Önümüzdeki yıl mart ayında yerel seçimler, ağustosta - TopicsExpress



          

Önümüzdeki yıl mart ayında yerel seçimler, ağustosta cumhurbaşkanlığı seçimi var; 2015 Temmuz’unda da TBMM yenilenecek. Başbakan Erdoğan, Gezi Parkı protestolarına karşı düzenlediği “milli iradeye saygı” mitingleri ile seçim kampanyasını başlattı. Bu bilinçli bir tercihin sonucu mudur, değil midir, bunu bilecek durumda değilim; ancak o mitinglerle birlikte Sayın Başbakan’ın seçim kampanyasını “kutuplaştırma” stratejisi üzerine kuracağı anlaşıldı. Bu strateji geçen hafta İmam Hatip Liseleri Mezunları ve Mensupları Derneği’nin iftarında belki en sivri ifadesini buldu. Başbakan, “Tencere tava çalanlara karşı yargıya giderek hakkınızı savunun. Yargıda onlar mücadele etsin. Yıllarca biz mücadele ettik şimdi onlar mücadele etsin...” dedi. İktidar partisinin toplumu ikiye ayırma (“ya benden yanasın ya da karşımda”) stratejisiyle seçimlere gideceği görüldü, ancak seçimli yıllara giderken Türkiye’nin genel manzarası bundan ibaret değil. Bu manzaranın bazı temel özelliklerine, geçen hafta içinde yayımlanan bazı, fazlasıyla okunmaya değer yazılara gönderme yaparak dikkat çekmek istiyorum. Bülent Keneş, “Macro – Marauding / Makro - Çapulculuk (veya Yağmacılık)” başlıklı yazısında özetle şöyle diyor: “AKP hükümeti ilk iktidara geldiğinde devleti küçültme, kamu harcamalarını denetim altına alma, kamu ihalelerini şeffaflaştırma ihtiyacı üzerinde duruyordu. Ama şimdi bunların tersini yapmaya yöneldi. Kamu harcamalarını denetleyen Sayıştay’ı işlevsiz hale getirdi, kamu ihalelerine fesat karıştırmanın cezasını hafifletti, şikeyi fiilen suç olmaktan çıkardı, görülmemiş bir popülizmle kamu sektöründe istihdamı genişletti, kimi kamu ihalelerini şaibeli yöntemlerle, bazen hiç ihale açmadan yandaş işadamlarına hediye etti. Geçmişte ANAP’ı başarılarının zirvesine taşıdıktan sonra hafızalardan silinen benzer bir sürece tanıklık ediyoruz. Bir hükümet bir kez yozlaşmaya başlarsa, bunu kamuoyundan gizleyecek bütün önlemleri alsa bile, iktidardan düşmesi kaçınılmaz olur.” (Today’s Zaman, 22.07.2013) Abdullah Bozkurt, CIA’in 1950’lerde Amerikan medyasını etkisi altına almak için yürüttüğü “Alaycıkuş Operasyonu” adlı gizli kampanyaya atıfta bulunan, “Operation Mockingbird: Turkish Style / Türk Usulü Alaycıkuş Operasyonu” başlıklı yazısında özetle şunları söylüyor: “Son bir iki yılda mantar gibi çoğalan internet siteleri, AKP iktidarına eleştirel gözle bakan yorumculara hakaretler yağdırıyor, onları yabancı istihbarat örgütlerinin ajanı ilan ediyor. Bazı bağımsız gazeteciler, bu karalama kampanyasının arkasında MİT’in olduğundan kuşkulanmakta. Hükümetin MİT’i yasal soruşturmalara karşı koruması altına alması bu izlenimi güçlendiriyor.” (Today’s Zaman, 23.07.2013) Yavuz Baydar, New York Times’ta İngilizce ve Türkçe olarak yayımlanan yazısında Türkiye medyasındaki manzarayı şöyle yansıtıyor: “Büyük medya, hükümetle çeşitli ticari ilişkiler içinde olan patronların denetiminde. Bu ilişkiler söz konusu medya kuruluşlarında yazı işlerini bir tür ‘açıkhava cezaevine’ çevirdi. Bugün Türkiye’de ekonomik yolsuzluklarla ilgili neredeyse hiçbir haber yapılamıyor. Eleştirel haber yapan birkaç küçük, cesur, bağımsız yayın organı var, ama onların yaptığı haberler büyük medya tarafından görülmüyor.” (20.07.2013) İki gün önce Sabah Gazetesi Okur Temsilciliği görevine son verilen Baydar, son yıllarda işlerini kaybeden gazeteciler kervanına katıldı. Yukarıda özetle aktardığım yazılar, seçimlere giderken memleketimizin “manzara–i umumi”sini sergileyen fırça darbelerinden sadece bazıları. [email protected]
Posted on: Thu, 25 Jul 2013 17:25:22 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015