığı bir ülkede bağımsızlıktan bahsetmek havanda su dövmektir. Tam bağımsızlığımızı yeniden kazanacağımız güzel günler dilerim. Prof. Dr. Ayhan Filazi ADD Genel Başkan Yardımcısı
Posted on: Mon, 16 Sep 2013 18:36:17 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015