Mücadelemiz devam ediyor Gerilla, sadece elinde silahı ve sırt - TopicsExpress



          

Mücadelemiz devam ediyor Gerilla, sadece elinde silahı ve sırt çantasıyla yalnızca savaşan, savaş eğitimi alan ve tüm düzeneklerini bunun üzerine inşa eden insanlar değildir. Yaşanan beyin fırtınası, dehşet derecesinde seyreden koşuşturma, konulara ilişkin inatla hayata geçirilen uygulamalar, yine tüm bunların içinde gerillanın günümüz ve geleceğe ilişkin ufuk açan bakış açıları... ‘Üç beş çapulcu’, ‘eşkiya’, ‘doğunun şakileri’, ‘yarına kalmaz temizlenirler’, ‘bu kez bellerini kırdık, bir daha doğrulamazlar’ söylemleri altında 35 yıl önce HRK ile başlayan, ARGK ve HPG ile Kürdistan dağlarında halklaşarak devam eden gerilla mücadelesi şimdiden halkların geleceğini inşaa ediyor. Gerilla, sadece elinde silahı ve sırt çantasıyla yalnızca savaşan, savaş eğitimi alan ve tüm düzeneklerini bunun üzerine inşa eden insanlar değildir. Onlar, algılardan uzak bir toplumun ve insanlığın geleceğini alışılmışın dışında yeniden pratik ve teorik olarak düzenleyen ve kendisini bununla donatan bir mücadele içindeler. Tüm sohbetlerin başına oturan ‘yeni’ cümlesinin arkasına ‘sanat, edebiyat, kültürel yaşam, politika, devlet, felsefe, örgütlenme, medya, toplumsal model, insanlık, sosyalizm, inanç, ekonomi, ekoloji, doğa, özgürlük, cinsiyetçilik, demokrasi ve insan ilişkileri’ ile devam eden konu başlıkları geliyor. Algılar, yaşam alışkanlıkları, kapitalist modernite cenderesi içinde bunun gerçekleşme imkanı ve koşulları var mıdır? Tereddütsüz hemen cevap veriyor gerillalar: “Biz halka inanıyoruz halk da bize inanıyor. Bu başarmak değil midir? Artık gerilla yani tüm yenilerin dinamikleri sadece dağda değil. Her alanın bir gerilla ordusu var. Korkusuzca sorgulamak, inanarak yaşamak, cesaretle uygulamak ve özgürleşmek. Sistemimizi, kendimizi ve halkların güvenliğini böyle alıyoruz” diye ekliyorlar. Yaşanan beyin fırtınası, dehşet derecesinde seyreden koşuşturma, konulara ilişkin inatla hayata geçirilen uygulamalar, yine tüm bunların içinde gerillanın günümüz ve geleceğe ilişkin bakış açıları nerde seyrediyordu? Yoğun bir gel-gitler içinde adeta zapt ettiğim her gerillaya aynı soruyu sordum, “Siz bu sürecin neresindesiniz?” Azman yükseklere, doruklara ve durmadan yürümelere sevdalı bir gerilla. “Biz bu dağlara öylesine macera olsun diye çıkmadık. Öylesine de inmeyiz. Barışa inandığımız kadar özgürlüğe de inanıyoruz. Özgürlük olmadan barışın ne anlamı olabilir ki. Özgürlük sonsuzluktur. Bu sonsuzluğun kapıları açılmadan ne gerilla ne de halklarımız bizi bırakır” diye yanıtlıyor Azman beni. Kısa ve net cevaplar vererek yoluna devam etmek istiyor. Sonra “Biz hiç bir devlete inanmayız. Sonuçta adı devlettir. Biz halklara ve özgürlüğe inanırız. Bunları yaşamak için dağa çıktık. Bunları gerçekleştirmeden neden inelim ki” diyor ve yoluna devam ediyor. Sorun halklarımızın özgürlüğüdür Emeğin, saygının, ahlakın ve bölüşmenin toprakla bütünleşmekten geldiğine inanan Gerilla Xebat’a yetiştirdiği elma bahçesinde rastlıyorum. Bir ayağı Kuzeyde bir ayağı Güneyde olan Xebat, konumu gereği yüzünü göstermek istemiyor. Xebat’a geri dönüşü soruyorum, “Söyler misiniz ben, bu doğayı, bu dağları, bu suyu, bu havayı nasıl terk edebilirim ki. Her şeyin beraber üretildiği ve beraber tüketildiği bir ortamı kim terk edebilir ki. Bu bir özgürlükçü yaşam biçimidir. Gidip para karşılığında çalışmak, her şeyi satın almak ve satmak bize göre olamaz. Bir lokma bir hırkadır bizim yaşamımız. Ama, önce bu yaşam biçimine inanmalısınız. İçinize sinmeli. Düşünün yanımda onlarca arkadaşım şehit oldu. Her defasında ‘şehitlerimizin duruşuna sahip olacağız, onların ideallerini yaşayıp yaşatacağız’ diyoruz. ‘Onlara borcumuz var’ diyoruz. Şimdi düşün ben bunları gerçekleştirmeden nasıl bir insana, bir yurtsevere selam verebilirim” diyor. Söz, hafıza, tarih ve inanmak dediğiniz nedir ki? İklimlere, havaya göre mi değişir? Diye kendime soruyorum. Sonra Xebat’ın otuz yıla yaklaşan gerilla yaşamıyla adeta bütünleşmiş olduğunu öğreniyorum. Gerilla yaşamına alıştığı için değil, “alışmak ölümdür” diyerek “benimsemek ve inanmaktır aslolan” diye ekliyor ve “Sorun gerilla değil. Gördüğün gibi biz bu dağlarda özgürüz. Sorun halklarımızın özgürlüğüdür. Çekiliriz, döneriz, vuruluruz, imha oluruz, ‘barış‘ deriz, ‘politika’ deriz, ‘süreç’ ve ‘gereklilikler’ deriz. Burada bir sorun yok. Sorun, halkımızın özgürlüğüdür, kapitalist moderniteye karşı geliştirdiğimiz sistemimizin inşası ve yaşamasıdır. PKK, PKK kişiliği, direniş ve inanç öylesine üç-beş yasal düzenlemeyle ‘hadi gel köyümüze geri dönelim’le artık barıştık demeyecek kadar bir kültüre ve tecrübeye sahip” diye konuşmasını sürdürüyor. “Yani sonuna kadar savaş mı?” diyorum. Gülerek Xebat şunları söylüyor: “Biz savaşla başaracaklarımızı başardık. Bundan sonrası insan zayiyatıdır. Elbette barış, elbette kardeşlik ve eşitlik. Biz buna bu dağlar kadar inanıyoruz. Edebiyen bu dağlarda yaşamayacağız. Elbette bir gün halkımızla, halklarımızla kucaklaşacağız. Ama ‘gerilla insin bakarız’la olmayacağını herkes biliyor. Şu yasanın şurasını, bu maddenin burasını değiştiriyorumla kimsenin özgür olmayacağı da açıktır. Özgürlük, birilerin bana verdiği, benim için öngördüğü bir şey olamaz. Özgürlük, benim öngördüğüm, kabullendiğim ve inandığım bir yaşam biçimidir. Eğer sorunu ben yani gerilla olarak görürsen ve özgürlüğümüzü sen tayin edersen hiç bir şey hal etmiş olmazsın tam aksine yeni isyanları beslersin.” Gerilla sadece savaş değildir Medya Savunma Alanları’nda farklı aktiviteler içinde bulunan Cihan ise, gerillanın yanlızca silah ve savaş olmadığını belirterek, “Evet böyle bir algı ikibinli yıllara kadar oldukça güçlüydü. Bu algı gerillalar içinde de geçerliydi. Fakat son on yıldır gelişen ve geliştirilen demokratik, ekolojik, cinsiyet özgürlükçü paradigma sayesinde kendimizi yeniden yapılandırarak perspektifimizi genişlettik. Gerillanın pratik olarak kendisinde başlattığı bu dört ana başlık toplumun tüm kesimlerine götürülüyor ve yangınlaştırılıyor. Bu yoğun bir teorik ve pratik mücadele gerektiriyor” dedi. Türkiye metropollerinde ‘ünlü’ ses ve sinema sanatçılarının özel kuaförüyken gerillaya katılan Cihan, “yalancı, paraya ve şöhrete dayalı bir cenderenden toprağa, doğaya, insana, demokrasiye ve özgürlüğe değer veren bir dünyanın içindeyim şimdi. Ben de gelmeden önce sadece silah ve sırt çantası düşünmüştüm ama, gerillanın sadece bunlardan ibaret olmadığını gördüm, yaşadım” diyerek bir bahçeye bakmak, meyve ve sebze yetiştirmek, bir marangozda çanak çömlek yapmak, komin bir hayatın pratik yaşamında yer almak, kitap yazmak ya da sağlık alanında yetkinleşmek gibi ilgi alanlarından bahsediyor. Cihan sürece, politik gelişmelere ilişkin ise “biz kendi sistemimizle meşgulüz. Bizim için esas olan ve vazgeçilmez olan Önderliğimizin öngördüğü dört ana başlığın hayata geçirilmesidir. Bu silahlı veya silahsız olur çok önemli değil, esas olan yeni paradigmanın hedeflenmesidir” dedi. Halklara barış olanağı verdik Uzun yıllar aktif savaş alanlarında görev yapan Dr.Hogir ile uzun bir sohbete tutuşuyoruz. Başımızda biçare dolaşan Heronların altında değinilmedik konu bırakmıyoruz. Dr.Hogir, sohbetimizi toparlamaya çalışarak “PKK’nin 35. yılını kutlama arifesindeyiz. Nerden nereye. 1995’te örgütümüze geldiğimde bu aşamalara ulaşacağımızı düşünemiyordum. Önderliğimizin sayesinde her yıl ivme kazanarak büyüdük ve güçlendik. Her ne kadar uluslararası dengeler, koşullar, fırsatlar ve olanaklar sayesinde PKK’nin geliştiği söylense de bu gerçeği yansıtmıyor. Belirleyici olan mücadelemiz ve Önderliğimizin öngörülerine göre konumlanmaktı. Gerisi kompo teorileridir” diye ekliyor. “Barışa inanıyor musunuz?” sorumuza Dr.Hogir, kendisinde çok emin oldukça sert bir cevap veriyor: “Barışa inanmamak ölümü benimsemektir. Elbetteki hepimiz barışa inanıyoruz ve sorunlarımızın barış ve diyalogla çözülüceğini biliyoruz. Ama bana ‘AKP’ye inanıyor musunuz?’ derseniz kocaman bir HAYIR derim.” Bu cevaba şaşırmıyorum. Yine de “AKP’ye inanmıyorsanız bu süreci nasıl taşıyacaksınız o zaman. Sonuçta AKP karşı tarafı temsil ediyor” sorusunu sormakta kendimi alamıyorum. Dr.Hogir, benzer görüşlerin yaygın olduğunu düşünerek uzun bir cevap veriyor: “Kürtlere karşı bu coğrafyada bin yıldır sorun yaratılıyor. PKK ve Önderliğimiz bin yıllık bu sorunun nedenlerini ve sonuçlarını çok iyi biliyor. Öyle kolay iki cümlenin arkasına takılacak değiliz. Tecrübeliyiz ve Türk devleti başta olamak üzere sömürge devletlerinin karakterini biliyoruz. Karşımızdaki ve çevremizdekilerin kim olduğuna hakimiz. Kurt kapanında, Ortadoğu’da otuzbeş yıl gerilla mücadelesi yürütmek, gelişmek ve sistem kurmak öyle sanıldığı gibi kolay değil. Önderliğimiz ve hareketimiz sürece ilişkin bizimle görüş alış-verişinde bulundu. Böylesi bir sürecin dayanağı nelerdi, karşılayabilir miydik, süreci taşımanın rizikoları nelerdi, aramızda sürece inananların ve inanmayanların nasıl etkileri olabilirdi vs. Enine boyuna tartıştık. Bir kere halklara olan inancımızdan dolayı bu süreci kabullendik ve inandık. AKP’ye bir şans değil, Türkiye halklarına barış için bir olanak sunmak istedik. Çünkü biz halklara ve halkların öz gücüne inanan bir hareketiz. Gelişen, geliştirilen önyargıları kırmak, sorunun enine boyuna tartışılmasını sağlamak ve diyaloga inandığımız için bu süreci göğüsledik. Devletin ne yaptığı bizi pek fazla ilgilendirmiyor. Bizi ilgilendiren halkımızın örgütlülüğü ve geliştirdiğimiz sistemdir.” Dr.Hogir, gelinen aşamada Kürt gerillasının Türkiye halklarına güven verdiğini belirterek sözlerini noktalıyor: “Her türlü sonuca hazırız.” Genç savaşçılar Amed, Muş, İstanbul, İzmir, Afrin, Kobani, Kirmanşah, Mahabad, Hewlêr, Kerkük, Rusya, Erivan, Azerbeycan, Avusturalya, Fransa, Almanya’dan gelen binlerce ikinci kuşak genç gerilla karınca misali herkesin önünde bir koşuşturma içinde. En çok onlar haraketli, en çok onlar heyecanlı ve en çok onlar kendi tabirleriyle ‘sıcak savaş ortamları’na gitmek istiyor. Anlatacak anılar biriktirmek için adeta can atıyorlar. Welat henüz onyedisinde. Agit ise bir kaç gün öncesinde onyedisine ayak basmış. Yaşları küçük diye onlara silah verilmemiş. Başka bir Agit yirmisinde bir delikanlı. Ona Şikeft (mağara) ustası deniliyor. Delmediği kaya, oymadığı dağ kalmamış. Herkes uyur o kazma, kürek mağaralarda geçitler yapar. Onların nabzını tutmak için yakın markaj gözlem içindeyim. Cevapları kısa ve bir o kadar kestirme. “Ne olacak bu gidişat. Heronlar dolaşıyor, İran Kandil’e yığınak yapıyor, Türkiye kobralar gönderiyor” diyorum. Welat, “Hangi dilde anlıyorlarsa, öyle cevap veririz. Biz de dil çok” derken, Xorto ise “Partimiz neyi emrederse”, Agit de “daha çok mağara kazacağım. Nereden isterlerse orada gelsinler” diyor. Ben araya girip “savaş insan ölümü demek, uygarca bir diyalog bu ölümleri durdurur ve adil bir barışta özgürlüğün tohumları ekilir” diyorum. Xorto ilk sözü alıyor, “evet doğrudur. Böyle olması gerek, ama heval bak Heronlar dolaşıyor, Önderlik zindanda, daha Kürdistan’a ‘Kürdistan’ demiyorlar, daha bize ‘törör örgütü’ diyorlar, halka saldırıyorlar” derken Xorto’nun sözünü keserek araya giren Agit ise, “Kürt özgür olunca savaş da biter, ölümler de durur. Türkiye özgürlükten niye korkuyor ki. Biz özgür olmadıkça savaş sürer. Bunu biz istemiyoruz ki. Onlar özgürlük isteyenlere karşı savaş açıyor. Ee.. biz de koyun değiliz” dedi. Welat ise her zamanki havasında, “Bu dağlardan kimse bizi koparamaz. Diyarbakır’a kadar tunel kazarız. AKP’ye bir şans verdi Önderliğimiz. İşte dağ işte ova” cevabını veriyor. Beyin fırtınası’ndayız Bana eşlik eden gerilla, ‘beyin fırtınası’ olarak adlandırılan bir alanda söz ediyor. “Orada kolay düşünemezsiniz, kolay konuşamazsınız” diyor. Diğer gerillalardan farklı çok hareketli bir alan değilmiş. Hareket sadece, sürekli değişen gerillaların gel-gitleriymiş. ‘Burayı kaçırmamalıyım’ diye düşünüyorum. Ama yedi saatlik bir yolu kat etmeliyiz. “Mutlaka gitmeliyim” diye dayatmada bulunuyorum. Uzun bir bekleyiş ve iknadan sonra nihayet yola çıkıyoruz. Gece vakti sözü edilen alana ulaşıyoruz. Oradakiler uyumuş. Nöbetçiler beni karşılayıp bir çadıra yerleştiriyor. Burada zaman oldukça dakik işliyor. Sabah saat altıda ‘rojbaş’, 11:30’da öğle yemeği, 17:30 ila 20:30 arası serbest zaman ve akşam saat 21:00’da tekrar ‘şevbaş‘. Kadınlı, erkekli otuz gerilla ama beş ayda bir bu yüzler değişiyor. Yıllarca devam eden bu döngüde binlerce gerilla burdan geçmiş. Bana eşlik eden gerilla haklıymış. Evet burada cümlelerinizi dikkatli kullanmalısınız, görüş ve düşünceleriniz hücrelere bölünüyor ve her hücrede saatleri bulan tartışmalar yaşanıyor. Tarih, felsefe, filozofi, edebiyat, toplum bilim, ekonomi, kültür, sanat, ideolojik yapılar vs. her şey masaya yatırılıyor ve yeniden derleniyor. Başucu kaynak kitaplarını ise Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın İmralı’da yazdığı kitaplar oluşturuyor. Lucien Lévy-Bruhl, Jean-Jacques Rousseau, Miletli Thales, Sokrates, Jean Paul Sartre, Flora Triston, Anthony Giddens, Benjamin Barbe, Eric Hobsbawm, Immanuel Wallerstein, Jürgen Habermas, Michael Foucault gibi yüzlerce filozofun kitapları da elden ele dolaşıyor. Bu alanın başlı başına bir konu olduğuna, geniş bir şekilde gazetemizde yazılmasına karar veriyorum. Tüm notlarımı bir sır gibi saklayıp yatsı öncesi zamanlarda güncel sorunları tartışmaya başlıyorum. Sorularımın sosyolojik, kültürel, politik ve tarihsel yönleri irdelenerek cevap veriliyor. Doğrusu güncel siyaset onları pek ilgilendirmiyor. Ya da buranın esasını oluşturmuyor. Kendimi antik Yunan anfilerinde hissediyorum. ‘Gerilla sadece silah ve sırt çantası değilmiş’in gerçeğine bir kez daha varıyorum. Notlarımı kendime saklayıp kısada olsa onların söylediklerini özetliyorum, “Bir toplumu, yaşamı, tarihi, doğayı, sanatı, edabiyatı, ideolojileri kısacası geçmiş ve gelecek hayatı yeniden düzenliyoruz. Zihinsel algılarımızın ufkunu derinleştiriyoruz ve yeni bir insan, yeni bir bakış açısı yaratıyoruz. Tarihin ve insanın gerçekliliğine ulaşmak istiyoruz. Önderimizin yoğunluğunu yakalayıp ışığımızı derinleştirmek istiyoruz. Demokratik, ekolojik ve cinsiyet özgürlükçü toplum geleceğini burada görüyoruz. İnsanlığın modern kapitalist sisteme karşı biricik ve yegane çıkış yolunun buradan geçtiğine inanıyoruz. Yüz yıllar boyunca insanlığa takdim edilen, yalancı, uyduruk, çarpıtılmış, manipüle edilmiş insanlık tarihine ulaşıp yerine koymak istiyoruz. Kürdistan’da dünyaya bakarak ve onun döndüğüne inanarak ama, döngüsünün yanlış olduğunu kellemizi uzatarak gerçeği ile buluşturmak istiyoruz.” Yarın: * Kadın gerillalar: Biz tarafız * Kürtler Türkiyelileri de özgürleştirecek! ALİ ONGAN
Posted on: Mon, 16 Sep 2013 07:02:02 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015