UTANIN BE, UTANIN!.. İnsanlık tarihi, akıl ile inancın, - TopicsExpress



          

UTANIN BE, UTANIN!.. İnsanlık tarihi, akıl ile inancın, karanlıkla aydınlığın mücadelesinin tarihidir. Rönesans ve reformlarla gelen aydınlanma hareketi ile Hıristiyan şeriatçılığı, Ortaçağ’da son buldu. Yerini bilim, akıl aldı. İnsanlar, inançlarında özgür oldular. Kimse kimsenin dini ile imanı ile uğraşmadı. İnançlar vicdanlara yerleşti. Kimse din sömürücülüğü yapmadı. Dinden çıkar sağlamadı… Değiştirilemez, eleştirilemez denilen din yasaları kaldırıldı ve din toplumundan “laik, demokratik düzen”e geçildi. Böylece toplumların özgürlük, insan hakları sınırları da genişledi. Kadınlar yeni haklar elde ettiler. Ortaçağ karanlığını besleyen “feodal düzen bataklığı”, 1789 Fransız ihtilali ile kurutulmuştu. Türkiye’de ise aydınlanma dönemi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’le başladı. 1923 Devrimi ile çağ dışı eğitim ve toplum ilişkileri tasfiye edildi. Hilafet, saltanat kaldırıldı. Medeni Kanun, aile içerisinde kadına önemli haklar getirdi. Miras hukukunda önemli değişiklikler oldu. Kadın – erkek eşitliği sağlandı. Hepsinden önemlisi Tevhid-i Tedrisat, yani bugünkü adı ile Öğretim Birliği yasası ile eğitime çağdaşlık kazandırıldı. Eğitim – öğretim iki başlı olmaktan kurtuldu. Medreseler, tekkeler, zaviyeler, mahalle mektepleri kapatıldı. Daha sonra da dinle devlet işleri birbirinden ayrılarak laik düzene geçildi. (Günümüzde ise bu ilkel kurumlar AKP tarafından yeniden açılmaya çalışılıyor. Bakalım muhalefet türbana verdiği desteği tekkelerin, zaviyelerin açılması için de verecek mi?) Devam edelim: Ne var ki Kemalist yönetim tüm olumlu çalışmalarına ve uygarlaşma çabalarına karşın, toprak reformunu gerçekleştirerek ağalığın, tarikatçılığın temelini oluşturan feodal kalıntıları tasfiye edemedi. Atatürk’ün ölümünden sonra bu Cumhuriyet, demokrasi, uygarlık düşmanı güçler Kemalist düzene başkaldırdılar. İnönü’nün reformcu, ılımlı kişiliğinden de yararlanarak 1923 Devriminin getirdiği tüm ilerici atılımlara, değişimlere savaş açtılar. Köy çocuklarının bilinçlenmesini önlemek için işe Köy Enstitülerini kapatmakla başladılar. Hasan Âli Yücel’lerin, Hakkı Tonguç’ların görevlerine son verdiler. Ve ilkokullara program dışı din dersleri koydular. Demokrat Parti (DP) 1950 yılında iktidara geçince, program dışı din derslerini program içine aldı. Arkasından da Milli Eğitim Bakanlığının 13 Ekim 1951 tarihli ve 601 sayılı kararı ile yedi adet imam hatip okulu açtı. Bu sayı 1960 yılında 35, 1971’de 39, 1973’te 71, 1980’de 249’a yükseldi. Gidiş o gidiş… 2002 yılında AKP’nin iktidara gelmesiyle karşı devrim, arkasına ABD emperyalizmini de alarak Türkiye Cumhuriyetine savaş açtı. Planlı programlı çalışma, tertip ve ayak oyunları ile 1923 Devriminin temellerini oymaya başladı. Toplumun sabrını, direncini, tepkisini sınaya sınaya, deneye deneye, yoklaya yoklaya yol aldı. Önce Cumhuriyete, Atatürk’e, devrim yasalarına kıyısından, kenarından dokunarak, teğet geçerek sataştı. Eleştirilerini, yapmak istediği değişiklikleri usul usul, yumuşak bir sertlik içerisinde ortaya koydu. Bir adım attı, tepki alınca iki adım geriye kaçtı. Karşısında Kemalist, cumhuriyetçi, laik ve demokratik düzenden yana olan zinde güçler duruyordu henüz. Hepsinden önemlisi şeriata geçit vermeyen bir Türk ordusu vardı. ABD desteğinde zaman zaman faşist darbeler yapsa da komutanların çoğunluğu Atatürk’ün “İstiklal-i Tam”, tam bağımsızlıkçı görüşünü benimsemişti ve dinci kalkışmaların önünde bir set gibi yükseliyordu… Egemen güçler ve ABD bunun bilincindeydi. Onun için ordunun Atatürkçü yapısı parçalanmalı, ordu güçsüz düşürülmeliydi… Tertiplerle, 25 kuruşluk CD’lerle, darbe masalları ile işe koyuldular. Komutanlar tutuklandı. Ordunun “Kozmik Odası”na, namahremine girdiler. Ama komutanlar sessizdi. Tam 10 yıl, Cumhuriyet gazetesinde, başka yayın organlarında yurtsever yazarlarla sesimiz çıktığı kadar “Siyasal İslam’ın Ayak sesleri bu… Kuzuların sessizliği devam ediyor… Uyanın.” diye bağırdık. Hitler döneminde yapılan tutuklamalar karşısındaki aydın vurdumduymazlığından söz ettik. “Susma, sustukça sıra sana gelecek” dedik. “Isıtılan Kurbağa” öykülerini anlattık. Ne bir ses ne bir nefes… Ölü Deniz gibiydik. Dalgasız… Durgun… Sonunda sarı öküzü kaptırdık… İhanet çetesi gemi azıya almış, pervasızca yol alıyordu… Nasrettin Hocanın dediği gibi, ama “Tek suçlu hırsız mıydı? Kapısını, penceresini kapamayan, gerekli önlemleri almayan, uydurma anahtarlar takan ev sahibinin hiç mi suçu yoktu?” Yani, gencecik teğmenlerin telefonuna “Sehven numaralar” yüklenirken, subayını koruyamayan, “Adalet gereğini yapar” diye sessizce bekleyen komutanların hiç mi suçu yoktu? “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diye olayları seyreden sendikaların, derneklerin, yalaka medyanın, aydınların hiç mi suçu yoktu? “Seçimlerde “AKP’nin mağdur rolü oynamasına fırsat vermeyelim” diye diye, Türkiye’yi mağdur eden muhalefetin hiç mi suçu yoktu? Açık yüreklilikle soralım şimdi: 11 yıl boyunca ne yaptılar? Hangi cumhuriyet değerine, hangi Atatürk devrimine sahip çıktılar? 40 bin kişinin katili APO’nun şu ülkede en saygın kişi olmasını önleyebildiler mi? Milyonların oyu ile seçilen Milletvekillerini hapislerden kurtarabildiler mi? Çocuk gelinlerin çoğalmasını; tacizleri, tecavüzleri, okulların imam hatiplere dönüşmesini engelleyebildiler mi? Yoksa 4+4+4 eğitim sistemini okullara mı sokmadılar? Demokrasiyi, hukuku, hukuk devletini, laik sistemi, kadın haklarını, özel yaşantıyı, gözlerinin önünde paspas gibi çiğnediler. Kız – erkek otobüslerini, yemekhanelerini ayırdılar, Türkiye’yi “HAREMLİK-SELAMLIK” yaptılar… Gıkları çıkmadı. Şimdi de kalkmış, “Türban kozunu ellerinden aldık” diye, büyük bir iş yapmış gibi şişiniyorlar… 90 yıllık TBMM’ne türbanı sokmakla, kadınları örtülere sarmakla, laiklik yasasını delmekle övünüyorlar. “Seçimlerde “AKP’nin mağdur rolü oynamasına fırsat vermedik” diye kendilerini yerlere, göklere sığdıramıyorlar… Söyler misiniz? Çarşaflara, türbanlara sarılan kadınların uygarlıkla, özgürlükle, Atatürk’le ne ilgisi var? Bu ödünleri vereceğinize adam gibi mücadele yolunu seçip, Türkiye Cumhuriyetini korusaydınız ya… KEMALİST TÜRKİYE’Yİ BİR BEBEK KATİLİ İLE BİR İMAMA, BİR HOCAYA TESLİM ETTİNİZ… Ne Atatürk kaldı, ne cumhuriyet, ne laiklik, ne bayrak, ne ANT… Eserinizle övünebilirsiniz. Ama şunu da iyi bilin, Atatürk gençliği halkla birlikte Haziran direnişinden yola çıktı… Geliyor… Adım adım yaklaşıyor… Farkında değil misiniz? Ali Eralp
Posted on: Wed, 13 Nov 2013 04:05:37 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015