Üyelik Derecesi: Tüketim toplumunda herkes - TopicsExpress



          

Üyelik Derecesi: Tüketim toplumunda herkes yalnızdır. Kendilerine ve birbirlerine yabancılaşmış sözde-bireylere hiç kimse veya hiçbir kurum yardım etmez. Dayanışma, yalnızca sistemin içindekilerin, dıştakileri yeniden sistem içine çekmek için düzenledikleri bir evcilleştirme faaliyetidir. Immanuel Kant’ın sonsuz barışı1 (perpetual peace), Jürgen Habermas’m iletişimsel eylemi2 (communicative action) veya Michel Foucault’nun toplumu savunmak gerekir1 (il faul: difendre la societe) söylemi olsa olsa birer ütopyadır.Temel motivasyon, Darvinci bir rekabet ortamında ayakta kalmaktır. Bu savaş her ne kadar insancıllığı bir promosyon malzemesi olarak naklettirse de vahşi yaşam koşullarındaki kadar acımasız ve bireyseldir. Karşılıklı güven, bir zayıflık göstergesi, dıştakilerden biri olma nedenlerinden biridir. Sistemin içindekiler herhangi bir güven hissine ihtiyaç duymaz. Refah-devleti içinde zaten güvenlidir onlar. Marcuse’nin gerçek ihtiyaçlar kategorisinde bir sarsıntı olmadığı sürece ayakta kalabilecek, onları bekleyen talihe ulaşabilecek, bunları başaramazlarsa suçu kendilerinde arayacaklardır. Tekrarlardan, tekrarlanan sembollerden, tekrarlanan metalardan ve tekrarlanan cesaret verici sloganlardan biri, bir gün mutlaka onların da yanlarında olacaktır. Adeta dua eder gibi tüketmeye devam ettikçe, kültür endüstrisinin yardımı muhakkak bir gün gelecektir. Birleşmeye, başka insanlara, yabancılaşmayı geri-döndürmeye, toplumun içerisinde erimeye ihtiyaçları yoktur. Başka insanların başlarına gelen felaketler veya kitle iletişim araçları yardımıyla vekâleten tanık oldukları acılar, onlarda empati, suçluluk hissi ya da ahlaki sorgulama yaratmaz. Kitle iletişim araçlarında şahit olunanların bireylerde tetiklediği duygular, kendi hayatları için duydukları şükran hissi ve daha fazlasına sahip olmak için hissedilen açgözlülüktür. I )iğerleri kadar mutsuz olmadığı için şükreden insan, bir Hollywood aktrisinin sahip olduğu eve sahip olmak için gerekirse o mutsuzlukları da yaşamaya hazır hisseder kendisini. Elde olmayan mutluluğa karşı yapılabilecek her türlü şey mubahtır artık. Zygmunt Bauman’ın deyimiyle ahlaki kayıtsızlık1 (the moral indifference), kültür endüstrisinin içinde kalabilen herkesi sarıp sarmalamıştır. Dıştakiler içinse durum daha farklıdır. Kendi yaşamına son vermenin bile bir değerinin olmadığı dışarıda., sistemin halâ etkisini hissetı irdiği kültürel/toplumsal baskıdan kurtulmak hiç de kolay değildir. Dıştakiler fakirdir, başarısızdır, ünsüzdür; ölüme giden yoldadır. Kimse onlarla birlikte olmak istemez. Kimse, artık evcilleştirilemeyecek durumda olduğuna inandıklarına yardım etmez. Oysa onlar, belki de yardıma en çok ihtiyaç duyanlar olup tüketim kültürünün ’bireycilğini’ yıkmaya hevesli olanlardır. Tüketim toplumunda herkes yalnızdır.... Kendilerine ve birbirlerine yabancılaşmış sözde-bireylere hiç kimse veya hiçbir kurum yardım etmez.... Dayanışma, yalnızca sistemin içindekilerin, dıştakileri yeniden sistem içine çekmek için düzenledikleri bir evcilleştirme faaliyetidir. Immanuel Kant’ın sonsuz barışı1 (perpetual peace), Jürgen Habermas’m iletişimsel eylemi2huu (communicative action) veya Michel Foucault’nun toplumu savunmak gerekir1 (il faul: difendre la societe) söylemi olsa olsa birer ütopyadır.Temel motivasyon, Darvinci bir rekabet ortamında ayakta kalmaktır. Bu savaş her ne kadar insancıllığı bir promosyon malzemesi olarak naklettirse de vahşi yaşam koşullarındaki kadar acımasız ve bireyseldir. Karşılıklı güven, bir zayıflık göstergesi, dıştakilerden biri olma nedenlerinden biridir..... Sistemin içindekiler herhangi bir güven hissine ihtiyaç duymaz.ç.. Refah-devleti içinde zaten güvenlidir onlar. Marcuse’nin gerçek ihtiyaçlar kategorisinde bir sarsıntı olmadığı sürece ayakta kalabilecek, onları bekleyen talihe ulaşabilecek, bunları başaramazlarsa suçu kendilerinde arayacaklardır. Tekrarlardan, tekrarlanan sembollerden, tekrarlanan metalardan ve tekrarlanan cesaret verici sloganlardan biri, bir gün mutlaka onların da yanlarında olacaktır. Adeta dua eder gibi tüketmeye devam ettikçe, kültür endüstrisinin yardımı muhakkak bir gün gelecektir. Birleşmeye, başka insanlara, yabancılaşmayı geri-döndürmeye, toplumun içerisinde erimeye ihtiyaçları yoktur. Başka insanların başlarına gelen felaketler veya kitle iletişim araçları yardımıyla vekâleten tanık oldukları acılar, onlarda empati, suçluluk hissi ya da ahlaki sorgulama yaratmaz. Kitle iletişim araçlarında şahit olunanların bireylerde tetiklediği duygular, kendi hayatları için duydukları şükran hissi ve daha fazlasına sahip olmak için hissedilen açgözlülüktür. I )iğerleri kadar mutsuz olmadığı için şükreden insan, bir Hollywood aktrisinin sahip olduğu eve sahip olmak için gerekirse o mutsuzlukları da yaşamaya hazır hisseder kendisini. Elde olmayan mutluluğa karşı yapılabilecek her türlü şey mubahtır artık. Zygmunt Bauman’ın deyimiyle ahlaki kayıtsızlık1.... (the moral indifference), kültür endüstrisinin içinde kalabilen herkesi sarıp sarmalamıştır. ...Dıştakiler içinse durum daha farklıdır. Kendi yaşamına son vermenin bile bir değerinin olmadığı dışarıda., sistemin halâ etkisini hissetı irdiği kültürel/toplumsal baskıdan kurtulmak hiç de kolay değildir. Dıştakiler fakirdir, başarısızdır, ünsüzdür; ölüme giden yoldadır. Kimse onlarla birlikte olmak istemez. Kimse, artık evcilleştirilemeyecek durumda olduğuna inandıklarına yardım etmez. Oysa onlar, belki de yardıma en çok ihtiyaç duyanlar olup tüketim kültürünün ’bireycilğini’ yıkmaya hevesli olanlardır....
Posted on: Fri, 01 Nov 2013 21:41:04 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015