Patronun kızıyla tatile gitmek ; çilelerin en büyüğü, - TopicsExpress



          

Patronun kızıyla tatile gitmek ; çilelerin en büyüğü, heyecan ve adrenalin bağımlılarının vazgeçilmez eylemi ve holywood filmlerinde daha önce 1-2 kez işlenmiş ancak tutmayan bir konudur. her şey, iş yerimde milletin daha kasım ayından tatil planı yapmasıyla başladı. patır patır izin günleri seçildi, ben afedersiniz malak gibi baktım. haziran-temmuz-ağustos aylarının en güzel günleri kapılmıştı. hem de ta kasım ayından. ya insafına ekmek bandıklarım insan en azından bi şubata kadar bekler. allahın kasımında insan nasıl tatil planı yapar? belki tsunami olacak ve antalya komple yok olacak. neye güveniyorsun? belki ölüdenizde henüz bilimadamlarınca keşfedilmemiş bir salgın hastalık ortaya çıkacak. işten çıkmadan önce tatil sitelerine bakıyorsun, işten çıkıyorsun dışarıda kar. nasıl bi psikolojiniz var ki bu çelişkiyi kaldırıyor arkadaş? neyse. herkesin tatil tarihleri belli oldu. ben ortada kalmıştım. netekim ağustos ayının son haftası tatile çıkmaya karar verdim. önce bir patronla görüşeyim dedim durumu. odaya girdim ki, içeride patronun kızı da var. güzel mi? yani öyle benim kriterlerime göre güzel değil ama çirkin diyen de çarpılır. tek sıkıntısı, çok konuşması aslında. hatta siyah saçları, yeşil gözleriyle; alkollüyken göze çok daha güzel geleceği kesin. ben: fikri bey, ben ağustosun bilmem kaçında izin almak istiyorum. tatile gidicem de 1 haftalığına. patron: arkadaşlarla konuştun mu? anlaştınız mı tarih konusunda. ben: anlaşamadık ama bu yıl çok yoğun çalıştım biliyorsunuz. işler tekrar yoğunlaşmadan kafamı dağıtmak istiyorum 1 hafta kadar. patron: e git madem. ama uzatma tatili. nereye gideceksin? ben: ya bi planım yok. marmaris tarafında arkadaşımın pansiyonu var. arabayla geze geze oraya gidicem hiç olmadı. patron kızı: aaa süper. zaten o kalabalık tatil köylerinde tatil falan yapılmıyo. ben: tabi tabi. öyledir. bu diyalogdan sonra ben çıktım odadan. arkamdan patronun kızı geldi: - ya bişey sorucam. yanlış anlama ama. zaten şu hayatta yanlış anlama dendikten sonra ne söylendiyse hep g.tüme girdi afedersiniz. yanlış anlama ama ben seni arkadaş olarak görüyorum, yanlış anlama ama ciddi bi ilişkiye hazır değilim, yanlış anlama ama fermuarın açık kalmış, yanlış anlama ama senin hatunu dün biriyle gördüm... şu yanlış anlama kalıbı, birazdan söyleyeceklerimle psikolojini mahvedicem demenin yolunu yapma çabasından başka bir şey değil. - ya bişey sorucam. yanlış anlama ama. + tabi sor. - kesin marmaris tarafına mı gideceksin? + yani, muhtemelen. - ya ben de fethiyeye gidicem, arkadaşlarımla buluşucam. marmarise kadar beraber gitsek. hem benzin paranı paylaşırım, hem arkadaş olurum. + öyle olur mu ya. yanlış olur yani. hem uçakla falan daha rahat gidersin. - uçaktan korkuyorum. binemiyorum yani. otobüs desen leş gibi ter kokuyor otobüsler. hem yolda çok iyi yerler biliyorum. benim gibi bir rehberden mahrum kalmak istemezsin. ahahah( şuh kahkaha efekti) + bilmiyorum doğru olur mu? neyse bunu sonra konuşalım. sen biraz düşün istersen. diyalogundan sonra olacakları az çok tahmin eder gibisiniz değil mi? patronun kızıyla gündüz gece seviştik, gezdik eğlendik, coştuk sonra tatil bitti ve işten atıldım. benim kafamda da canlanan buydu. amma velakin öyle olmadı. kadınların erkekler üzerinde uyguladığı bir ikna tekniği var. bak hala anlamadım nasıl ikna olduğumu ama sanırım askılı bluzundan görünen göğüs dekoltesine bakarken hmm, evet, tabi şeklinde cevaplar vermiş olmalıyım ki; ben yola çıkmadan 1 gece önce patronun kızından hazır mısın yolculuğa bakalım, bagajda bana da yer açmayı unutma =)) diye mail geldi. o ana kadar bu kızla tatile gideceğimden habersizdim. risk budur deyip buluşma yeri ve zamanını belirledik. cumartesi sabahı ben bunu evinden aldım. hesapta 10 gün kalacaktı arkadaşlarıyla. 2-3 günlüğüne bir yere giden kadınların ne kadar büyük valizler aldığını görmüşsünüzdür işte onu 3le falan çarpın. sanki kadın kıyafet, don falan almamış; yolda aç kalmayalım diye öküz kesip budunu falan koymuştu valizine. hesapta centilmenim ya, bel fıtığımı unutup saldırdım ben valizlere. orada zaten ilk fireyi verdik. belime giren ağrıyla tüm gün araba kullanmak zorunda kaldığıma mı yanayım, yoksa yolda dinlerim diye usb belleğime attığım onca şarkıyı dinleyemeyip; kızın ipodundaki ne idüğü belirsiz ve arkadaş ortamında hiç bilinmeyen müzik grubunu dinleme karizması yapmak için özenle seçilmiş şarkılara saatlerce maruz kaldığıma mı yanayım; yoksa kızın sürekli bira/şarap içmesi, içkisi bitince benzin istasyonlarını tavaf edip alkol araması, yarım saatte bir çiş molası verişimize mi yanayım bilemiyorum. oysa ben tam bir ıssız adam olarak yollarak düşecektim. oysa modern zaman kovboyu olup, güneşin batışına doğru direksiyon sallayacaktım. yolda güneş yükselecekti, güneye giderken... rota sebebiyle, 1 gece denizlide konaklayacaktık. ertesi sabah erkenden yola çıkıp marmarise varacaktık. benim planım, pazar günü en geç saat 17 civarında kızı otobüse bindirip fethiyeye yollamaktı. amma lakin ki öyle olmadı. izmite kadar pek sıkıntı çıkmadı açıkçası. arada konuştuk, o dandik müzik seçimine maruz kaldım biraz. o ana kadar tek rahatsızlık, ben sigara içmek istediğim zaman oflayıp puflamasıydı. hanımefendi sigara içmiyor tabi. e her sigara içmek için durduğumuzda 10 dakika kaybediyoruz. kadın çişi diye bir şey var kardeşim. lan 2 saatte bir işenir mi? ben askerde 2 gün işemediğimi hatırlıyorum. senin nasıl 2 saatte bir çişin geliyor? bir de erkeğiz ya; o her tuvalete gittiğinde ben de arkasından gitmek zorunda kalıyorum. tüm benzin istasyonları ve dinlenme tesisleri potansiyel tecavüzcülerle doluymuş gibi bir tavır içindeyiz hatunla. bilenler bilir, pamukovada metin dinlenme tesisleri vardır. neyse karnımız acıktı durduk burada. hatun yemek beğenmiyor. yahu sanki bana vedat milor. ye canına yandığım şu hamburgeri. atla deve değil ya sindirip sıçacaksın. yok hatun tutturdu ben burada yemek yemem. ileride bi kamyoncu lokantası var, oranın yemekleri çok güzel orada yiyelim diye. hah yılların klişesi de yerine gelecekti en azından. bu entel gudikler, paso kamyoncu lokantalarını överler dostlar. sorsan ömründe hiç gitmemiştir, ama en kral restorana taş çıkartır onlara göre bu kamyoncu lokantaları. hakikaten taş çıkarttı netekim. kızın altında mini şort var. hatta var demeyeyim, kıza bir miktar şort serpmişler. o derece yani. ben de zaten yola çıkıcam diye en dandirik t-shirtümü giymişim ki yıllar evvel bir sevgilimin sana pembe çok yakışır ya deyip aldırttığı t-shirttür kendisi. böyle bir vaziyette kamyoncu lokantasına gidiyoruz. kamyoncuları tenzih ediyorum ama lokantada bizi söküp taksalar; mahkeme ya rızası var kararı verir ya da adam pembe giymiş, kadında eser miktarda şort var. kamyoncuları tahrik etmişler kararı verir. neyse ilgili bakışlar altında lokantaya girdik. kuru pilav yiyelim dedik, pilavdan abartmıyorum tespih tanesi kadar taş çıktı. genlerime sokayım zaten ailenin tüm dandik genleri de bende toplandığından, benim dolgu çıt dedi kırılıverdi. o günü mü bekliyordun şerefsiz dolgu? bu mudur yani karşılıklı güvene dayalı ilişkimiz? ben seni fırçalayacaktım, sen bana arıza çıkarmayacaktın. 6 ayda bir diş fırçanı mı değiştirmedim? gargara mı yapmadım? diş ipi mi kullanmadım? senin bana garezin ne be şerefsiz? eöhm sakinim şimdi tamam. bir de her durduğumuz yerde, hanımefendi koştur koştur telefonu şarja takıyor. ya kardeşim, zaten araç çakmaklığı için şarj aleti aldırdın bana yolda; daha neyin peşindesin? telefona işkence mi yapıyosun ne yapıyosun? neyse hesabı ödedim kalktık lokantadan. lokantacı yine bekleriz abla eheheh diyor arkamızdan. ablayı beklersin tabi göt. simerazzi kim ki? pilavında taş da çıksın simerazzinin; çorbasından kıl da çıksın. ama ablam pilava az da kuru serptim seversin demeyi biliyosun kıza. pilava az kuru serpmiş. sanki bana fukuşhimanın sızıntı sorununu çözdü öküz. yola devam ettik. afyona saat 17 gibi vardık. bilenler bilir, afyonun girişinde alışveriş merkezleri vardır. e benim de dişi yaptırmam lazım. hatuna dedim ki sen burada biraz oyalan, alışveriş falan yap. ben şu dişi yaptırıp geleyim. o arada diş hekimini buldum, şansıma adam müsaitmiş. hatun ya bari arabayı burada bırak, paketleri nereye koyucam??!! dedi. hay lanet olsun deyip dolmuşa bindim afyon merkeze indim. allah şu gpsi falan icad edenden razı olsun; telefonsuz 30 yıl arasam bulamazdım muayenehaneyi. iğne, oyma, dolgunun yenilenmesi, dolgunun rötuşlanması işlemlerinden sonra 80 lira verip tekrar dolmuşla avmlerin olduğu yere gittim. arabaya baktım ki kız içinde oturuyor. yoruldu herhalde gezmekten dedim. hatta kısa bi an ah canım deyip sempati bile duymuş olabilirim. şoför koltuğuna oturdum. ne yaptın ne ettin diye soruyor ama ağzım yüzüm uyuşuk zaten. yhööştötolgoyopto falan diyorum. babam ve ablamın maddi yardımları olmasa alamayacağım arabanın arka koltuğu ise, hatunun alışveriş poşetleriyle doluydu. muhtemelen 1 aylık maaşım arka koltukta yatıyordu. içimden sokarım böyle adalete deyip marşa bastım. tık yok. tekrar denedim. fıtıtıtıfıtıtıtııciuuvv. araba çalışmıyor. türk insanı meraklı abicim. ben kaputu açınca dolmuşçu, güvenlikçi, temizlikçi geldi hemen yanıma. noldu abi? abi akü mü bitmiş? abi bujiler meme de yapmış olabilir? şarj dinamosu yanmış olmasın? lan bi durun cümle kuramıyorum zaten, bunlar mülakata aldı resmen beni. uzun uğraşlar ve denemeler sonucu uzman tamir ekibim ve ben (dolmuşçu, güvenlikçi, temizlikçi + ben), akünün bittiğine kanaat getirdik. neyse bir yerlerden aktarma kabloları getirdiler, arabanın biri yanaştı derken sıkıntıyı hallettik de ben hala nasıl akünün bittiğini düşünüyorum. 1 saat kadar hiç konuşulmadı arabada. hatun dayanamadı tabi, off çok sıkıldım, hiç konuşmuyorsun diye çemkirdi. ağzım yüzüm de hafif kendine gelince neler aldın? diye sorma hatasında bulundum ben. arkadan poşetler tek tek öne geliyor. hop bir bluz derken bir askılı t-shirt. evet bir hırka ve hırkayla uyumlu şort. evet bikini. en lazım olan şey bikini şu an çünkü sol kolum camdan vuran güneşten yanmış durumda. derken bir külot önce burnumun dibinden geçti sonra dikiz aynasına takıldı ve hatun ahah bu özel bi parça, ancak böyle görebilirsin dedi. bak bak aşağılamaya bak. ben ki trendyol ve markafoninin iç çamaşırı butiklerinin müdavimi, sen bana mı artislik yapıyorsun? diyemedim tabi çünkü çevirme vardı ve polis kenara çek işareti yapıyordu. şöyle bir sahne hayal edin. polis sol cama doğru kafasını eğiyor, önce bana bakıyor, ardından dikiz aynasından kızın çekelemeye çalıştığı külota ve ardından kıza. - eöö.. evrakları alayım. + tabi memur bey. poşetlerin ve hatunun bacaklarının arasından torpido gözüne ulaşma. ki buna neden torpido derler hiç anlamamışımdır. neyse. evrakları zar zor torpidodan çıkartıp polise verdim. - beyefendi hız sınırı ihlali yaptınız. ceza kesmek durumundayım. benimle araca kadar gelin lütfen. + tabi. içimden küfürler...küfürler küfürler. hayır polise değil. önce kendime, sonra kıza, sonra tekrar kendime küfür edip polis aracının yanına gittim. - kaçla girmişim acaba radara? + 114. - ne kadar peki ceza? + peşin 124, sonra ödeyeyim dersen 166. - off. o arada kız araçtan çıkıp yanımıza geldi. şirket adresini verdik falan fişman. cezayı şirkete yollattık yani. ha patron ne yapar çok düşünmüyorum zaten. ceza yemenin kızgınlığı, akünün neden bittiği konusundaki muamma, hafiften sızlayan dişimle tam bir sinir küpüyüm. - ya simerazzi, ceza için üzülüyosan takma. ben ödetirim babama. + yok ya mesele o değil. akü acaba yine biter mi diye düşünüyorum. - ya bişey diycem ama kızma. hah bir de bu kalıp var. bir şey diyeceğim ama kızma. kesin kılır buna. kaçış yok çünkü banko kızılacak bir cümle gelir arkasından. hayatım bişey diycem ama kızma, arabayı vurdum, bişey diycem ama kızma, geçen gün senin hatunla evde yalnızdık ya hani(allah belanızı versin)... - ya bişey diycem ama kızma. + ne diyeceksin ki? - ya ben alışverişten sonra arabaya döndüm. şarkı falan dinledim o arada bitti sanırım akü. + e ama belli bi süreden sonra kapanıyo cd çalar. - heh işte ben açtım sürekli. + aferin. - ya kızdın mı? + yok ya niye kızayım olur böyle şeyler. - yok yok sen kızdın. + ya kızdım tabi kardeşim nasıl aküyü bitirene kadar şarkı dinlenir? hiç mi beyin yok sende insan bi düşünür akü biter mi bişey olur mu diye? diyemedim tabi. ne olacak yahu senden değerli mi? demiş bulundum sırf şu ya kızdın mıaa?? yıaaa?? döngüsü bitsin diye. akşam 8-9 civarı denizliye vardık. üniversiteden bir arkadaşımla kalacaktım. ercan... hey gidi ercan. hatta şu diyalogdaki ercandır. kendisi. ercanın evine vardık. ev fena değil de bu ercan danası, kızla beni sevgili zannetmiş. haliyle oh seks deyip çift kişilik yatak hazırlamış bize. ercan yemeği yeyince ayrı yatak hazırlayalım hacı diyorum, ya olm kendi evin gibi rahat ol ya sıkıntı yok beraber yatın diyor. lan oğlum öyle değil, sen ayır yatakları diyorum ya abi bırak şimdi yatağı, benim evim senin evin oğlum benden mi çekineceksin. ne hallerini gördüm senin ben ahhahha ne halimi gördüyse sanki at toynağı. en fazla çorabımın kokup kokmadığını anlamak için burnumu çoraba sokuşumu görmüştür 5-6 kez. o yani. ercana sevgili olmadığımızı, patronun kızı olduğu anlattım. kız o sırada duşta. şahsen ben, ercanın 50 tane duşu olsa 1inde bile duş yapmam. ama kızda nasıl bir cesaret varsa yaptı. kız hayatta ama yani rahat olun. ilahi bir şekilde, enfeksiyon falan kapmadı o banyoda. - oo patron kızıyla takılmaca haa.. çakaall. + olm yok ya. mesele öyle değil sonra anlatırım telefonda. - ya olm, fena mı evlenirsin işte. şirkete ortak da yaparlar seni. miiss... bak ben hala it gibi çalışıp 3 kuruş maaş alıyorum. sen eline geçmiş fırsatı tepiyosun. + yok abi öyle değil. ben aşık olmadan evlenemem. o tipte bi insan değilim. - lan ümit yaşar okuya okuya denyo oldun çıktın müdür. aşk diyor ya. + yürü lan sen ne anlarsın kütük. senin banyodaki sabundan başka aşkın mı oldu? - sie ibne. hah işte erkek muhabbetindeki küfür eşiği ile de tanıştırayım sizi. bu dakikadan sonra sie ibne, sus lan göt, ne var lan mal şeklinde uzar gider muhabbet. biz de elimizde biralar böyle mala bağlamış vaziyetteyken kız afiç baskılı sweeti ve mini şort pijamasıyla salona girdi. biz tabi ercanla şöyle bir süzdük kızı. o da bira aldı muhabbet sohbet falan. derken saat geç oldu hadi ben yatıyorum dedim. ikisi birden yigeceler diye cevapladı. lan ben yatıyorum da kızın da yatması lazım neticede yol gidicez yarın. yok kız yatmadı. amaan bana ne deyip vurdum kafayı yastığa. günün yorgunluğu, olaylar derken sızmışım. gece seslere uyandım. ercanın odasından böyle duvara resmen biri demir çıbıkla vuruyor sanki. çon çon ....(sessizlik) çon çın.. tın... lan ne oluyor? diye kalktım yataktan. ercanın odanın açık kapısından süzülen ışık... gelen sesler... hayvan ercan. bendeki de akıl yani. sen patronun kızını, ege yöresinin en abazan adamının evine misafirliğe götür. hayır kızı nasıl ikna ettin, nasıl kanına girdin? başta lan içkisine hap mı attı acaba kalleş diye düşünüyordum da sabah o hiç bir faydasını görmediğim kızın sabah kallavi bir kahvaltı masası hazırlamış olması, ercanın doğal yollardan kızı ikna ettiği hissini verdi. kız ama ne masa hazırlamış. menemen, sucuklu yumurta, sıcacık ekmek almış dilimlemiş bir güzel, bal, 4 çeşit reçel, peynirler dilim dilim, domates salatalıklar kesilmiş üzerine zeytinyağı ve kekik serpilmiş... vay ki ne vay. ben çapaklarımı temizleyip masaya oturdum. derken mağrur bir komutan edasıyla ercan geldi mutfağa. nasıl kasılıyor ama. nasıl kasılıyor görmen lazım. şu model neredeyse. günaydın tatlım muck, oo kahvaltı mı hazırladın muck, sana hazırladım tatlım, bak bal da aldım ihihi much... ben zaten at kafasıyım orada. ne gerek var ki bana. allah belamı versin benim. uzun süren vedalaşma seansından sonra, yola çıktık. bütün yol bıtbıt mesajlaştı kız. iyi de oldu aslında, kafa eskitmedi. marmarise geldik, bi yemek yedik. hadi dedim gel bilet bakalım fethiye otobüsüne. - ne fethiyesi? + ya sen fethiyeye gitmeyecek miydin arkadaşlarının yanına? - hayır ya. biz dün ercanla konuştuk da ben sana söylemeyi unuttum. arkadaşını arasana pansiyonunda yer var mı 2 kişilik? + ha? beraber kalıcaz yani pansiyonda. - ne var bi mahsuru mu var ki? + yok canım ne mahsuru olacak. arkadaşı aradım. lanet olsun ki sana ayırdığım odanın yan odası boş. senin odadan küçük. tek kişlik ama atarız bi çift kişilik yatak oraya dedi. ya benim aklıma gelen başıma geliyor dostlar. o tek kişilik oda kime kaldı? bana tabi ki. ercan hayvanı da gelmedi. üstüne bir de kıza benim bağlanma sorunum var demiş. kafa dinlemeye diye tatile gittim, 5 gün o pansiyon ızdırap oldu bana. sabah kalkıyoruz ercan aramadı, akşam içiyoruz ercan şerefsiz, öğlen denizde erkekler oç, akşam diskoda ağlama krizleri. ben ne yapayım da en azından dönüş yolunu kurtarayım diye düşünürken aklıma modern kezbanların favori yazarı pucca geldi. 4 kitabına toplam 60 lira verirken içim kan ağlasa da, dönüş yolu boyunca kızın çok zorda kalmadıkça hiç konuşmamasının bedeli bence 60 tlden fazlaydı. -ekran kararır- -ercanın kasıldığı ana dair bir fotoğraf- ercan: 6 ay sonra nişanlandı. hala it gibi çalışmakla meşgul. arada whatsapptan darlıyor. - patronun kızının elinde şarap şişesiyle sahilde ercana küfür ettiği ana dair bir fotoğraf- patronun kızı: yurtdışına dil kursuna gitti. henüz dönmedi. tatilden sonra bir süre beni dert ortağı kankisi zannetti. bir buluşmamızda ben tuvaletteyken, whatsapp yazışmalarını okumuş: (ercan: kanka hatun ilik gibiydi ama simerazzi: allah belanı versin ercan. kovulursam s...erim tahtanı ercan: ahah olm sen artık evlenemezsin de bu hatunla. aklına hep ben gelirim. simerazzi: ahahaha öküz) bir buluşmamızda dediğim zaten son buluşmamız oldu. bir daha haberleşmedik.
Posted on: Wed, 20 Nov 2013 15:40:30 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015