VATİKAN VE TAPINAK ŞÖVALYELERİ 13 Kasım 2000’de - TopicsExpress



          

VATİKAN VE TAPINAK ŞÖVALYELERİ 13 Kasım 2000’de Papa 2. Jean Paul, Ermenistan Kilisesinin başı 2. Karakin’le Vatikan’da bir söyleşi yaptı. Bu görüşmeden sonra Papa’nın yaptığı açıklama Türkiye’yi ve Türkleri hedef alan en ağır hakaretleri içeriyordu. Ve Vatikan’ın Türkiye’yi nasıl gördüğünü apaçık ortaya koyuyordu. Papa yanına 2. Karakin’i alıp yaptığı açıklamada 20. Yüzyılda yapılmış olan tüm soykırımların sorumlusu olarak Türkiye’yi göstermiş ve lanetlemişti. (40) Dogmatik adıyla bilinen Infallibilite Yasasına göre, hiçbir Papa yanılmaz ve başkaları tarafından yanıltılamaz. Bu beyanı ile Papa, faşizmi aklama çabasına girmiş ve Katolik Hitler’in, milyonlarca insanı bizi örnek alarak öldürdüğünü iddia etmiştir. Papa’yı Ermeni Kilisesinin 1700. kuruluş yıldönümüne davet eden 2. Karakin, tüm Hıristiyan temsilcilerin katılımıyla ve bir yıl süreyle Türkleri lanetleyeceklerini belirterek, “İbrahimi dinler projesi çok tuttu. Gelişmelerden çok memnunuz” demiştir. (40-42) Opus Dei (Tanrının İşleri) adlı gizli örgüt 2 Ekim 1928’de Madrid’de kurulmuştu. Amaç, din adamlarını değil ama en az onlar kadar Katolikliğe sadık laik iş ve meslek sahiplerini bir araya getirerek Papaya Vatikan dışında destek olacak varlıklı ve iyi eğitim görmüş, elit bir kadro oluşturmaktı. Bunun için iki anahtar kavram seçilmişti: Diyalog ve hoşgörü. Günümüzde yaklaşık 80 ülkede 75.000 üyesi olduğu tahmin edilmekte. Hedefleri, laiklik maskesi altında Katolikliği tek egemen din konumuna getirmek. (73) Katolikler dahil tüm Hıristiyanlar için bir “İzm” olarak ekümenik hareket, ilkin Hıristiyanların kendi içindeki bütünleşmeyi bu Üst Kavramın çatısı altında yapmayı öngörmektedir. Fener Patrikhanesi bu ideolojinin Ortodoks temsilcisidir. Çağımızdaki Ekümenizm hareketinin yönlendiricilerine göre Yahudiler ve Müslümanlar doğru yolda yanlış adım atan iman sahipleridir. Bunları Ekümeneye (uygarlığa) kazanabilmek için Hıristiyanlaştırmak ilk hedeftir. Gümrük Birliği içine alınarak ehlileştirilmiş olan Türk halkı Ekümenizmin çeşitli kılıflar ve maskelerle ortaya çıkacak olan formlarından etkilenmeye adaydırlar. Yasaya aykırı olarak açılan ev kiliseleri, 12.000 kadar Türk’ü çeşitli kiliselere katmıştır. (78) Celal Bayar eski dostu Roncalli (İstanbul’da görev yapmıştı.) Papa seçilince, Vatikan’a giderek onu bizzat makamında kutlayan ilk ve tek Türk ve Müslüman Devlet Başkanı oldu. O güne kadar hiçbir Müslüman Devlet Başkanı Papanın ayağına gitmemişti. Ayrıca Vatikan’ın Türkiye’de büyükelçilik açmasına izin verdi. Papa da 60 Darbesinde devreye girerek Bayar’ı idamdan kurtardı. (83) Rodos, Malta ve Kudüs St. Jean Şövalyeleri Askeri ve Egemen Tarikatı, halen dünyada kabul edilen ve Malta Devleti nezdinde bir büyükelçi tarafından temsil edilen tek tarikat devletidir. Kendi bayrağı, pulu, pasaportu, imtiyazları ve özel vergi sistemine sahip olan “Egemen Bir Devlet”. Merkezi Roma’dadır ama karargahları Malta’dadır. (Kızılhaç teşkilatının kontrollerinde olduğu tahmin ediliyor.) (100) Paleolog hanedanı 1453’ten sonra Çar’lara sığınıyor ve Prenses Zoe-Sophia, Çar 3. İvan‘la evlendiriliyor. Böylece Çarlar hem tüm Ortodoks dünyasının ruhani liderliğini hem de Bizans’ın yasal savunuculuğunu üstlenmiş oluyorlar. 11 Şubat 1869’da Prens Lascaris Paleolog, Bizans tahtının yasal mirasçısı olduğuna dair, Papa 9. Pius’tan yetki belgesi almıştı. Karar 27 Mart 1869’da İngiliz Asalet Siciline ve Roma hükümdarlarının Altın Siciline işlendi. Günümüzde Bizans tahtının yasal varisi olduğunu iddia eden ve bu iddiası Amerika, Fransa, İngiltere ve Rusya mahkemeleri tarafından kabul edilmiş bir İmparator var. (Henri Paleolog) Bunlar İstanbul ve Bizans’ı istiyor ve Türkiye aleyhine Patrikhane ile birlikte çalışıyor. (106) Vatikan ile İsrail arasında 30 Aralık 1993 tarihinde bir anlaşma imzalandı. Vatikan bu anlaşma ile (aslında bir pakt) İsrail devletini diplomatik düzeyde tanıdı. Yani devleti tanıdı fakat İsrail’in ilahiyatını tanımadı. Vatikan Kudüs’te elçilik açmayarak, Kudüs’ün İsrail tarafından başkent olarak ilan edilmiş olmasını kabul etmemiş oldu. İsrail’de Vatikan’da kendilerinin yeryüzünde Tanrı Düzenini temsil ettiklerini ileri sürerler. Buna göre yeryüzünde yaşayan tüm haklara ve topluluklara Tanrının Düzenini tanıtmayı kendilerine görev saymışlardır. (117) Papa 2. Jean Paul, 1998 yılında yirmi yeni Kardinal atadı. Bu atamada, Yaklaşık 100 yıldır kullanılmayan bir Papalık Hakkını kullanarak, iki de Gizli Kardinal (in pectore: kilisenin bağrına bastığı gizli evladı) atadı. Yıllardır Vatikan’ın hizmetinde çalışan fakat kendi ülkesinde kimliğini gizleyen başka bir dine mensup iki kişi şu anda Kardinal yapılmış bulunuyor. Bunlardan birinin Çin’deki bir din adamı olduğu tahmin ediliyor. Diğeri de acaba, Ortadoğu’dan bir Müslüman lider, kral veya din adamı mıdır? Soğuk savaş yıllarında CIA adına çalıştığı bilinen Papanın Vatikan’daki mafyası Opus Dei’nin Ortadoğu’da hangi liderlerle kol kola ve sermayesiyle iç içe olduğu biliniyor. (121) 11 Mart 1999’da İran Cumhurbaşkanı Hatemi, resmi İtalya ziyaretinde Vatikan’da Papa ile görüştü. Papaların iki şapkası vardır. İlkin Katolik aleminin en üst ruhani önderidirler. İkinci olarak Vatikan Devletinin başı olarak seküler (dünyevi) gücü temsil ederler. Hatemi de gerçekte sadece devlet başkanıdır, ruhani önder değildir. Vatikan ve İran ilişkileri 1993’ten itibaren ivme kazandı. Vatikan aynı yıl İsrail’i tanıdı ve akabinde Yaser Arafat’ı Vatikan’da ağırladı. Aynı yıl dinler arası diyalogu devreye sokan Papa, ABD tarafından terörist ilan edilmiş ne kadar Müslüman lider varsa, hepsiyle Diyalog kurmaya gayret gösterdi. Sudan, İran ve Libya ile birlikte hareket eden Papa, dünya nüfusunu planlamak ve kürtajı yasallaştırmak amacıyla 1994’te Mısır’da yapılan Dünya Doğum Kontrolü Konferansını sabote etmeyi başardı. (124) “Aziz Peder. Hıristiyanlığa çok yakınım. Sizin şahsınıza ve dininize duyduğum saygı benim savaşımın ve düşüncelerimin merkezindedir.“ Bu satırlar Abdullah Öcalan’ın Papa 2. Jean Paul’e yazdığı mektupta yer almaktadır. İlk Hoşgörü ve Diyalog Konferansı sembolik önemi dikkate alınarak 1993 yılında İstanbul’da yapıldı ve ünlü Boğaziçi Deklarasyonu yayınlandı. Katolik ve Ortodoks kiliselerinin bir araya gelmesini sağlayan şahıs olan, Suriye Ortodoks Kilisesinin başı Mar Athanasius namlı bir Türk düşmanıydı. 1989 ve 1991 yıllarında Türkiye’yi, Kürtler ve Süryanileri yok etmeye çalışmak suçlamasıyla, AB’ye şikayet etmişti. Apo mektubunda ayrıca; “Ben Kürdistan topraklarında yaşayan Hıristiyan azınlıkları da Türk vahşetinden korumak için savaşıyorum. Beni bu savaşta yalnız bırakmayacağınıza eminim” demişti. PKK ve ayrılıkçı Kürt hareketinin arkasındaki destekçilerin başında Kiliseler vardır. (130) Dış güçler kendi uydurdukları Kürt sorununa meşruiyet kazandırmak için PKK’yı ortaya sürmüşlerdir. Amaçları PKK’ya değil, Kürt sorununa meşruiyet kazandırmaktır. AB ve onun lideri Almanya Türkiye’de bir Kürt sorunu yarattılar. Türkiye’de Almanya’nın yarattığı gibi bir Kürt sorunu yoktur. Türkiye’de PKK’nın kendisi bir dış destekli sorundur. Şimdi AB, bu sorunu artık bir Türk sorunu diye değil doğrudan doğruya bir Avrupa sorunu haline getirmeye çalışıyor. Sonuçta Türkiye’den Kürtleri bir azınlık olarak tanınması istenecek. (132) Türkiye’de bir partinin devletçilik anlayışına kızanlar Devlete ve Cumhuriyete karşı çıkıyorlar. Bundan da en çok Türkiye’nin düşmanları hoşnut olmaktadır. Dünyada dinsiz demokrasi yoktur. Demokrasi bir inanç ve tercih meselesidir. Ve dinsel inanç olmadan siyasal inanç ve tercihin olmadığı görülmüştür. Batıda demokrasi milli din göz önünde bulundurularak yerleştirilmiştir. Bu sistemin adı da “Dünyevilik”tir (seküler), laiklik değildir. Türkiye’de hedef demokrasi ise, bunun ön şartı laisizmden uzaklaşıp, milli dini dikkate alan, kopya olmayan, Türkiye’nin şartlarına uygun bir dünyevileşme hareketini hayata geçirmeye çalışmaktır. (136) Herkes şunu bilmelidir ki, Apo idam edilmezse en geç beş yıl içinde AB, Vatikan ve yandaşları onu hapisten çıkartırlar. Sonra da bir siyasi partinin başına geçirirler. (138) Ekümenizm; Katolik, Ortodoks ve Protestan kiliselerinin, İslam Aleminin karşısına birleşmiş tek bir güç olarak çıkma projesidir. Bu konuda Türk Dışişleri Bakanlığının hiçbir ön çalışması yoktur, fakat TSK için hazırlanmış üç çalışma mevcuttur. (140) 1054 yılında Konstantinopel ve Roma Kiliseleri birbirlerinden koptular ve karşılıklı Aforoz suçlamaları ile yollarını ayırdılar. Papalık 1204 yılındaki 4. Haçlı Seferi sırasında, Konstantinopel’i zapt etti. 1282 yılına kadar süren Latin egemenliği, 8. Paleolog ile tekrar Bizans’a geçti. Bizans bu tarihten sonra 150 yıl süreyle Akdeniz ve Avrupa’nın en büyük gücü haline geldi. (143) Hitler dönemindeki diktatoryal yapıda Alman Hıristiyanlığı diye bir olay çıkartılıyor. Türkiye’de de Türk Müslümanlığı diye bir şey ortaya çıkıyor. Bunun da içinde birtakım hurafeler var. Yani bir türlü İslam dinini yaşama şansı ne hikmetse bu memlekette insanlara verilmiyor. Kuran dili bütün Müslümanları birbirine bağlayan ortak bir dil. İslam dini de tek. Hıristiyanlık ta böyle bir olgu yok. Müslümanlar 1400 yıldır bu avantajı neden kullanamıyorlar? Galiba bunda siyaset üretememe eksikliği var. Doğru zamanda doğru siyaset üretememek var. (164) Anglikan Kilisesinin 1867’den bu yana her on yılda bir yapılan ve on yıllık dönemle ilgili yapılacak etkinliklerin tartışıldığı, Lambert Konferansı isminde bir toplantıları var. 18 Temmuz 1998’de bunların 14. yapıldı. Konferansa Episkopal ve Prebiteryan isimli Amerikan kiliseleri de katıldı. Lozan Antlaşması Amerikan Senatosuna geldiğinde, bu kiliseler “Türkler, Ermenilere katliam yapıyor” diyerek, antlaşmanın onaylanmasını engellemişlerdi. Amerika, Lozan Antlaşmasını kabul etmediği için, bağımsızlığımız, Amerika ile ikili antlaşmalar çerçevesinde yürümektedir. Lambert Konferansında, Afrika’da etkili olan misyonerlik faaliyetlerinin Türkiye ve Türk Cumhuriyetlerinde de uygulanmasına karar verildi. Bu karardan sonra, İstanbul’da boş duran iki Anglikan Kilisesine, hafta sonlarında İngiliz turistler gelmeye başladı. Bu insanların hafta sonları İstanbul’a gelmesini organize edem bir güç var, Avrupa’da. Alınan ikinci karar, diyalog kararıdır. Daha önemlisi diyalogu sağlayacak kişilerin Anglikan yapılmış Türklerden seçilmesidir. Hedef kitle, büyük şehirlerin kozmopolit gençliğidir. Hıristiyan aleminde iki tane önemli kilise kavramı var. Bir tanesi bildiğimiz kiliseler, ikincisi “Invisible Churc” denilen, göze gözükmeyen kilisedir. Bunlar; “Şahısların Müslümanlıktan Hıristiyanlığa geçmeleri gerekmez. Ama bizim istediğimiz gibi düşünsünler. Yani Müslüman, Müslüman gibi düşünmesin. Hıristiyan gibi düşünsün. Müslüman gibi yaşadığına inansın” diyorlar. (168( Siyasal İslam tezini işleyen çoğu istihbaratçı bilim adamı, 1970’li yıllarda İslamiyet’i önce Fundamentalizmle sonra da ustaca bir manipülasyonla, terörizmle özleştirdiler. /175) Bugünkü haliyle İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi ve ilgili uluslar arası senetler, sadece Batı Hıristiyan Kulübüne hizmet eden Seküler belgelerdir. Vatikan’a misyonerlik alanlarını genişletme ve meşrulaştırma hak ve olanaklarını sağlarken, aynı zamanda da dünyada din ve vicdan özgürlüklerini kendi tekeline alabilme şansını vermektedir. Bugünkü haliyle İHEB, Katolik Hıristiyan aleminin Kurtuluş ekonomisine uygundur ama Hıristiyan olmayanların varlıklarını tehdit eder mahiyettedir. (180) Lorenza Valla 15. Yüzyılda yaşamış en önemli din bilginlerinden biridir. 1440 yılında, Hıristiyan alemini alt üst edecek bir keşfini cesaretle açıkladı. Fetihten 13 yıl önce, Bizans’ın Papanın egemenliğini kabul edişinden bir yıl sonra, Konstantin’in Vasiyeti Üzerine Tezler adlı kitabını yayınladı: Papazların yüz yıllardır en kutsal belge olarak sundukları Konstantin’in Vasiyeti adlı belge gerçekte sahteydi ve bizzat bir Papa tarafından yazılmıştı. (Bizans İmparatoru, Türklere karşı Papa’dan yardım istemiş, Papa 4. Eugenius da, İmparator ve Patriğe Papalığın otoritesini zorla kabul ettirmişti. Bunun üzerinde halk İstanbul’da ayaklanmış ve “İstanbul’da Latin mitresi görmektense, Müslüman Türk türbanı görmeyi tercih ederiz” sloganı ortaya çıkmıştı.) bu durumda Papa 4. Eugenius sahte bir belge ile tüm Hıristiyanlık üzerinde hak talep etmiş oluyordu. Valla’nın keşfiyle birlikte Avrupa’da Papadan bağımsız Milli Kiliseler kurma fikri gelişmeye başladı. İngiltere’de 8 Henry (Televizyonlarda yayınlanan Tudors adlı bir dizide o dönem anlatılıyor.) Avrupa’daki ilk milli kilise olan Anglikan Kilisesini kurdu. Valla’nın keşfinin en yakıcı etkisi Bizans’ta oldu. Papalık bu skandaldan sonra, Bizans’la yaptığı antlaşmaya sadık kalmaktansa, Bizans’ın Türklerin eline geçmesinin kendisi için daha hayırlı olacağı sonucuna vardı. Bizans’a yardım etmediği gibi, el altından Türklere teknoloji transferi yaparak, Macar ustaların tarihin tanıdığı en büyük topların dökümünü sağladılar. İtalyan mimarlar Rumelihisarı’nı inşa ettiler. Lorenza Valla, İstanbul’un fethinden dört yıl sonra, 50 yaşında beklenmedik bir şekilde öldü. Katolik Kilisesi, 1592 yılında bu belgenin Kilise Belgelerinden çıkartılmasını kabul ederek Valla’nın iddiasını onayladı. Böylece 600 yıl sonra İstanbul üzerindeki dinsel ve teritoryal tüm haklarından vazgeçmiş oldu. (193-195) Ermeni sorunuyla ilgili birinci husus, “bu olayı tarihçilere bırakma” anlayışıyla yan gelip yatıldığıdır. Bu olay siyasi, diplomatik ve hukuki bir olaydır. Batı bize soykırımın “Türk ordusu tarafından yapıldığını” kabul ettirme peşindedir. Üçüncü husus ise, uluslar arası mahkemelerin bizi haklı göreceği hayalidir. Bu olayın özü itibariyle siyasi olduğunu unutmamamız gerekiyor. Biz siyasi bir mücadele yapmak zorundayız. Burada tarihçi ve hukukçularımıza çok önemli görevler düşüyor. (202) 5.8.2010 Aytunç Altındal
Posted on: Sat, 23 Nov 2013 18:16:27 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015