Kültür sözcüğü dilimize Fransızcadan geçmiştir. - TopicsExpress



          

Kültür sözcüğü dilimize Fransızcadan geçmiştir. Fransızcaya da kültür sözcüğü, Latinceden geçmiştir. Latincesi “cultura” biçimindedir. Sözcüğün temel anlamı, toprağı sürme, ekme, topraktan ürün elde etmektir. Sözcük daha sonra insan vücudunu ve ruhunu eğitme, sanat ve fikir eserlerini geliştirme anlamlarını kazanarak anlam genişlemesine uğramıştır. Daha sonraları sözcük, anlam genişlemesine uğramaya devam eder. Eğitim görmüşlerin yaşadığı yüksek hayat tarzı, bilgi veya genel bilgi, tıp ve bitki biliminde üretme, yetiştirme ve çoğaltma anlamları gibi. Kültür sözcüğünün toplum bilimi alanında kazandığı anlam ise öteki anlamlarıyla karıştırılmasını önlemek amacıyla milli kültür tamlamasında taşıdığı anlamdır. Milli kültür, bir topluluğu millet düzeyine çıkaran ve onu başkalarından ayıran değerler bütünüdür. Bu anlamda kültür kavramını ilk kez Ziya Gökalp’ın kullandığını görüyoruz. Gökalp’ın kültür sözcüğü yerine Arapçadan aldığı “hars”ı kullandığını söyleyebiliriz. Sözcüğe dilimizden bir karşılık da bulunmuştur: ekin. Ancak ekinin kullanışta yaygınlık kazanmadığını belirtelim. Milli kültürü oluşturan değerleri “dil, din, töre, sanat, tarih ve dünya görüşü” olarak sıralayabiliriz. Küreselleşmenin bir sonucu olarak bu değerlerin günümüzde büyük bir tehdit altında bulunduğu bir gerçektir. Her ne kadar yüksek düzeydeki kültürler “saf”lığını yitirmişlerse de kültürler özgünlüklerini korumak, kişilik ve kimliklerini sürdürmek çabası içinde olmalıdır. Çünkü kültürün, dolayısıyla kendini var eden milletin varlığı bu çabaya bağlıdır. Tarihte kimliğini yitiren birçok millet başka milletlerin kültürlerine kapılmış, böylece tarih sahnesinden silinmişlerdir. Bu tehlike bizim için de geçerlidir. İşte kültürlerini koruyamadığı için başkalaşan Türk toplulukları: Çinlilerin asimile ettiği Chou hanedanı (1), Budizm’in yok ettiği Tabgaç hanedanı ve IX. yy. a kadar bir Türk devleti olan Bulgarlar...(2) Milli kültürü oluşturan değerlerden biri olan “töre”nin nasıl bir tehlike ve tehdit altında olduğuna dikkat çekmeyi önemli ve gerekli görüyoruz. Önce bir kültür öğesi olarak “töre”yi örf ve adetler yerine kullandığımızı belirtelim. İslamlıktan önce hemen hemen bütün Türk şive ve lehçelerinde çok yaygın kullanılan töre sözcüğünün eski biçimiyle “töremek” sözcüğünden türediğini ve cedden kalma gelenek, görenek ve yasa anlamlarına geldiğini, eski Türkçede sekiz türevinin olduğunu araştırmalar ortaya koymuştur.(3) Törenin işlevi dikkate alınırsa “milletin varlığını ve dirliğini sürdürecek kurallar bütünü” olarak tanımlayabiliriz. Prof. Dr. Muharrem Ergin ise “Örf ve adetler bir milletin yazılı olmayan veya hepsi yazılı olmayan kanunları ve nizamlarıdır.” (4) biçiminde tanımlıyor töreyi. Yine Ergin, insanın sosyal çevresi ile ilişkilerini, yüzyıllar boyu, sosyal yasalar demek olan törenin düzenlediğini, sonradan yazılı hukuka geçerken törelerin göz önünde bulundurulduğunu belirtmektedir. Buna günümüzde töreyle yönetilen toplumların var olduğunu da ekleyelim. Günümüzde toplumsal ilişkiler hem çok çeşitlenmiş, hem de artmıştır. Yazılı yasaların hak ve cezaları kapsadığı düşünülürse, bu kadar çeşitlenen ve çoğalan toplumsal ilişkinin hukuki metinlerle belirlenmesi olanaksızdır. İşte bu noktada töre devreye girmekte ve millet hayatı için hayati görev üstlenmektedir. Öteki kültür öğeleri üzerinde görülen yozlaşma ve yabancılaşmanın daha büyük çapta törede görülmesi, törenin bozulması sonucunu doğurmakta, bu da toplumsal çözülmeye yol açmaktadır. İşin tuhafı öteki kültür öğelerinde görülen yozlaşmalara aydınlar dikkat çekerken, töreyi önemsememektedirler. Hatta töre aleyhinde konuşan ve yazanlara da sıkça rastlanır olmuştur. Çok satılan bir gazetede “Töre Cehalettir” başlığını kullanan bir gazetecinin cehaleti karşısında gülmek mi, ağlamak mı gerektiğini bilemiyoruz. Haberi okuyunca şaşkınlığınız katmerleşiyor. Bu başlığın bir valinin sözlerinin kısaltılmasıyla ortaya çıktığı anlaşılıyor. Vali, konuşmasında “töre cinayeti”ni kastetmiş, gazeteci başlık atarken yanlış anlama gelecek bir kısaltma yapmıştır. Valinin töreyi -özellikle Türk töresini- bilmediği anlaşılıyor. Çünkü Türk’ün töresinde “töre cinayeti” diye bir olay yoktur. “Töre cinayeti” diye anılan ve birçok senaryoya da konu olan sorunun kaynağında kadının davranışlarından ötürü aile meclislerince cezalandırılması yatmaktadır. Bu durum töremize başkalarından geçmiştir. Bilmek gerekir ki Türk töresinde erkek-dişi ayrımı yoktur. Dilimize bakılırsa gerçek anlaşılır. Türkçede varlıklar erkek-dişi ayrımına tabi tutulmamıştır. Bu yüzden önceden belirlenmiş bazı kurallara erkekler uymayınca ses çıkarmayan ama kadınlar uymayınca en doğal hakları olan yaşama hakkını elinden alan bir uygulama Türk’ün de, erkek-dişi ayrımı yapmayan Türkçenin de ruh ve mantığına aykırıdır. ”Töre cinayeti” üzerinde durmamın nedeni töre karşıtlarının hep bu sorunu dillendirmeleridir. Hâlbuki kültür, dolayısıyla töre insanı yaşatmayı ve mutlu etmeyi amaçlamaktadır. Gerçek ise, törede yozlaşma ve yabancılaşma olmazsa mutsuzlar ve mutsuzluk giderek azalır. Törenin yıpratılmaya çalışıldığı diğer bir alan ise “kan davası” konusudur. Türk töresinde engin bir hoşgörü vardır. Alparslan’ın R. Diogenes’i bağışlaması, Atatürk’ün yere serilen Yunan bayrağını çiğnememesi, Abdülhamit’in kendine bomba atan Ermeni komitacısını affetmesi, Fatih’in fetih sonrası uygulamaları gibi örnekler törenin hoşgörüsünün bir sonucudur. Törenin bu özelliğini en iyi vurgulayan atasözü ise “Kanı kanla yumazlar, kanı su ile yurlar.” sözüdür. Bütün bunlar kan davası geleneğinin törel bir değerimiz olmadığını gösterir. Türk kültürünü bir bütün olarak algılamak, öğrenmek, çocuklarımıza aktarmak zorundayız. Bugün görülen odur ki aydınlarımız kendi değerlerimizi önemsememekte; ne tarihimizi, ne dilimizi, ne dinimizi, ne töremizi, ne sanatımızı öğrenmek gereğini yerine getirmemektedirler. Onun için Ermenilerden özür dileyen, tarihimizden, geçmişte olup bitenden habersiz aydınlarımız vardır. Varlığımızı, bağımsızlığımızı, vatanımızı, kişiliğimizi kendisine borçlu olduğumuz dünyanın en güzel dili Türkçe yerine İngilizce öğretimden yana aydınlar vardır. Bir bakanımız kurban kesmek çağ dışıdır, anlamına gelecek sözler söyleyebilmektedir. Birçok aydın, yakınlarının cenazesini cami önüne getirip cemaatin cenaze namazını kılmasını kenardan izlemektedir. Çocukların ve gençlerin bayramlarda büyüklerini ziyaret etmelerini, ellerini öpmelerini istemek yerine, hangi tatil beldesine gitmek istediklerini soran aydınlar vardır. Birçok aydın kendini doğuran anasından, kendini okutan babasından habersizdir. Bir sanatımız olduğunu bilmeyen aydınlarımız var. Yabancıların sanat adına yaptıkları her şey güzel, bizimkiler çirkindir. Onlar için dünya çapında mimar yetiştirmemiz, Nobel ödülü alacak düzeyde romancı yetiştirmemiz, Yunus Emre, Fuzuli, Mehmet Akif, Necip Fazıl, Nazım Hikmet gibi çığır açan söz ustaları yetiştirmemiz önemli değildir. Kültürümüz açısından törenin öncelikle temel öğelerden biri olduğunu bilmemiz son derece önemlidir. Çocuklarımıza ve gençlerimize kültürün aktarılmasının boynumuzun borcu olduğu gerçeğini unutmayalım. Bunun için önce törel değerlerin öğrenilmesi gerekir. Bu değerlerin gelecek kuşakları mutlu etmek için var edildiğinin bilincine varmak gerekir. O nedenle unutulan, hor görülerek terk edilen her törel değerin mutluluk binamızdan bir tuğla söktüğünü aklımızdan çıkarmayalım. Ulusal birliğin, kardeşliğin, sevginin, onurun, değerbilirliğin töreyle güçleneceğini bilelim. 1. Prof. Dr. Wolfram Eberhard, Çin Tarihi, Ank. 1947, s. 31-34 2. Prof. Dr. Mehmet Kaplan, Türk Milletinin Kültürel Değerleri, İst. 1977, s.7 3. Ümit Hassan, Eski Türk Toplumu Üzerine İncelemeler, İst. 1985,s. 159-168 4. Prof. Dr. Muharrem Ergin, Üniversiteler İçin Türk Dili, İst. 1987,s. 20-21 Dr. Hüseyin YENİÇERİ
Posted on: Sat, 06 Jul 2013 20:24:45 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015