HAKLARIMIZI KİM KORUYACAK? TOLGA TANIŞ YAZISIDIR... Prism - TopicsExpress



          

HAKLARIMIZI KİM KORUYACAK? TOLGA TANIŞ YAZISIDIR... Prism skandalından bahsedeceğiz biraz. Haklarınız için Amerikalılardan açık açık neden hesap sorulmuyor ona bakacağız. Kim koruyacak hakkınızı? Eğer başka bir ülkenin online kişisel bilgilerinize erişimi olduğu anlaşılırsa, bunun peşine düşmek kimin görevi? Öncelikle hükümetin değil mi? Peki İngilizlerin Bakan Mehmet Şimşek’i kendi ülkelerindeki bir toplantıda dinlediği ortaya çıkınca hemen “doğruysa skandal” açıklaması yapan Türk hükümetinin, Amerikalıların ‘Prism’ dediği bir programla Facebook, Twitter ne kadar sosyal ağ, Google, Microsoft, ne kadar e-posta servis sağlayıcı varsa, hepsinin server’ları üzerinden sizi izleyebildikleri ortaya çıkınca neden sesi çıkmıyor? Bakan’ın çok çok önemli hakları için kıyameti koparırlarken sizin mahremiyetiniz demek pek umurlarında değil. Öyle mi? Peki bu normal mi? 70 küsur milyonun her türlü güvenliğinden sorumlu hükümet eğer bunu da yapmayacaksa, başka ne yapacak bana söyler misiniz? Hikâye, eskiden CIA’de çalışırken edindiği yüksek düzeyli güvenlik sertifikasıyla daha fazla maaşa CIA taşeronu danışmanlık şirketi Booz Allen Hamilton’a geçen Edward Snowden’ın (30) ifşaatıyla patladı. Washington Post’a yolladığı 41 sayfalık bir sunumun Post’un yayımlamaya cesaret edebildiği sadece dört sayfasında, Amerikalıların Prism’le dünyada herkesin dijital sırlarına ulaşabildiği ortaya çıktı. BIG DATA Ben de skandal ortaya çıkınca Amerikan Dışişleri Bakanlığı’ndaki brifinglerde sormaya başladım. “Size şimdiye kadar bu konuda kaygılarını ileten ve bilgi isteyen bir yabancı hükümet oldu mu?” diye. Sözcü de sürekli “Duymadım” dedi. Baktım olacak gibi değil. Vazgeçtim. Bu sefer “Bu programın kapasitesinden başka hükümetleri de yararlandırdınız mı?” diye sormaya başladım. Öyle ya... Bir hükümetin bu konuda Amerika’dan hesap sormaması için ancak işin içinde olması lazım. Onu sorunca da sözcü, “Bu konuyu tartışmam” diye cevap vermeye başladı. Sorun şu: İki ayrı olay var. Guardian gazetesinin ortaya çıkardığı birincisinde, Amerikan hükümeti, kendi vatandaşlarınınki dahil Amerikan telefon operatörleri üzerinden yapılan arama dökümlerini arşivliyor. İçerik yok. Sadece kim kiminle konuşmuş. Bununla ‘Big data’ denilen bir üst veri oluşturuyor. İhtiyaç olunca da... Mesela bir terör saldırısı riski halinde veriyi açıp bakıyor. Amerikalılar tabii köpürdü. Hükümet mahkeme kararı olmadan mahremiyetimizi nasıl ihlal eder, diye. Yönetim de dedi ki, “Her şey yasal bize güvenin.” Sonra ikinci olarak, Post bu Prism işini yazdı. Amerikalılar yine ayaklandı. Ama yönetim, “Dökümler Amerikalılara ilişkindi ama Prism daha çok yabancılara yönelik, merak etmeyin” deyip iç politika kısmından sıyrıldı. Çünkü kamuoyu ve basın da, büyük oranda “E iyi o zaman” dedi. Prism için “Yabancıların hakkı yok mu, yabancı hükümetler bu işin peşine düşmüyor mu?” diye etrafta yerli yersiz soru soran sadece birkaç yabancı gazeteci kaldı. Gördünüz değil mi?... “Alman Hükümeti, Obama Yönetimi’ne Prism işi yüzünden yüklenmiş” haberleri çıkınca, Obama çarşamba günü Berlin’deki Brandenburg Kapısı’nda 200 bin kişiye nasıl izahat verdi. “Mevcut programlarımız, hukukun üstünlüğüyle bağlıdır. Ve güvenliğimize yönelik tehditlere odaklı, sıradan insanların iletişimlerine değil” diye başlayıp Prism demeden uzun uzun nasıl günah çıkardı. İşte anlamadığım… Obama neden sadece Alman hükümetiyle çalışmalarına vurgu yaptı da Türkiye’nin de içinde bulunduğu diğer ülkelere benzer türden bir açıklama yapma zorunluluğu hissetmedi? HESAP SORMA Ya da acaba ben soruları yanlış mı soruyorum? Aslında şöyle düşünsem daha mı doğru olur: “Elinizde böyle bir kapasite varken ve dünyada erişemeyeceğiniz dijital bilgi kalmamışken, kim sizden kendi vatandaşlarının hakkını aramak için hesap sorabilir ki!” Mesela Türkiye’yi ele alın. Son beş yıllık siyasi tarihi, dijital skandallarla sarsılmış bir ülkesiniz. Gazetecilerinize virüslü mesajlar yollandığı iddiaları var. Muhalefet lideriniz internete yüklenen bir kasetle gitmiş. Bir ara neredeyse her gün sanal âleme ses kasetleri düşmüş, seçim aday listeleri altüst olmuş, bunlar yüzünden insanlar hapse atılmış. Ve karşınızdaki ülke, elindeki teknolojiyle bunların hepsinin iç yüzüne vâkıf. Siz bunları ya hiç ortaya çıkarmaya bile çalışmamışsınız ya da uğraşmışsınız ama bulamamışsınız ya da bulmuşsunuz ama açıklamıyorsunuz. Her durumda, karşınızdakinin size karşı üstünlüğünü hayal edebiliyor musunuz! İki ülke lideri olarak oturduğunuzda bu şartlarda adil bir müzakere yürütebilmenize en ufak bir ihtimal var mı? Geçtim herhangi bir dış politika konusunda baskı kabiliyetini, “Benim vatandaşlarımı izledin mi?” demeye bile cesaretiniz olabilir mi? Bagaj, diyorlar buna… Batı demokrasileri, yıpranmadan, bagajları çoğalmadan, temsil ettikleri kitlelerin hOnline haklarınızı kim koruyor? Prism skandalından bahsedeceğiz biraz. Haklarınız için Amerikalılardan açık açık neden hesap sorulmuyor ona bakacağız. Kim koruyacak hakkınızı? Eğer başka bir ülkenin online kişisel bilgilerinize erişimi olduğu anlaşılırsa, bunun peşine düşmek kimin görevi? Öncelikle hükümetin değil mi? Peki İngilizlerin Bakan Mehmet Şimşek’i kendi ülkelerindeki bir toplantıda dinlediği ortaya çıkınca hemen “doğruysa skandal” açıklaması yapan Türk hükümetinin, Amerikalıların ‘Prism’ dediği bir programla Facebook, Twitter ne kadar sosyal ağ, Google, Microsoft, ne kadar e-posta servis sağlayıcı varsa, hepsinin server’ları üzerinden sizi izleyebildikleri ortaya çıkınca neden sesi çıkmıyor? Bakan’ın çok çok önemli hakları için kıyameti koparırlarken sizin mahremiyetiniz demek pek umurlarında değil. Öyle mi? Peki bu normal mi? 70 küsur milyonun her türlü güvenliğinden sorumlu hükümet eğer bunu da yapmayacaksa, başka ne yapacak bana söyler misiniz? Hikâye, eskiden CIA’de çalışırken edindiği yüksek düzeyli güvenlik sertifikasıyla daha fazla maaşa CIA taşeronu danışmanlık şirketi Booz Allen Hamilton’a geçen Edward Snowden’ın (30) ifşaatıyla patladı. Washington Post’a yolladığı 41 sayfalık bir sunumun Post’un yayımlamaya cesaret edebildiği sadece dört sayfasında, Amerikalıların Prism’le dünyada herkesin dijital sırlarına ulaşabildiği ortaya çıktı. BIG DATA Ben de skandal ortaya çıkınca Amerikan Dışişleri Bakanlığı’ndaki brifinglerde sormaya başladım. “Size şimdiye kadar bu konuda kaygılarını ileten ve bilgi isteyen bir yabancı hükümet oldu mu?” diye. Sözcü de sürekli “Duymadım” dedi. Baktım olacak gibi değil. Vazgeçtim. Bu sefer “Bu programın kapasitesinden başka hükümetleri de yararlandırdınız mı?” diye sormaya başladım. Öyle ya... Bir hükümetin bu konuda Amerika’dan hesap sormaması için ancak işin içinde olması lazım. Onu sorunca da sözcü, “Bu konuyu tartışmam” diye cevap vermeye başladı. Sorun şu: İki ayrı olay var. Guardian gazetesinin ortaya çıkardığı birincisinde, Amerikan hükümeti, kendi vatandaşlarınınki dahil Amerikan telefon operatörleri üzerinden yapılan arama dökümlerini arşivliyor. İçerik yok. Sadece kim kiminle konuşmuş. Bununla ‘Big data’ denilen bir üst veri oluşturuyor. İhtiyaç olunca da... Mesela bir terör saldırısı riski halinde veriyi açıp bakıyor. Amerikalılar tabii köpürdü. Hükümet mahkeme kararı olmadan mahremiyetimizi nasıl ihlal eder, diye. Yönetim de dedi ki, “Her şey yasal bize güvenin.” Sonra ikinci olarak, Post bu Prism işini yazdı. Amerikalılar yine ayaklandı. Ama yönetim, “Dökümler Amerikalılara ilişkindi ama Prism daha çok yabancılara yönelik, merak etmeyin” deyip iç politika kısmından sıyrıldı. Çünkü kamuoyu ve basın da, büyük oranda “E iyi o zaman” dedi. Prism için “Yabancıların hakkı yok mu, yabancı hükümetler bu işin peşine düşmüyor mu?” diye etrafta yerli yersiz soru soran sadece birkaç yabancı gazeteci kaldı. Gördünüz değil mi?... “Alman Hükümeti, Obama Yönetimi’ne Prism işi yüzünden yüklenmiş” haberleri çıkınca, Obama çarşamba günü Berlin’deki Brandenburg Kapısı’nda 200 bin kişiye nasıl izahat verdi. “Mevcut programlarımız, hukukun üstünlüğüyle bağlıdır. Ve güvenliğimize yönelik tehditlere odaklı, sıradan insanların iletişimlerine değil” diye başlayıp Prism demeden uzun uzun nasıl günah çıkardı. İşte anlamadığım… Obama neden sadece Alman hükümetiyle çalışmalarına vurgu yaptı da Türkiye’nin de içinde bulunduğu diğer ülkelere benzer türden bir açıklama yapma zorunluluğu hissetmedi? HESAP SORMA Ya da acaba ben soruları yanlış mı soruyorum? Aslında şöyle düşünsem daha mı doğru olur: “Elinizde böyle bir kapasite varken ve dünyada erişemeyeceğiniz dijital bilgi kalmamışken, kim sizden kendi vatandaşlarının hakkını aramak için hesap sorabilir ki!” Mesela Türkiye’yi ele alın. Son beş yıllık siyasi tarihi, dijital skandallarla sarsılmış bir ülkesiniz. Gazetecilerinize virüslü mesajlar yollandığı iddiaları var. Muhalefet lideriniz internete yüklenen bir kasetle gitmiş. Bir ara neredeyse her gün sanal âleme ses kasetleri düşmüş, seçim aday listeleri altüst olmuş, bunlar yüzünden insanlar hapse atılmış. Ve karşınızdaki ülke, elindeki teknolojiyle bunların hepsinin iç yüzüne vâkıf. Siz bunları ya hiç ortaya çıkarmaya bile çalışmamışsınız ya da uğraşmışsınız ama bulamamışsınız ya da bulmuşsunuz ama açıklamıyorsunuz. Her durumda, karşınızdakinin size karşı üstünlüğünü hayal edebiliyor musunuz! İki ülke lideri olarak oturduğunuzda bu şartlarda adil bir müzakere yürütebilmenize en ufak bir ihtimal var mı? Geçtim herhangi bir dış politika konusunda baskı kabiliyetini, “Benim vatandaşlarımı izledin mi?” demeye bile cesaretiniz olabilir mi? Bagaj, diyorlar buna… Batı demokrasileri, yıpranmadan, bagajları çoğalmadan, temsil ettikleri kitlelerin haklarını güçlü bir şekilde koruyabilmeleri için liderleri bir süre sonra neden görevlerini bırakmaya zorluyor, şimdi anlıyor musunuz? aklarını güçlü bir şekilde koruyabilmeleri için liderleri bir süre sonra neden görevlerini bırakmaya zorluyor, şimdi anlıyor musunuz?
Posted on: Tue, 25 Jun 2013 07:00:37 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015