Sovyetler Birliği hakkında söylenen Yalanlar ve Gerçekler - - TopicsExpress



          

Sovyetler Birliği hakkında söylenen Yalanlar ve Gerçekler - Mario Sousa Stalin döneminde, milyonlarca insanın hapsedildiği, Sovyetler Birliği’nin çalışma kamplarında infaz edildiği ya da açlıktan öldüğü söyleniyor. Günümüzde, Sovyetler Birliği çalışma kamplarının kurbanları, gulag kurbanları hakkında korkunç hikâyeler duymayan var mıdır? Stalin döneminde açlıktan ölen milyonlarca insan ya da idam edilen milyonlarca politik muhalif hikâyelerinden haberdar olmayan var mıdır? Kapitalist dünyada, bu hikâyeler kitaplar, gazeteler, radyo, televizyon ve filmlerde temcit pilavı gibi karıştırılıp karıştırılıp sunulur. Son elli yılda, sosyalizmin kaç milyon kurban verdiği hakkında sözde hesaplar ölçüsüzce şişirilmiştir. Fakat, bu hikayeler ve sayılar neyin nesidir, nereden çıkmaktadır? Tüm bunların arkasında ne var? Dahası; bu hikâyeler doğru mudur? Önceleri gizli olan, 1989’da ise Gorbaçov tarafından tarihsel araştırmaya açılan Sovyetler Birliği arşivlerinde hangi bilgiler vardır? Sovyetler Birliği üzerine efsaneler yazanlar, Stalin yönetiminde ölen milyonlar hakkında bu masalların, arşivler açıldığında kanıtlanacağını iddia ediyorlardı. Böyle mi oldu? Gerçekte ne kanıtlandı? Sovyetler Birliği arşiv araştırmalarının sonuçlarını inceleyen bu makalenin yazarı, Stalin yönetimindeki Sovyetler Birliği’nde gerçek mahkûm sayısı, hükümlülük süreleri, ölenlerin ve idama mahkûm olanların sayıları hakkında somut bilgiler verecek durumdadır. Gerçek, efsaneden oldukça farklıdır. Ben İsveç Komünist Partisi KPML(r) üyesiyim. Makale parti gazetesi Proletären’de 1998 yılında yayınlanmıştır. Hitler’den Hearst’e, Conquest’ten Soljenitsin’e Hitler ile Hearst, Conquest ve Soljenitsin arasında dolaysız bir bağ vardır. 1933’de Almanya’da, dünya tarihine on yıllar boyu damgasını vuracak bir politik değişim yaşanıyordu. 30 Ocak günü, Hitler başbakan oluyor, vahşi ve yasa tanımaz yeni bir hükümet biçimi ortaya çıkıyordu. Naziler, iktidarlarını sağlamlaştırmak için aynı yılın 5 Martında yeniden seçime gittiler, zafer kazanmak için ellerinde bulunan bütün propaganda imkânlarını kullandılar. Seçimlerden bir hafta önce, 27 Şubat’ta naziler parlamentoyu kundaklayıp bundan komünistleri sorumlu tuttular. Seçimde, naziler 17,3 milyon oy aldı ve 288 milletvekilliği kazandı, bu tüm oyların %48’i ediyordu (kasım 1932’de 11,7 milyon oy almış ve 196 milletvekili çıkarmışlardı). Komünist Parti yasaklandıktan sonra, Naziler sosyal-demokratları ve sendikal hareketi baskı altına aldılar, solcu erkek ve kadınlarla dolu ilk toplama kampları ortaya çıktı. Bu sırada, sağcıların da desteğiyle Hitler’in parlamento üzerinde ağırlığı artmaya devam etti. 24 Mart’ta Hitler parlamentoya, ülkeyi dört yıl boyunca parlamentoya danışmadan yönetmesi için kendisine mutlak iktidar verilmesini içeren bir yasa tasarısı sundu. Bu andan itibaren, Yahudiler’e karşı açık saldırılar başladı, komünistlerle solcu sosyal-demokratlardan sonra toplama kamplarına bunlar alındılar. Hitler mutlak iktidara sahip olmak için bir darbe yaptı, Almanya’nın silahlanmasına ve askeri gücüne sınırlama getiren 1918 anlaşmalarını reddetti. Almanya’nın yeniden silahlanması çok hızlı oldu. İşte Sovyetler Birliğinde ölen insanlar hakkında efsaneler bu uluslar arası politik ortamda ortaya çıktı. Alman Toprağı Ukrayna Alman hükümetinin başında Hitler’in yanında, Propaganda Bakanı Goebbels vardı, Alman halkının beynine nazi rüyasını yerleştirmeyle görevli adam. Bu, geniş bir yaşam alanına (lebensraum) sahip Büyük Almanya’da saf bir ırk rüyasıydı. Bu lebensraum’un, Almanya’nın doğusunda yer alan ve ülkenin kendisinden daha büyük olan bir parçası fethedilmeyi ve Alman ulusuyla birleşmeyi bekliyordu. 1925’te Mein Kampf’ta, Hitler Ukrayna’dan Almanya için vazgeçilmez bir bölge olarak bahsediyordu. Ukrayna ve Doğu Avrupa’nın diğer bölgeleri önce Almanya’nın olmalı, sonra da “uygun” hale getirilmeliydi. Nazi propagandasına göre, nazi kılıcı bu bölgeyi özgürleştirerek Alman ırkına boş alan sağlayacaktı. Alman teknolojisi ve endüstrisiyle, Ukrayna Almanya’yı besleyecek bir tarım bölgesine dönüştürülecekti. Fakat Almanlar önce Ukrayna’yı “aşağı yaratıklar”dan oluşan nüfusundan kurtarmalı, bunlar da nazi propagandasına göre, Alman evleri, fabrikaları ve tarlalarında – yani Alman ekonomisinin ihtiyaç duyduğu yerlerde- köle olarak çalıştırılmalıydılar. Ukrayna ve diğer Sovyetler Birliği topraklarının ilhakı, Sovyetler Birliğiyle savaşılmasını, bu savaş da önceden hazırlık yapılmasını gerektiriyordu. Bu amaçla, Goebbels yönetimindeki Nazi propaganda bakanlığı, Ukrayna’da Bolşevikler tarafından yapıldığı iddia edilen bir soykırım yaygarası başlattı; köylüleri sosyalizmi kabul etmeye zorlamak için Stalin tarafından yapay olarak korkunç bir kıtlık yaratıldığı iddia edildi. Nazi kampanyasının amacı, uluslar arası kamuoyunu Ukrayna’nın Alman orduları tarafından “kurtarılmasına” hazırlamaktı. Yoğun çabalara ve İngiliz basınında çok sayıda propaganda metni yayınlanmasına rağmen, Ukrayna’daki sözde ‘soykırım’ hakkında nazi yaygarası dünya ölçeğinde başarıya ulaşmadı. Hitler ve Goebbels’in, Sovyetler Birliği hakkında dedikodu ve iftiralarını yayabilmek için yardıma ihtiyaç duydukları açıktı. Bu yardımı ABD’de buldular. William Hearst, Hitler’in arkadaşı William Randolph Hearst Sovyetler Birliği’ne karşı psikolojik savaşta nazilere yardım eden bir mültimilyonerdir. Hearst çok büyük bir Amerikan basın patronuydu ve “sarı basın” denen şeyin, yani sansasyonel basının ‘babası’ olarak tanınıyordu. William Hearst kariyerine 1885 yılında baş redaktör olarak, bir maden endüstrisi milyoneri, senatör ve gazete sahibi olan babası George Hearst tarafından San Fransisco Daily Examiner gazetesinin başına getirilerek başladı. Bu, Hearst’ün basın imparatorluğunun da başlangıcı oldu, Kuzey Amerikalıların gündelik hayatı ve düşüncesinde devasa etkisi olan bir basın imparatorluğuydu bu. Babasının ölümünden sonra, kendisine miras kalan tüm maden endüstrisi hisselerini sattı ve basın dünyasına yatırım yapmaya başladı. İlk satın aldığı New York Mourning Journal oldu, bu eski gazeteyi Hearst tamamen değiştirerek bir bulvar gazetesi haline getirdi. Dedikoduları ne fiyattan olursa olsun satın alıyor, anlatacak vahşet ya da suç olmadığında da saygıdeğer muhabir ve fotoğrafçıları bir şeyler ‘düzenliyordu’. “Sarı basını” karakterize eden budur: yalanlar ve gerçek gibi servis edilmiş “düzmece” vahşet haberleri. Bu yalanlar Hearst’ü bir milyoner ve basın dünyasında çok önemli bir adam yaptı. 1935’te, dünyanın en zengin adamlarından biri haline gelmişti, mal varlığının iki yüz milyon doları bulduğu tahmin ediliyordu. Mourning Journal’ı aldıktan sonra, Hearst ABD’nin her yanında günlük ve haftalık gazeteler almaya ya da kurmaya koyuldu. 40’larda 25 günlük, 24 haftalık gazeteye, 12 radyo istasyonuna, 2 basın ajansına, filmlere reklâm sağlayan bir şirkete, Cosmopolitan sinema şirketine ve daha birçok şeye sahipti. 1948’de, ilk Amerikan televizyon kanallarından birini, Baltimore’dan yayın yapan BWAL tv’yi satın aldı. Hearst’ün gazeteleri günde 13 milyon satıyordu ve 40 milyon okuyucusu vardı. Amerikan yetişkin nüfusunun üçte birine yakını Hearst’ün bir gazetesini okuyordu. Dahası, dünyada milyonlarca insan basın ajansları, filmleri ve tercüme edilip çok miktarda basılan gazeteleri aracılığıyla Hearst’ten bilgi alıyordu. Bu sayılar Hearst’ün imparatorluğunun, uzun yıllar boyunca Amerikan politikasını, hatta dünya politikasını etkileme gücünün ne kadar büyük olduğunu gösteriyor. Örneğin, onun basını ABD’nin İkinci Dünya Savaşına Sovyetler Birliğinin yanında girmesine uzun süre karşı çıktı. Sonra da, 50’lerde McCarthyci antikomünist cadı avını destekledi. William Hearst’ün dünya görüşü aşırı muhafazakâr, milliyetçi ve antikomünistti. Politikası aşırı sağcıydı. 1934’te Almanya’ya gitti ve Hitler tarafından bir misafir ve arkadaş olarak karşılandı. Seyahatinden sonra, Hearst’ün gazeteleri daha da gericileştiler, sosyalizme, özellikle de Sovyetler Birliği ve Stalin’e karşı her gün daha fazla makale yayınlamaya başladılar. Hearst, Hitler’in sağ kolu Goering’in bir dizi makalesini yayınlayarak Nazi propagandasına doğrudan katılmayı da denedi. Bununla birlikte, çok sayıda okuyucunun protestosu sonucu bu makalelerin yayınını durdurmak ve piyasadan çekmek zorunda bıraktı. Amerikan basın tekeli Hearst Corporation’ın sahibi, 1930′larda “Amerika’nın 1 numaralı faşisti” olarak tanınan Willam Randolph Hearst (ortadaki), 1934 yılında Nazi Almanya’sına yaptığı ziyaret sırasında. Soldan sağa: Bay Rocker, Hearst’ün özel sekreteri; Nazi lideri Alfred Rosenberg; William Randolp Hearst; Dr. Karl Borner, Nazi Dış İşleri Bürosu Basın Bölümü şefi; Thilo von Trotha, Rosenberg’in yaveri. Bu geziden ABD’ye döndükten birkaç ay sonra Hearst “Ukrayna’da açlık” propaganda kampanyasını başlattı. Hitler’i ziyaret ettikten sonra, Hearst’ün sansasyonel basını Sovyetler Birliği’nde gerçekleşen korkunç olaylar hakkında “ifşaatlarla” dolmaya başladı: cinayetler, soykırım, kölelik, yöneticilerin sefahati ve halkın sefaleti, tüm bunlar büyük puntolarla manşetten veriliyordu. Malzeme de Nazi politik polisi Gestapo tarafından sağlanıyordu. Gazetelerin ilk sayfasında sık sık Sovyetler Birliği hakkında karikatürler ve sahte fotoğraflar yer alıyordu, elinde bir bıçak olan haydut Stalin karikatürü gibi. Bu makalelerin her gün ABD’de 40 milyon kişi, dünyada da daha milyonlarca kişi tarafından okunduğunu unutmayalım. "Ukrayna’da Kıtlık" Efsanesi Hearst’ün Sovyetler Birliğine karşı ilk basın kampanyalarından biri Ukrayna’da sözde açlıktan ölen milyonlarca insan hakkındaydı. Bu kampanya 18 Şubat 1935’te, Chicago American gazetesinin ‘Sovyetler Birliğinde 6 milyon insan açlıktan öldü’ manşetiyle başladı. Nazi Almanyası’nın sağladığı malzemeyle, basın baronu ve nazi sempatizanı William Hearst Bolşevikler tarafından yaratılan ve Ukrayna’da birkaç milyon kişinin ölümüne yol açan sözde soykırım hakkında hikâyeler üretmeye başladı. Gerçek ise oldukça farklıydı. Sovyetler Birliği’nde olan, 30’lu yılların başında, topraksız köylülerin zengin toprak sahibi kulaklara karşı ayaklandığı, kollektifleştirme ve kolhozların kurulması için savaştıkları benzeri görülmemiş bir sınıf savaşıydı. Doğrudan ya da dolaylı olarak 120 milyon kadar köylüyü etkileyen bu devasa sınıf savaşı elbette üretimde sorunlara ve bazı bölgelerde hasat eksikliğine yol açtı. Daha az beslenen insanlar zayıfladı ve bu da salgın hastalıkların yayılmasını kolaylaştırdı. Bu hastalıklar o sırada tüm dünyada yaygındı. 1918-1920 arasında, bir İspanyol gribi salgını ABD ve Avrupa’da 20 milyon insanın ölümüne neden olmuş, kimse bu ülkelerin hükümetlerini kendi yurttaşlarını öldürmekle suçlamamıştı. Böyle bir salgına karşı bu hükümetler hiçbir şey yapamazdı. Ancak İkinci Dünya Savaşı sırasında penisilinin bulunmasıyla böyle salgınların önüne geçilebildi. Bunun yaygınlaşması da 40’lı yılların sonunu buldu. Ukrayna’da milyonlarca insanın açlıktan öldüğünü, bunun da komünistler tarafından bile bile yaratıldığını anlatan Hearst basınının makaleleri, inandırıcı ve detaylı bilgiler içeriyor görünüyordu. Hearst basını, bu yalanları gerçek gibi göstermek için her türlü aracı kullandı, böylece kapitalist ülkelerin kamuoyunu etkilemeyi ve bir anda Sovyetler Birliği’ne yüz çevirmesini sağlamayı başardı. Sovyetler Birliği üzerine belli başlı efsanelerden birinin kökeni budur. Sözde kıtlık hakkında batı basınının ifşaatlarına karşı Sovyetler Birliğinin açıklamalarını ve Hearst basınının yalanlarının nasıl üretildiğini sergilemelerini kimse dinlemek istemedi ve bu durum 1934’ten 1987’ye kadar sürdü! 50 yıldan uzun süre, her yeni kuşak Sovyetler Birliği sosyalizmine olumsuz gözle bakmalarına neden olan bu iftiralarla beslendi. 1988 yılında Hearst’ün Medya İmparatorluğu William Hearst 1951 yılında Kaliforniya Beverley Hills’deki evinde öldü. Arkasında, halen gerici yazılarını dünyaya yayan bir medya imparatorluğu bıraktı. Bugün Hearst Corporation, yüzden fazla dergiye sahip ve on beş bin kişi çalıştıran dünyanın en büyük şirketlerinden biridir. Hearst imparatorluğu gazeteler, dergiler, kitaplar, radyolar, televizyon kanalları, kablolu yayınlar, basın ajansları ve internet yayınlarını içeriyor. Gerçeğin ortaya çıkması için 52 yıl gerekiyor Nazi dezenformasyon kampanyası İkinci Dünya savaşında Almanya’nın yenilgisiyle son bulmadı. Nazi yalanları CIA ve MI5 (İngiliz gizli servisi) tarafından devralındı ve Sovyetler Birliğine karşı soğuk savaş propagandasında önemli bir yer tuttu. İkinci Dünya Savaşından sonra McCarthyci antikomünist cadı avı, Ukrayna’da açlıktan ölen milyonlar masalını yaydı. 1953 yılında ABD’de bu konuyla ilgili bir kitap yayınlandı. Kitabın adı Kremlin’in Karanlık İşleri’ydi (Black Deeds of the Kremlin). Kitabın basımı, ABD’de bulunan, İkinci Dünya Savaşı sırasında nazilerle işbirliği yapmış Ukraynalı göçmenler tarafından finanse ediliyordu. Amerikan hükümeti bunları “demokrat” olarak tanıtıp siyasi sığınma hakkı tanımıştı. 80’li yıllarda Reagan başkan seçilip antikomünist seferine başladığında Ukrayna’da ölen milyonlar propagandası bir kez daha ortaya çıktı. 1984’te bir Harvard profesörü Rusya’da İnsanların Yaşamı (Human Life in Russia) adlı bir kitap yazdı ve 1934’te Hearst basını tarafından üretilen sahte bilgileri aynen tekrar etti. Böylece 1984’te, 30’lardan kalma nazi yalan ve çarpıtmaları yeniden ortaya çıktı, fakat bu sefer amerikan üniversitelerinin “saygınlığı” altında. Ancak bununla bitmedi. 1986’da aynı konuda Acı Hasat (Harvest of Sorrow) adlı, eski bir İngiliz gizli servisi üyesi, şimdiyse Kaliforniya’da Stamford Üniversitesi profesörü olan Robert Conquest tarafından yazılan bir kitap yayınlandı. Bu “iş” için Conquest Ukrayna Milliyetçi Ögütü’nden 80.000 dolar aldı. Aynı örgüt 1986’da çekilen Harvest of Despair (Umutsuz Hasat) filmini finanse etti, bu filmde Conquest’in yazdıklarından yararlanılmıştı. Bu sırada ABD basınında, Ukrayna kıtlığının kurbanlarının sayısı 15 milyona çıkmıştı! Hearst basınında yazılan ve kitaplarla filmlerde papağan gibi tekrar edilen Ukrayna’da açlıktan ölen milyonlarla ilgili sayılar tamamen çarpıtma ürünüdür. Kanadalı gazeteci Douglas Tottle bu çarpıtmaları 1987’de Toronto’da yayınlanan Fraud, Famine and Fascism – the Ukrainian genocide myth from Hitler to Harvard (Sahtekârlık, Kıtlık ve Faşizm – Hitler’den Harvard’a Ukrayna Soykırımı efsanesi) adlı kitabında ayrıntılı olarak gösterdi. Tottle, diğer aldatmacaların yanında, özellikle açlıktan ölen çocukların yer aldığı korkunç sahneleri gösteren fotoğrafların 1922 yılında yayınlandığını, bunların 1918-1921 İç Savaşı sırasında Sovyetler Birliği’ne sekiz yabancı gücün müdahalesi nedeniyle yaşanan kıtlık ve savaş koşulları nedeniyle milyonlarca insanın öldüğü dönemde çekildiğini kanıtladı. Douglas Tottle “1934 kıtlığı” üzerine Hearst basınında yer alan sahte röportajlar hakkında gerçekleri de ifşa etti. Bu sözde kıtlık bölgelerinden uzun süre röportaj ve fotoğraflar yollayan muhabirlerden biri olan Thomas Walker, Ukrayna’ya hayatında hiç ayak basmamış, Moskova’da da sadece beş gün kalmıştı. Bu olgu, Amerikan gazetesi The Nation’ın Moskova muhabiri Louis Fischer tarafından da ifşa edildi. Fischer, Hearst basınının gerçek Moskova muhabiri M. Parrott’un, 1933 yılında Sovyetler Birliği’nde mükemmel hasat miktarı ve Ukrayna’da ekonomik kalkınma hakkında asla yayınlanmayan röportajlar yolladığını ortaya çıkardı. Tottle ayrıca Ukrayna’da sözde kıtlık hakkında röportajlar yayınlayan gazeteci “Thomas Walker”ın, gerçekte Colorado devlet hapishanesinden kaçmış Robert Green adlı biri olduğunu da kanıtladı. Bu Walker, daha doğrusu Green, ABD’ye dönünce tutuklanmış ve mahkemede Ukrayna’ya asla gitmediğini itiraf etmişti. Fakat 30’lu yıllarda Stalin tarafından yaratıldığı iddia edilen bir kıtlık nedeniyle kurban olan milyonlarca Ukraynalı hakkında bu yalanlar ancak 1987’de açığa çıktı! Böylece Hearst, Naziler, ajan Conquest ve diğerleri milyonlarca insanı yalanlar ve sahte röportajlarla kandırmış oldular. Bugün dahi Hearst’ün ve Nazilerin hikâyeleri sağcı çevrelerden para alan yazarlar tarafından yazılan kitaplarda tekrar edilmekte. Hearst basını, ABD’nin çoğu eyaletindeki tekeli ve basın ajanslarının dünyadaki konumu sayesinde Gestapo’nun en büyük sözcüsüydü. Sermayenin yönettiği bir dünyada, Hearst Gestapo’nun yalanlarını onlarca gazete, radyo istasyonları, daha sonra da televizyon kanalları ve kablolu yayınlar tarafından dünyaya yayılan “gerçekler” haline getirmeyi başardı. Gestapo yok olsa da Sovyetler Birliği’ndeki sosyalizme karşı savaş propagandası CIA tarafından aynen devam ettirildi. Amerikan basınının antikomünist kampanyası şiddetinden hiçbir şey yitirmedi. Önce Gestapo, sonra CIA himayesinde işler aynen devam etti. Efsanenin başındaki adam Robert Conquest Burjuva basınında son derece sık alıntılanan bu adam, gerçek bir burjuva düzeni yardakçısıdır. Sözde kıtlıktan ölen milyonlarca insan hakkında en fazla yazı yazan iki kişiden biri olduğu için özel bir ilgiyi hak ediyor. Sovyetler Birliği hakkında İkinci Dünya savaşı sonrası yayılan temel efsane ve yalanların kökeninde o bulunur. Conquest önce The Great Terror (Büyük Terör) (1969), sonra da Acı Hasat (1986) adlı kitaplarıyla tanındı. Conquest Ukrayna kıtlığında, Gulag çalışma kamplarında ve 1936-38 büyük duruşmalarında milyonlarca insanın öldüğünü yazdı, bunun için de İkinci Dünya savaşı sırasında Nazilerle işbirliği yapan, ABD’ye göçmüş ve sağ partilerde yer bulan Ukraynalıları bilgi kaynağı olarak gösterdi. Conquest’in birçok kahramanı, 1942’de Ukraynalı Yahudiler’in katledilmesine katılmış ve yönetmiş eski savaş suçluları olarak tanınıyor. Bu kişilerden birisi olan Mykola Lebed, savaştan sonra savaş suçlusu olarak mahkûm olmuştu. Lebed Nazi işgali sırasında Lvov’da güvenlik şefiydi ve 1942’de korkunç Yahudi kırımını yönetiyordu. 1949’da, CIA Lebed’i aldı ve dezenformasyon ajanı olarak çalışacağı ABD’ye götürdü. Conquest’in kitapları korkunç ve ilkel bir antikomünist tarzda yazılmıştır. 1969 tarihli kitabında, 1932 ve 1933 yıllarında açlıktan ölenlerin 5-6 milyonu bulduğunu, bunların da yarısının Ukraynalı olduğunu anlatır. 1983’te Reagan’ın antikomünist seferi sırasında ise, kıtlığı 1937’ye kadar uzatmış ve kurbanların sayısını 14 milyona çıkarmıştır! Tam zamanında gelen bu açıklamalar ödülsüz kalmaz: 1986’da Reagan’ın seçim kampanyası sırasında Amerikan halkını bir Sovyet işgaline hazırlamak üzere bir broşür yazması için anlaşma yapar. Yazının başlığı şöyleydi: “Ruslar geldiğinde ne yapmalı – hayatta kalma kılavuzu”! Bir tarih profesörü için garip bir çalışma! Aslında, hayatını önce gizli servislerin ajanı olarak, sonra yazar ve Kaliforniya Stamford Üniversitesi profesörü olarak Sovyetler Birliği ve Stalin üzerine yalanlar ve çarpıtmalarla kazanan bir kişiden söz ettiğimize göre bunda garip olan hiçbir şey yok. Conquest’in geçmişi, 27 Ocak 1978 tarihli Guardian’da yer alan, İngiliz gizli servisinin dezenformasyon bölümünün, yani Enformasyon Araştırma Kurumu’nun (Information Research Department – IRD) eski bir üyesi olduğunun açıklandığı bir makalede anlatıldı. IRD, 1947’de kurulmuş (başlangıçta Komünist İzleme Bürosu olarak), başlıca görevi politikacılar, gazeteciler ve kamuoyunu etkileyebilecek diğer kişiler arasında söylentiler yayarak tüm dünyada komünizmin etkisiyle mücadele etmek olan bir kurumdu. IRD’nin faaliyetleri, hem İngiltere hem de dünya çapında oldukça yaygındı. Aşırı sağla ilişkilerinin ortaya çıkması nedeniyle 1977’de resmi olarak lağvedildiğinde, sadece Büyük Britanya’da yüzden fazla ünlü gazetecinin IRD’yle bağlantı halinde olduğu ve makaleleri için düzenli olarak malzeme aldığı ortaya çıktı. Bu, Financial Times, The Times, Economist, Daily Mail, Daily Mirror, The Express, The Guardian ve diğerleri gibi pek çok büyük İngiliz gazetesi için kuraldı. Guardian tarafından ortaya çıkarılan olgular gizli servislerin gazeteleri manipüle etme ve geniş bir kitleye ulaşma gücü hakkında bilgi veriyor. Robert Conquest 1956’ya kadar IRD için çalıştı. Onun “çalışmaları” Sovyetler Birliğinin sözde “kara kitabı”na katkıda bulundu: gerçek gibi sunulan ve kamuoyunu etkilemek için yayılan sahte hikâyeler. IRD’yi resmen terk ettikten sonra, IRD yardımıyla kitaplar yazmaya devam etti. 1937 yılında Sovyetler Birliği’nde yaşanan iktidar mücadelesi hakkında yavan bir eser olan Büyük Terör adlı kitabı, gerçekte gizli servisler için çalıştığı sırada yazdığı yazıların bir derlemesiydi. Kitap IRD’nin desteğiyle yazıldı ve yayınlandı. Yayının üçte biri, genellikle CIA kaynaklı kitapların yayın ve dağıtımını yapan Praeger Press tarafından dağıtıldı. Kitabın hedefi üniversitelileri, gazetecileri, radyo ve televizyonu etkileyip, yalanların halka yayılmasının sürekliliğini sağlamaktı. Conquest halen sağcı tarihçiler için Sovyetler Birliği tarihi üzerine en önemli kaynaklardan biri olmaya devam etmektedir. Aleksandr Soljenitsin Bu isim daima Sovyetler Birliğinde hayatını ya da özgürlüğünü kaybeden sözde milyonlarca insan üzerine kitaplar ve makalelerle bağlantılı oldu: Rus yazar Aleksandr Soljenitsin. Soljenitsin kapitalist dünyada 60’ların sonunda The Gulag Archipelago (Gulag Takımadaları) adlı kitabıyla ünlendi. Kendisi de 1946 yılında anti-Sovyet propaganda yaptığı için karşı-devrimci faaliyetten 8 yıl çalışma kampı cezası aldı. Soljenitsin’e göre, Sovyet hükümeti Hitler’le uzlaşma yolu bulsaydı İkinci Dünya Savaşında Nazi Almanyası’yla savaş önlenebilirdi. Sovyet hükümetini ve Stalin’i savaşın Sovyet halkına korkunç etkileri bakımından Hitler’den daha çok sorumlu olmakla suçladı. Nazilere duyduğu sempatiyi saklamadı. Bunun üzerine hain olarak mahkûm oldu. Soljenitsin’in kitapları Sovyetler Birliğinde ilk kez Nikita Kruşçev’in izni ve desteğiyle 1962’de yayınlanmaya başladı. İlk kitabı bir mahkûmun hayatını anlattığı Ivan Denisoviç’in yaşamından bir gün oldu. Kruşçev Stalin’in sosyalist mirasıyla savaşmak için Soljenitsin’in metinlerini kullandı. 1970’te Gulag Takımadaları kitabıyla Nobel edebiyat ödülünü aldı. Kitabı kapitalist ülkelerde bolca dağıtılmaya başladı ve yazarı emperyalizmin Sovyetler Birliği sosyalizmiyle savaşımında en etkili araçlarından biri haline geldi. Çalışma kampları üzerine yazıları Sovyetler Birliği’nde ölen milyonlar hakkında propagandaya eklendi ve kapitalist medyada gerçeğin yansısı gibi sunuldu. 1974’te, Soljenitsin Sovyet vatandaşlığından ayrıldı ve önce İsviçre’ye, ardından ABD’ye göçtü. Bu sırada, kapitalist basın tarafından en büyük özgürlük ve demokrasi savaşçısı kabul ediliyordu. Nazi sempatisi, sosyalizme karşı propaganda savaşını engellememesi için saklandı. ABD’de, Soljenitsin sık sık önemli konferanslara katıldı. Örneğin, 1975’te AFL-CIO sendikası kongresinin en önemli konuşmacısıydı. 15 Temmuz 1975’te, Amerikan Senatosuna dünyanın durumuyla ilgili bir sunum yapmaya bile çağırıldı! Konuşmaları büyük şiddet ve kışkırtma içeriyor, en gerici konumların propagandasını yapıyordu. Örneğin, ABD’nin Vietnam’a yeniden saldırması için ajitasyon yapmaktan çekinmemiştir. Dahası: Portekiz’de kırk yıllık faşizmin ardından ordunun solcu subayları 1974’te bir halkçı devrim sonucunda iktidarı aldığında Soljenitsin Portekiz’e Amerikan’ın askeri müdahalesi için yaygaraya başladı, ona göre ABD müdahale etmezse bu ülke Varşova Paktı’na katılacaktı! Soljenitsin Potekiz’in Afrika kolonilerinin bağımsızlıklarının tanınmasına da hep karşı çıktı. Açık ki Soljenitsin’in konuşmalarının temeli sosyalizme karşı sonu gelmez kirli savaştan ibarettir – iddiaları Sovyetler Birliği’nde idam edilen milyonlardan Kuzey Vietnam’da tutsak edilen ve köleleştirilen on binlerce Amerikalı hakkında masallara kadar varıyordu! Kuzey Vietnam’da Amerikalıların zorunlu çalışmaya tabi tutulduğu hakkında Soljenitsin’in fikirleri Rambo filmlerine ilham kaynağı oldu. ABD ile Sovyetler Birliği arasında barış lehinde yazmaya cesaret eden Amerikalı gazeteciler Soljenitsin tarafından potansiyel hain olarak ilan edildi. “Tank ve uçak bakımından ABD’den beş ya da yedi kat üstün” olduğunu iddia ettiği Sovyetler Birliği’yle baş edebilmek için silahlanmanın hızlandırılması propagandası yaptı. Hatta Sovyetler Birliği’nin elinde ABD’dekinin iki, üç hatta beş katı kadar atom bombası olduğunu savunuyordu. Soljenitsin’in Sovyetler Birliği hakkında sözleri aşırı sağın görüşlerini temsil ediyordu. Fakat faşizme desteğinde daha da ileri gitti.
Posted on: Sun, 08 Sep 2013 11:26:27 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015