İSLAM DÜŞÜNCE MİRASININ GENETİĞİ / 2 Eyl - 22 - 2013 \ 0 - TopicsExpress



          

İSLAM DÜŞÜNCE MİRASININ GENETİĞİ / 2 Eyl - 22 - 2013 \ 0 Yorum Gelenek bir kabilecilik, bir vatanseverlik, bir pragmatizm sorunudur. Gelenek bir fanatizmdir. Israrla atalara bağlanmaya ve değişime direnmeye çağrıdır. Oysaki zaman herşeyi aşındırır; oysaki halden hale geçer, her daim yenileniriz. Gelenek, sahip olduğumuz düşünce yapısının şimdiye değil geçmişe ait olmasıdır. Gelenek eskinin yeninin boynunu vurmasıdır. Gelenek piramitsel bir hiyerarşiye ait olmaktır. Gelenek hiyerarşidir, eşitliğe ve özgürlüğe karşıt bir ruh halidir. İtaat ve öykünmedir. Gelenek sonsuz bir itaat destanıdır. Gelenek totalitarizm ve işgaldir. Yüreklerin fethi adına çıkılmış ama kalpleri ve zihinleri iğfal eden bir işgal şebekesidir. Gelenek sömürü ve taklittir, zira gelenek baştan sona bir öykünme eylemidir. enek düşünsel bir durağanlıktır; beyin çürümesi ve kalplerin çöle dönmesidir. Gelenek şekilciliktir, zahire ve görünene dair bir literatürdür. Allah’ı, melekleri ve bir bütün olarak bütün eskatolojiyi cisimleştiren ve kabuktan öze geçemeyen bir algıdır. Gelenek düzen ve istikrar adına sessizliğe bürünmektir. Gelenek bir devletin yan ürünü olmaktır. Gelenek Hegel’e bile şaşkınlık yaşatmaktır, devlete tapmakta, zalimi yüceltmektedir. Gelenek, atalar ruhuna adanmış büyük mabetler inşa etmektir. Gelenek, tarihin bir ünlüler ve ulular geçididir. Tarihin bozulma hikâyesi ve övgüler gönderilen bir altın çağın solmasıdır. Bir düşün karanlığa dalmasıdır. Bir düşüncenin tekrar tekrar ısıtılıp servis edilmesidir. Gelenek bir devre hamallık yapmak, bir dizi din ulusuna köleliktir. Gelenek geçmişi sırtında taşımaktır, yorulmak ve yola devam edememektir. Gelenek yükü ağır olan bir yolcunun bir süre sonra yolda kalmasıdır. Gelenek zihnini ve kalbini geçmiş için kiraya vermektir. Oysaki mümin bir zihin akleden bir zihin olmalıydı, üretilmiş manaları ve inşa edilmiş doktrinleri nakletmekten ziyade onları her yaşadığı zamanda yeniden üretmeli ve inşa etmeliydi. Her çağın bir ruhu ve anlayışı vardır. Her çağ kendi realitesine göre hareket eder ve geçmişten aldığını yeniden yoğurur ve biçimlendirir. Oysaki Sünni gelenek sonsuz bir geviş getirmedir. Değişimin ve akıl yürütmenin önüne aşılmaz engeller koymaktır. Her çağ kendi Allah ve din anlayışını şekillendirir. Bu çağın da kendi ruhunu keşfetmesi ve kendi ufkunun realitesi paralelinde bunu yeniden inşa etmesi gerekir. Zira aç olan biri için Allah ekmektir, esaret zincirine vurulmuş bir köle için Allah özgürlüktür. Zulüm altında inleyen bir mazluma göre Allah adalettir; sevgi ve şefkat görmemiş bir çocuk için Allah sevgidir. Duyguları ve düşünceleri bastırılmış bir genç için Allah tatmin duygusudur. Hurafelerin kıskacında akıl tutulmasına uğrayan bir toplumda Allah ilimdir, farkındalıktır. Allah sahip olduğumuz en değerli şeydir, O, vatandır, özgürlüktür, ilerlemedir, huzur ve refahtır. Allah, rızıktır, azıktır, iradedir. Allah sıkıntı anında sığınağımızdır, güvendir, güçtür, hazırlıktır. Allah koyu karanlık bir gecesinde şafağın atması gibi umut ve sevinçtir. Şu halde çağımızda Allah nedir ve ne demektir, bunu yeniden düşünmeli ve köhnemiş çağların Allah anlayışını tekrar etme hatasından vazgeçip, burada ve şimdi için Allah tasavvurunu mazlumlardan ve ezilmişlerden yana yeniden inşa etmeliyiz. Düşünceleri ölüler diyarından kurtarıp onlara yeniden can vermeli, nefes üflemeliyiz. Abbasi asrı kelamcıları Allah hakkında konuşurken aslında halife sultan hakkında konuşmaktaydılar. Kendileri, kendi cemaatleri ve doğruları adına konuşmaktaydılar. Ama bunları Allah’a söyletmekteydiler. Artık zamanı gelmiştir; Allah hakkında konuşurken güç sahiplerinin değil, mazlumların diliyle konuşmanın zamanı gelmiştir. Artık sadece insan hakkında konuşmanın, onu yadsımadan, onu tarihe gömmeden, sadece izzetli bir şekilde insan hakkında konuşmanın zamanı gelmiştir. Allah hakkında konuşmak, insan ve insanca bir hayat hakkında konuşmak demektir. Mümin geçmişin değil vaktin çocuğudur, din ölüler diyarına değil yaşayanlara ait bir tasavvurdur. Sünni aklın kurucusu olan beyan âlimleri iç mantığın koruyucularıdır. Onlar güvenlik güçleri misali mevcut asayişin ve işleyişin devamını sağlamak ve bunu güvence altına almak üzere çaba sarf etmektedirler. Dâhili aklın ve iç mantığın fedaileridir onlar; oluşmuş olanı muhafaza etmekle yükümlüdürler. Sünni akıl İslam’ın sadece resmileştirilmiş yorumunu temel alan ve diğer yaklaşımları öteleyen bir yaklaşıma sahiptir. İnsanın mahkûm olduğu bir düşünce evrensel düşünüşün ölçüsü olamaz. Bir şeyi eleştirmek çok kolaydır, ama alternatif üretmek o kadar kolay bir iş değildir. Klasik sünnet anlayışı artık vadesini doldurdu. Görevini ifa etti ve sadece iki kapak arasında tozlanmaya yüz tuttu. Şimdi sünneti yeniden inşa etmenin zamanıdır. Mevcut sünnet algısı tedvin asrının ufkunu aşamamakta ve zamanın ruhuna tercüman olamamaktadır. Bu nedenle de sünnetin yeniden yorumlanması ve sil bastan inşa edilmesi gerekir. Sünnetin yeniden inşası sadece hadis ile sınırlı kalmamalı, Hz Peygamberin hayatı da çağın ufku çerçevesinde yeniden yorumlanmalıdır. Günümüz hadis anlayışı tamamen tek yanlı, sadece geleneği nakletmeye dayanan ve kritikten uzak bir anlayıştır. Bu anlayış sünnetin ezberlenmesi gereken bir olgu olarak algılanmasına ve hayattan uzak, mazide kalmış bir anı olarak kalmasına neden olmaktadır. Sünneti yeniden inşa etmek, onu kendi tarihi içinde yeniden okumak demektir. Onun tedvin edildiği çağın refleksleri, korkuları, endişeleri, düşmanlıkları ve genel ufku çerçevesinde yeniden okunması ve bu okumaya eşlik edecek yeni bir inşanın yapılması gerekir. Özetle söylemek istediğimiz şudur: hadisler tedvin asrında toplandığı zaman hadisçiler Hz Peygamberin sözlerini kendi zamanlarının endişeleri ve dili çerçevesinde inşa ettiler. Yani, Hz Peygamber tedvin asrında yaşasaydı falanca mesele için ne derdi, ne tür bir yaklaşım sergilerdi şeklinde bir sorudan yola çıkarak hadis metinlerini inşa etmişlerdir. O çağın ihtiyaçları çerçevesinde Hz Peygamberin ağzından meselelere yaklaşımlar üretmişlerdir. Bunu yaparken de o çağın dilini kullanmışlardır. Şu halde bizler de bu çağda yeniden tedvin asrına ve Hz Peygamber zamanına giderek o çağın ufkunu anlamalı ve bu ufku anladıktan sonra aynı yaklaşımla kendi çağımıza gelerek, zamanımızın ufkuna göre hadisleri yeniden inşa etmeliyiz. Hz Peygamber zamanımızda yaşasa ne derdi, nasıl davranırdı; işte bu soru çerçevesinde hadisi ve bir bütün olarak sünneti yeniden inşa etmeliyiz. Bugün sünnet denildiği zaman tamamen kişisel düzeydeki birtakım kültürel ve ritüel fenomenler akla gelmektedir. Namazların sünnetleri, misvak kullanmak, gümüş yüzük takmak, sarık sarmak, iftarı tuzla açmak, teravih kılmak, zemzemi ayakta içmek ve sakal bırakmak gibi… Toplumsal, ekonomik ve siyasi boyutu tırpanlanmış, sırf bir vicdan ve görüntü meselesi haline indirgenmiş bir sünnet algısı vardır. Bu sünnet algısı anakronizm yaratmakta ve sünneti sadece bir makyaj ve imaj seviyesine indirgemektedir. Şu halde yapılacak ilk şey sünneti yeniden tanımlamak ve onu bir dünya görüşü olarak yeniden inşa etmektir. Sünnet, hayatı algılama şekli olarak yeniden düşünülmeli ve mücerred bir delil olarak algılanmaktan kurtarılmalıdır. Sünnet bir mazi cenneti olarak tanımlanıp, ona ulaşmaya çalışmak şeklindeki geriye doğru yapılan bir yolculuk olmaktan çıkarılmalıdır. Zira bu yolculuk yolu olmayan ve kendisi yok olmuş bir ülkeye yapılan sefere benzer. Geçmişteki âlimlerin yaptığı tanımların bağlarından ve o tanımların kurutup çöle çevirdiği manasızlığın ölü evreninden sünnet kurtarılmalıdır. Sünnet, hayat için bir model, ekonomi ve siyaset için temel ilkeler bütünü olarak bir paradigma olarak yeniden inşa edilmelidir. Kişisel hikâyelerin öyküsü olmaktan kurtarılıp, insanlık için bir iyilik, doğruluk ve adalet öyküsüne dönüştürülmelidir. Sünnet şeri bir hüküm, farzdan sonra gelen hiyerarşik bir emir ve bidat karşıtlığı temelinde tanımlandığı müddetçe hep geçmişte kalan bir fenomen olacak; asla zamanımıza dokunamayacaktır. Geçmişin ayrılıklarını ve acılarını hatırlatan bir metin olmaktan öteye hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Oysa sünnet zamana dokunan, anı anlamlandıran, yürüyüşümüze ruh katan ve ufkumuza rengini veren bir yürüyüş olmalı. Hz Peygamberle diyaloğu yitirdiğimiz anda vahiyle olan bağımız da kopacaktır. Sünnet Hz Peygamberle daimi bir diyalog halinde olmak demektir. Bir şeyi inşa etmek toplum mühendisliğine soyunmak değildir. Akıllara ve zihinlere şekil vermek, kültürel kodlar yaratmak değildir. Bir şeyi inşa etmek yaşanan ana dair bir yürüyüş başlatmaktır. Kirlenmişliklerden ve katılaşmadan sıyrılıp yeni bir nefes almak demektir. Her çağın kendi ruhu vardır; o ruhu yeniden yakalamak ve ruhla doluyken yürümeye başlamak demektir. Sünnet tedvin edildiği çağda bidat ve hurafenin, sapıklık ve zındıklığın karşıtı olarak konumlandırıldı. Haliyle belli bir kesimi temsilen ve diğerlerini ötekileştirici bir tarzda formüle edildi. Haliyle sünnetin belli bir kesimin ideolojisi ve hayata bakış tarzı olmaktan kurtarılması gerekmektedir. Sünnet Kuran’ın ete kemiğe bürünmüş hali olarak algılanmalı ve aslında Kuran’dan ayyrı bir alan değil, onunla iç içe bir süreç olarak algılanmalıdır. Sünnet dediğimiz olgu vahiy sürecindeki son halkadır. Önce yaşanan gerçeklik vardır, her yaşanmışlık bir örnek olay olması anlamında bir vahiy sebebidir, yani esbabı nüzuldür. Her sünnet ise vahyin inzalinden sonra ortaya çıkan yeni bir durumdur. Vahiy gelir ve sünnet onu yaşanan ana aktarır. Sünnet bu anlamda vahye üflenen zamanın ruhudur. Katılaşmış emirler bütünü değildir. Hayata anlam veren, iyiliğin, doğruluğun, güzel sözün ve adaletin çağrısıdır. Bu nedenle de hayatı önceleyerek, vahyi ve sünneti yaşanan gerçeklik üzerine yeniden inşa etmeliyiz. Yani hayat her zaman birincil önemdedir, vahiy ve sünnet onun üzerine inşa edilecektir. Sünnet kendisinden hazır bir siyasi, ekonomik ve toplumsal doktrin devşirilecek bir alan değildir; sünnet hayata dair ilkeler ve erdem üzerine yaşamaya dair bir ruh halidir. Durağanlıktan dinamizme, geçmişten bugüne dönmek ve burada yaşama iradesini gösterebilmektir. Hem de peygamberle daimi bir seferdeyken bu iradeyi yaşanılır kılmaktır… Reşat Cengil Devamı gelecek ….
Posted on: Wed, 25 Sep 2013 10:11:50 +0000

Trending Topics



Recently Viewed Topics




© 2015