KÖŞE YAZISI MİLLET HADDİNİ BİLDİRDİ! Tek parti - TopicsExpress



          

KÖŞE YAZISI MİLLET HADDİNİ BİLDİRDİ! Tek parti döneminde cumhuriyet kadrolarının hedefi,Türk milletinin medeniyet tarihi boyunca getirdiği değerleri ve kazanımları yok sayarak,Osmanlı bakiyesi manevi mirasımızın enkazı üzerine ulus devlet inşa etmekti.Halka tepeden bakan bu vesayetçi zihniyet,1950’li yıllardan sonra milli irade ile sittin sene iktidar olamayacağını anlayınca toplum mühendisliğine soyundu.Amaçları,insanları tek merkezden yöneterek statikoyu sürdürüp,seçkin elitlerin millet üzerindeki egemenliğini devam ettirmekti.Bu amaçla,anayasal kurumlarda kadrolaşarak,demokratik hak ve hürriyetleri görmezden gelip,irtica geliyor, üniter devlet tehlikede manipülasyonlarıyla,Milli Güvenlik Kurullarında aba altından sopa göstererek; siyaseti,hukuku ve bürokrasiyi kontrol altında tuttular ve böylece darbe anayasalarının devamını sağladılar.Ancak,bu derin zihniyet 28 Şubatta zirve yaparken kendi eliyle kendi ipini çekeceğinin farkında olamadı.Nitekim millet uyanmıştı..Daha, 60 ve 80 darbelerinin izleri silinmeden Türkiye postmodern darbe 28 Şubat’la tanıştı.1997’nin 28 Şubat MGK kararları milli iradeye karşı askeri bir manifestoydu. Milletin iradesini yok sayan bu illegal asker-bürokrat yapılanmanın,10 yıl sonra temsil gücü çok yükselmiş olan Türkiye Cumhuriyeti hükümetine 27 Nisan gecesi e-muhtıra çekmesi bardağı taşıran son damla oldu.Netekim ,millete yapılan bu müdahaleye 28 Nisan 2007’de milletin temsilcileri tarafından en sert biçimde cevap verildi.28 Nisan milattı.Artık söz milletin,irade milletindi..Aziz millet,aklıyla ve hafızasıyla daha fazla alay edilmesine izin vermeyecekti.Milleti formatlama,hizaya getirme manevralarının bundan böyle nasıl karşılık göreceği anlaşılmıştı.Nitekim hukuki süreç başlatıldı,darbe heveslisi çeteler bir bir adalet karşısına çıkarıldılar,hak edenler gerekli cezalara çarptırıldı.Olması gereken de buydu.Hemen şunu belirtelim:Her kurumda görev ve yetkilerini kötüye kullananlar olabilir.Liyakatli ve adaletli subayları bundan tenzih ediyorum.Amaa,peygamber Ocağı denilen bu kurum “kol kırılır yen içinde kalır”anlayışı ile bu gayri meşru oluşumu korumaya çalışırsa,kurum kendine olan güvenini kaybeder..Bu süreç mercek altına alındığında görüldü ki, Ergenekoncuların ortak paydalarından biri de başörtüsü düşmanlığıdır.En bariz örnek,MHP Lideri Devlet Bahçelinin bizzat davet edip rozet takarak partisine üye yaptığı eski milletvekili adayı Balyoz Sanığı Emekli Korgeneral Engin Alanın başörtüsü karşıtı belgeleri, irticai faaliyet adı altında dindar insanları fişlettiği ortaya çıktı.Bu çeteler,hem başörtüsü düşmanlığı yaptılar hem de başörtüsünü istismar ettiler. Ergenekon soruşturması kapsamında Oda TV’den ele geçirildiği belirtilen bir belgede de Balyoz davası protestolarında yapılması gerekenlere ilişkin notlar ele geçirilmişti. Balyoz sanığı birçok amiralin avukatlığını yürüten Avukat Şule Erolun komutanlarla yaptığı toplantı sonucu hazırladığı belirtilen plan, Sn Komutanım şeklinde başlıyor. 1 Temmuz 2010 tarihine ait olduğu belirtilen planın, “Arama tamamlandıktan sonra bölümü altındaki notta şu ifadeler yer alıyor: Olaya ilişkin tüm görüntüler ve yapılacak açıklamalarda gayet ciddi asker görüntüsü verilmeli ve özellikle mağdur ailelerinin televizyon ve gazetelere verecekleri görüntülerde makyajsız ya da hafif makyajlı şekilde yer alması sağlanmalı. Özellikle ailesinde Anadolu usulü başörtüsü kullananların mahkeme önünde ve medyaya yapılan açıklamalarda görüntülerde yer almasının sağlanarak, halkın içinden biri imajı verilmesi.Bu da Müslümanların örtüsü üzerinden yapılan çirkin ve iğrenç bir istismar..Başörtülü asker annelerini,hatta başörtülü şehit annelerini nizamiyenin kapısından içeri sokmayan bu faşist yapılanmanın temsil ettiği zihniyet,başörtüsüne ve başörtüsü mağdurlarının hareketine hep siyasi ve ideolojik perspektiften baktı.Olayların psikolojik ve sosyolojik boyutunu görmedi,görmek istemedi.Öne sürdükleri karşı çıkış gerekçeleri paranoid bir şüpheden öte geçemedi..Hukuku askıya alan,kendilerini hukukun yerine koyan ulusalcı laik elitler,başörtüsüne Atatürkçülük ve laiklik adına karşı çıktılar.Aklıselimle düşünselerdi göreceklerdi ki,laiklik “din karşıtlığı” değil,aksine din hürriyetidir.Laiklik,devletin farklı din mensuplarına eşit yakınlıkta olması,onların hukukunu koruması,dini vecibelerinin gereklerini yerine getirmelerini sağlamada yanında olmasıdır.Üstelik devlet yönetiminde olanların da dinleri vardır,dindar da olabilirler.Bazı yüksek yargı mensupları,BÇG gibi oluşumlar ve bürokrasinin bir kısım elitleri,laikliği gerçek mecrasından çıkararak materyalist bir dünya görüşü olarak benimsedi ve dayattı.Bu dayatma,laik-anti laik kutuplaşmasını başlattı.Demem o ki,din karşıtlarının dini değersizleştirme ve dini sosyal hayattan(kamusal alandan!) tecrit etme düşünce ve eylemleri laiklik ve Atatürkçülük kılıfı altında yapıla geldi.Bu nedenle tüm operasyonlar dindarlar üzerinde yürütüldü.Halbuki mesele diyalogla çözülebilecek kadar basit iken,statiko’nun devamı ve sözde laik elitlerin ceplerini doldurmaları için ülkenin rotası değiştirildi.O süreçte bankalar hortumlandı,emekli generaller özel bankaların yönetim kurullarında yer aldılar.Adım adım Türkiye kaosa sürüklendi..Başörtüsü zulmü bu dönemde zirve yaptı.Kamuda,üniversitelerde,hatta mecliste başörtülülere nefes aldırılmadı.YAŞ kararları ile binlerce askeri personel,ya eşleri baş örtülü ya da dindar oldukları için fişlendiler,bütün sosyal ve ekonomik hakları ellerinden alınarak meslekten atıldılar.Üstelik YAŞ kararları yargı denetimi dışında tutularak madur olanların kendilerini savunmalarına dahi izin verilmedi.İmam Hatip Lisesi öğrencilerine 12 Eylül kurumu olan YÖK tarafından üniversite engeli olarak katsayı adaletsizliği getirildi.Dolaylı olarak bu zulümden Meslek Liseleri de nasibini aldı.Katsayı engelini aşıp Üniversiteye girmeyi hak kazanan kız öğrencilerse sırf dininin gereği başörtüsü taktığı için ikna odalarında psikolojik baskı gördüler,baskıya boyun eğmeyenler hakarete maruz kalıp aşağılandılar,okullarından atıldılar. Hatırlarsınız,dönemin başbakan’ı Bülent Ecevit ,meclis genel kurulunda başörtülü milletvekili Merve Kavakçı’ya dönerek CHP’li vekillere hitaben ”burası devlete karşı gelinecek yer değildir,bu hanıma HADDİNİ BİLDİRİN” hezeyanlarıyla öfkesini kusup,bağırıp çağırarak,CHP’li vekilleri ayağa kaldırmıştı.Anlaşılan o ki,ordu içinde yapılanmış apoletli derin yapı demokrat! Eceviti’de sindirmişti.Bu gün ne değişti de,birilerinin öcü gibi korktuğu “baş örtüsü” dört vekilin başında meclise girdi? İnançlarının gereği örtünen bu bayan milletvekilleri “şeriat” mı getirdiler?Devletin yönetim şekli mi değişti?Hukuk devletinin yerini hukuksuzluk mu aldı?Birilerinin kılık kıyafet hürriyeti mi ellerinden alındı?Ne oldu..?Laik elitlerin paranoid korkuları bitti mi..!?Hiç zannetmem..Lakin,marjinal kaldıkları kesin.Kim ne derse desin,kim gocunursa gocunsun,millet son noktayı koydu:”Artık yeter,söz milletin..” dedi.Millet,iradesini hak’tan yana kullandı.Sözün gücünü,gücün sözüne hakim kıldı.Bir başka değişle Hakkın gücünü milletin meclisinde tecelli ettirdi..Ecevit’in değimiyle “HADDİNİ BİLDİRDİ.”Ama, bu sefer MİLLET HADDİNİ BİLDİRDİ.Kime mi..?MİLLETİ YOK SAYANLARA…
Posted on: Sun, 10 Nov 2013 20:06:46 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015